Biz kesinlikle dine karşı değilizDemirtaşın Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmalıdır sözleriyle doğan tepkiler üzerine açıklamada bulunan HDP adayı Özsoy, Kemalist sistemin kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığıyla birlikte bölgedeki medreselerin kapatıldığını, âlimlerin idam edildiğini söyledi. Devletin bu kurumla dini kendi tekeline aldığını vurgulayan Özsoy; Bizim itirazımız bunadır. Biz kesinlikle dine karşı değiliz, biz Minber dokunulmazlığı istiyoruz, imamlarımızın devletin baskısı altında kalmadan, hak din neyi söylüyorsa bunu söylesinler istiyoruz.![]() Halkların Demokratik Partisi (HDP) Bingöl Milletvekili adayları Hişyar Özsoy, Serhat Gümüş ve Sevgi Örüç dün yerel ve ulusal basın temsilcileriyle bir araya geldi. Bingöl'ün temel sorunları, çözüm süreci, Diyanet İşleri Başkanlığı ve başkanlık sistemine dair görüşlerin tartışıldığı toplantıda konuşan Özsoy, “Biz HDP'yi, Türkiye'de yaşayan ama temsiliyet sorunu yaşayan, kendisini ötekileştirilmiş hisseden, değişik toplumsal kesimlerin, yan yana gelerek oluşturduğu bir platform olarak görüyoruz. Biz bu kesimlerin taleplerini ifade ediyoruz. Değişik toplumların taleplerini gündemleştirmeye çalışıyoruz. HDP, değişik toplumsal kesimlerin çatı partisidir. Kendilerine ifade edebileceği bazı mekanizmaları sunuyoruz halkımıza. Kimin sıkıntısı varsa, başkalarının haklarına tecavüz etmeden, gelip kendi sorunlarını, taleplerini ifade edebilecek tıkanmış siyasetini, tıkanmış ekonomiyi aşmaya çalışıyoruz” dedi. BAŞKANLIK SİSTEMİ Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın düzenlediği mitinglere ilişkin soruları yanıtlayan Özsoy, AK Parti'nin Erdoğan tarafından yönetildiğini savundu. Aday listelerine de Erdoğan'ın son noktayı koyduğunu belirten Özsoy, “İstifa eden bazı AK Parti adayları bunları ifade ettiler. Bunlar siyaseten başlı başlısına sıkıntıdır. Cumhurbaşkanı, cumhurun başkanıdır. Bütün siyasal partilerin üzerinde olan biridir ama kendisini maalesef yürütmenin yerine koymuş, başbakanın başbakanı gibi çalışıyor. Onun yerine mitingler yapıyor, kendi siyasal karizmasını AK Parti'nin hizmetine sunmuş durumda. Biz bunu siyaseten de, ahlaken de doğru görmüyoruz” dedi. “TÜRKİYE'Yİ BİR ŞİRKET GİBİ YÖNETMEK İSTİYOR” Başkanlık sistemi kapsamında, yargı, yürütme ve yasamanın tek elden yürütülmek istendiğini vurgulayan Özsoy, şöyle devam etti: “Tabi ki başkanlık sistemini zorluyor ama Sayın Erdoğan'ın söylediği başkanlık sistemi değildir. Zaten diyorlar ‘Türk tipi' başkanlık sistemi. Yani şunu söylüyor; yargıyı da, yürütmeyi de, yasamayı da ben tek elden götüreceğim. Sayın Erdoğan'ın yapmak istediği, kendisi de söylüyor zaten, Türkiye'yi bir şirket gibi yönetmek istiyor. Yasama, yürütme, yargının birbirinden ayrı olması çok önemlidir. Denetim açısından çok önemlidir. Siz bunları birbirine bağladığınız zaman iktidar mutlak yozlaşır. Çünkü yargının, yürütmeyi kontrol edebilmesi lazım aksi halde hepsi tek elden giderse, çok ciddi sıkıntılar çıkacak. Zaten Türkiye'nin mevcut haliyle işlemeyen bir parlamentosu var bakın bizim yüzde 10 baraj söz konusu ki bu son derece adil olmayan bir durum. Parlamenter sistemi, demokratize etmek mümkün bir noktaya kadar. Yarın öbürü gün başkanlık sistemi tartışmaları olursa, bunun değişik toplumsal kesimlerin yan yana gelerek, mevcut modellere bakarak yâda ne yapmışlar, nasıl yapmışlar Türkiye'nin neye ihtiyacı var bunlar üzerine doğru düzgün bir tartışma yapmak lazım. Ama öyle ben isterim, ben yaparım, ben dayatırım ile olduğu zaman bu Türkiye'de tutmaz.” “YEREL YÖNETİMLERİN GÜÇLENDİRİLMESİNİ İSTİYORUZ” Başbakanlık sistemine görüşlerini ifade eden Serhat Gümüş ise, “Başkanlık sistemi merkezi bir sistem Biz ise yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve desteklenmelerini esas alıyoruz. Parlamenter sisteminin bile yerele tam yansıtılmadığı, sorunlara çözüm bulamadığı bir yerde bunun alternatif, başkanlık sistemi değil. Tam tersine yerelin güçlendirilmesi, yerele ekonomik ve siyasi desteklenmesiyle olur. Çünkü yerelin sorunlarını ancak yereldeki yapılar belirleyebilir. Köy meclisleri, kent meclisleri, mahalle komisyonları belirleyebilir. Örneğin, Ankara'dan başkanlık sistemi Yedisu'daki bir yolun durumunu belirleyebilir mi? Oranın ihtiyaçlarını belirleyebilir mi? Sağlık ocağında kaç hekim var bu gibi sorunları belirleyebilir mi? Bu anlamda başkanlık sistemini ülkemizin, bölgemizin sorunlarına çok da cevap olamayacağını düşünüyoruz” diye konuştu. SOSYAL YARDIMLAŞMA KONUSU Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından koordine edilen yardımların, hükümetin kendi icraatı gibi göstermesi konusu üzerine sorulan soruyu cevaplayan Özsoy, “Sosyal yardım bir defa başlı başına anlamsız bir kavram. Devlet vatandaşına yardım etmez. Devletin parası yoktur, halkın parasıdır. Halkın vergilerinden devletin kasasına giden paralardır. Bizim sosyal yardım dediğimiz, aslında toplumsal yardımlaşmadır. Yani vergilerimizi veriyoruz ve devletten rica ediyoruz bizim adımıza ihtiyaç sahiplerine bunu aktarın diyoruz. Dolasıyla sanki kendi babalarının cebinden vermişler gibi çıkıp diyorlar ki ‘biz verdik, biz verdik.' Bu halkın bir yardımlaşma durumudur ve devlet bunun sadece kanalıdır ve bunun siyasete devşirmemesi lazım” dedi. EN BÜYÜK PAY ENERJİ SEKTÖRÜNE GİDİYOR Bingöl'ün temel sorunlarına dair görüş ve izlenimlerini aktaran Özsoy, kamu yatırımlarının sektörel dağılımlarına dikkat çekti. Kentte en fazla ihtiyaç duyulan tarım, eğitim ve sağlık yatırımları alt sıralarda yer alırken, enerji yatırımlarına ayrılan paya vurgu yapan Özsoy, milyonlarca liranın baraj yapımlarına aktarıldığını söyledi. HES'lerin doğada yarattığı tahribatlara da dikkat çeken Özsoy, onca barajlara rağmen Bingöl'de elektrik kesintilerinin yaşandığını kaydetti. “BİZ KESİNLİKLE DİNE KARŞI DEĞİLİZ” HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın ‘Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmalıdır' açıklamasının ardından Bingöl'de çok fazla tepki aldıklarını belirten Özsoy, “Bu anlamda sistematik bir şekilde değişik kesimlerden görüşler pompalanıyor. Diyorlar ki ‘HDP din karşıtıdır' özellikle bu seçimde de karşımıza çıktı. Biz kesinlikle dine karşı değiliz, dine karşı olmak demek halka karşı olmak demektir. Halkın değerleri vardır, inançları vardır, kutsalları vardır. Siyasetin yapması gereken şey, bu kutsalları düzenlemek değildir. Bu bizim işimiz değildir. Bizim gidip inanç mühendisliği yapacak bir durumumuz yok. Biz yapabiliyorsak, değişik inanç kesimlerinin dini grupların ihtiyaçları neyse bunları karşılamak için siyasetçiler olarak rol üstleniyoruz” dedi. “DEVLETİN DİNİ KENDİ TEKELİNE ALMA KURUMU OLARAK İŞLENDİ” Diyanet İşleri Başkanlığı'na karşı olmanın, dine karşı olmak olmadığını ifade eden Özsoy, şunları söyledi: “Bu konu üzerinden bize eleştiri getirenlerin birçoğu gerçekten konunun ne olduğun daha bilmiyor. Diyanet İşleri Başkanlığı 3 Mart 1924'te Tevhid-i Tedrisat ile birlikte kuruldu. Kemalistlerin kurduğu bir kurumdur her şeyden önce. Onun kurulmasıyla birlikte Kürdistan'da bu coğrafyada ne kadar medrese varsa, kapatıldı. Sonra başta Şeyh Said Efendi başta olmak üzere bütün âlimlerimiz darağacına çekildi. Diyanet İşleri Başkanlığı, özellikle Kürt coğrafyasında devletin dini kendi tekeline alma kurumu olarak işlendi. Bizim itirazımız bunadır. Biz, Minber dokunulmazlığı istiyoruz, imamlarımız çıktığı zaman oraya hükümetin devletin baskısı altına kalmadan ayete bakarlar, hadise bakarlar hak din neyi söylüyorsa bunu söylesinler.” “DEVLET İMAMI ATAYIP, HUTBEYİ ANKARA'DAN GÖNDERİYOR” “Camiler halkın evidir, Allah'ın evidir, devletin evi olmamalıdır” sözleriyle açıklamasına devam eden Özsoy, şunları kaydetti: “Camileri bağışlarla halk yapıyor, imamını devlet atıyor ve hutbesini de Ankara'dan gönderiyor. Biz o anlamda da özerklik istiyoruz. Devlet camileri yapsın, ekonomik ihtiyaçlarını karşılasın cemaatte otursun desin ki bu Seydamızın ilmine güveniyoruz, bu Seydamız devletin korkusu altında olmasın. Bu anlamda bizim sloganımızda imamlara özgürlüktür. Şuan camilerde görev yapan imamlarımızın hepsi devletin baskısı altında. Biz gