KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
18 Nisan 2024 Perşembe
17 °C Kısmen güneşli
Yılmaz Ekinci
yekinci07@hotmail.com

Mutlu azınlığı mutsuz edecek bir iktisat politikası mümkün mü?

14 TEMMUZ 2019 PAZAR 13:50
8
9405
2
AA aa

Değerli okuyucularım, Türkiye'nin gündemi ve meseleleri hiç değişmiyor. Meselelerimiz bir anafor gibi kendi ekseninde dönerek tekrar tekrar önümüze çıkıyor. (*)

Bilinen bir hikâyedir. Baba, çocuğa bahçeye bakmasını tembihler. Çocuk bahçeye gider ve bahçede bir manda ile bir ziraat mühendisinin olduğunu görür. Geri döner ve bahçedeki durumu babasına anlatır. Baba, çocuğa ziraat mühendisinin bahçeden çıkarılmasını ve mandaya ise karışmamasını tembihler. Çocuk afallar. “Baba, neden bunu yapıyorsun?” der. Babanın cevabı manidardır: “Oğlum, manda ihtiyacı kadar yer ve gider, ama mühendis öyle davranmaz”  der.

Bizim hikâyemiz de buna benziyor. Ekonomiyi bozan idari ve finansal yapılara dokunulmadan istenilen hedeflere varılamayacağı ortadadır. Kovulması, kovuşturulması ve lağvedilmesi gereken enstrümanlar bellidir. “Ahaliyi sevindirecek ve mutlu azınlığı mutsuz edecek” yeni bir iktisat politikasını inşa etmeden çıkışın mümkün olmadığı apaçıktır.

12 yıl ‘Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nda çalışmış bir uzman olarak, söyleyeceklerimi baştan söyleyeyim: İktisat, sadece iktisattan ibaret pozitif bir bilim dalı değildir.

Mikro ve makro politikalarla ilgili kararlar alınırken, sadece iktisadi enstrümanlarla yol alınmaz. Ekonominin birçok bileşenleri vardır. Sosyal, kültürel, siyasal, psikolojik tutum ve davranışlardan tutun da, o toplumun hukuk sistemi, kurumsal yapıların özellikleri ve benzeri birçok faktörleri sayabiliriz.

Herhangi bir meseleyle ilgili kararlar alınırken, o mesele ile ilgili bütün veriler sağlıklı bir şekilde değerlendirilmezse, istenilen sonuçlara ulaşılamayacağı ortadadır.

Türkiye'de değişimi ve dönüşümü içeren düşünceler, ne yazık ki çoğu zaman lokal düzeyde kalmış ve kısmi olarak yapılan çalışma ve düzenlemeler de geleneksel statüko güçleri tarafından hep sabote edilegelmiştir. Bunun birçok nedenlerini sayabiliriz. Türkiye'de neredeyse hiçbir parti, değişimi, dönüşümü içerecek bir yapıyla iktidara talipli olmamıştır. Çünkü Türkiye'de verili kimlikler üzerinde oy avcılığı yapan zeminler var olduğu müddetçe, asıl meseleler hep flu olarak kalacaktır.

Etnik, dini ve ideolojik argümanlar toplumu kuşatmış durumdadır. Ortalama bir vatandaşın asıl beklentisi; adalet, iş, güvenlik, barınma, eğitim, sağlık ve benzeri temel ihtiyaç kategorilerinin karşılanması iken,  ülkemizde ne yazık ki sonradan kazanılması mümkün olmayan doğal kimlikler üzerinde siyaset yapılarak varlığını devam ettiren partililer söz konusudur. Bu siyaset üretme tipinin sağlıklı olmadığı ve ülkeyi bölmenin eşiğine götürdüğü bir türlü idrak edil(e)miyor. Kurumsal ve hukuksal yapıyı kökleştiremediğimiz için “kervan yolda düzelir” mantığıyla olgulara yaklaşıyoruz.

Demokrasi serüvenimizi incelediğimizde, 2000'lı yılların başlarında sosyal, ekonomik ve siyasal yapının çökmesiyle birlikte, Ak Parti'nin doğduğunu görüyoruz. Ak Parti, sadece iktisadi hayatla ilgili ilkeleri olan bir hareket olarak doğmadı. Temel argümanı, mevcut yapıya karşı üç şeyi yapmayacağını ve “ 3 Y kuralı” (Yoksulluk, Yolsuzluk, Yasaklar ) ile ortaya çıktı. Yani ekonomi zihniyetinin neyin üzerinde olacağı (pozitif yaklaşım) değil, neyin üzerine olunmayacağını (negatif yaklaşım) deklere ederek seçmenin karşısına çıktı.

Ak Parti, sosyokültürel alanda muhafazakar, iktisadi tutum ve davranışta pragmatik /neoliberal, dış politikada ise konjoktürel güç dengelerine  göre davranarak politikalar geliştirdi.

Kemal Derviş'in kriz döneminde üretmiş olduğu çözüm reçeteleri, Ak Parti tarafından benimsendi ve uygulandı. Krizin bitmesine rağmen, Ak Parti yeni yapısal reformları üretemedi. Var olan yapıyla yola devam etmeye çalıştı. Ekonomi kurmayları, krizlere karşı yeni reçetelere sahip değildi. Yani, yeni bir ekonominin nasıl inşa edileceği ve kalkınmanın nasıl sağlanacağına dair perspektiflerden yoksundular. Bu durum ekonomiyi hacimsel büyümeye ve orta gelir tuzağına götürdü. Ak Parti'nin ekonomi kurmayları, bu tuzağı öngöremedikleri gibi kuşatıcı reformları da üretemediler.

Siyasi, idari ve iktisadi politikalar üretemeyen bir hareket, zamanla yıpranır ve varlığı sorgulanır duruma gelir.  Hele iktidara talip olan Ak Parti'nin böyle bir lüksü olmamalıdır diye düşünüyorum. Bu gün yaşanan umutsuzluk ve bir şeyleri yapamamanın sancısı, iktisadi gelişmeyi sadece hacimsel büyümede ve inşaat sektöründe görmenin bir sonucu olduğu açıkça görülüyor.

Ak Parti kurulduğundan bu yana, ekonomi literatürü ile ilgili dişe dokunur, yapısal değişimi içeren politikalara sahip olamadı. Yani, yeni bir iktisadi politikayı oluşturamadı ve kuramadı. İster beğenin veya isterse beğenmeyin; kalkınma, faiz ve enflasyon üçgeni içinde en tutarlı çıkışın yine Sayın Cumhurbaşkanımızdan geldiğini görüyoruz. Onun dışında yeni çözümler üreten kimseler olmadı veya biz göremedik.

Ekonominin sadece “pozitif” bir bilim olmadığını söyledik. İktisat, çoğu zaman güçlülerin çıkarlarını zayıfların aleyhine geliştirdikleri bir kararlar dizisidir. Yerel, bölgesel ve küresel alanda birçok bileşenleri vardır. Şayet öyle olmasaydı, bugün Doğu ve Güneydoğu Bölgesi teşviklerle uçmuş olurdu. Demek ki sadece teşvik paketleri ile bir bölgenin kalkınmayacağı ortadadır.

Onun için iktisadi hayat ile ilgili bir karar alınırken bütün birleşenlerle birlikte;

  • Dış politikanın düzgün yürütülmesine,
  • Hak ve hukukun derinleştirilmesine,
  • İdari yapıların rasyonalite doğrultusunda kurulmasına ve karar alınmasına, (örneğin, idari yapıların düzgün işletilmesinde ve döviz bazlı projelerin ve benzeri ihalelerin yatırıma ve ülkenin geleceğine olan etkilerinin mutlaka dikkate alınması),
  • İhracatla ilgili düzenlemeler ve teşvik paketlerinin döviz piyasasındaki paritelere göre değil, uzun vadeli ve kalıcı üretim ve pazarlama ağı üzerinde kurulmasına,
  • Bankaların üretime ve yatırımlara odaklanmasına, (Örneğin, Merkez Bankası ve diğer bankaların faiz, döviz ve enflasyon kıskacı dışında üretim ve yatırımlarla ilgili projelere yönelmeleri kalkınma için hayatidir. Uzun bir süre ve bugün de dahil olmak üzere ticari kredilerin faiz oranının çok yüksek olması, konut kredilerinin faiz oranının düşük tutulması ve para sahibi olanların Merkez Bankası'ndan düşük faizle borçlanarak devlete yüksek bir para karşılığında tahvil satmaları reel üretim ile konuya yaklaşmak,  açıklamak, ilişkilendirmek izahı mümkün olmayan durumdur. Böyle bir yapının olduğu yerde kim üretir… fakirler mi ?!
  • Sermayenin, stratejik ürünlere ve pazar talebi yüksek olan katma değerli alanlara yönlendirilmesine, dış ve iç kredi ile sağlanan büyüme, cari açığa ve dış ticaret açığına neden olmaktadır. Bu da yabancı sermayeye olan bağımlılığa, ülke içinde yüksek vergi politikalarının oluşmasına sebep olmaktadır. Kredilerle büyüme sadece üretim ile ilişkilendirilseydi bugün bu sorunlar olmazdı.
  • Yatırım ile sosyal yardım arasında ilişkinin iyi kurgulanmasına, (Örneğin sosyal yardımların kapsamı, üretime ve istihdama olan etkileri mutlaka dikkate alınmalıydı. Aksi takdirde ulufeye dayalı bir toplumsal yapının inşasının kaçınılmaz olduğu öngörülmeliydi.) 
  • Çalışma hayatının mutlaka reel üretimle ilişkilendirilmesine, (Örneğin, üretimle ilgisi olmayan bütün kurumsal yapılar radikal bir şekilde lağvedilmelidir.  Çalışma hayatı, bütün yönleriyle; iş güvenliği, ücret, performans, idari yapı, sosyal güvence vb. faktörler masaya yatırılmalıdır. )
  • Mali ve vergi politikalarının iyi belirlenmesine, ( Örneğin, maliye politikaları ve vergiler, doğrudan gelir ve rant üzerinden alınmalıdır. Üretim üzerinde olan vergi oranları düşürülmelidir. )
  • Toprak, mülkiyet ilişkisi ve üretim alanları ile çevre ilişkisi yeniden tesis edilmesine, (Örneğin, bugün sanayi arsa alanları nerede ise rant alanlarına dönüşmüş durumdadır)
  • İkamesi ve talep esnekliği olmayan ve herkes tarafından kullanılan temel girdilerle ilgili yatırımlar/yaptırımlar devlet tarafından yapılmasına çalışılmalı ve öncelikli sektörler olarak teşvik edilmelidir. Başka bir değişle, herkes tarafından talep edilen üretim girdileri, özelleştirme konusu edilmemelidir.

Sonuç olarak dedik ya ekonomi sadece “pozitif” bir bilim dalı değildir. Aynı zamanda salt ekonomi kurmaylarına bırakılmayacak kadar başıboş bir alan da değildir. Burada alınacak küçücük bir kararın herkesin canını yakacağı iyi bilinmelidir.

Nimet ile külfet arasında adaletin adresi, siyaset kurumudur. Siyaset kurumu ise yeni bir iktisadi politika sistemini kurmaktan çekinmemeli ve tüm mali, iktisadi ve beşeri faktörleri sisteme dahi ederek sistemin inşasını yeniden gözden geçirmeli ve acilen düzenlenmeye çalışılmalıdır.

             _______________________

*Bu makale, 2012 Eylül ayında yazılmıştır.

 

 

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Misafir Kullanıcı (@Misafir_48749)
15 Ağustos 2019 Perşembe 21:59
İki yüz yıldır içerden ve de dışardan parçalanmaya çalışılan devleti Reisle üç kat büyümeyi hangi iktisat teorisiyle açıklamalı.İktisadın tek bir net kuralı vardır o da: talan el değil veren el olmak! Bütün mesele çalışmak çalışmak ve daha çok çalışmak.Bekara boşanmak kolay olsa gerek.Zenginlerin hiç mi günahı yok.Devlet bütün tedbirleri almasına rağmen paradan para kazanma peşindeler.
Misafir Kullanıcı (@Misafir_47480)
23 Temmuz 2019 Salı 07:37
Anasol hükümeti yanlış uygulamalarının sonucu olarak bize büyük bir kriz yaşattılar.Hakını verelim bunun bedelini de  barajının altında kalarak ve ağır kararlar alarak ödediler.Akp bu miras 18 yıl tepe tepe kullandı.Günün sonunda deniz bitti.Şimdi soru şu başa döndük bu kararları Akp silebilecek mi yoksa sağı solu mu suçlayacak
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın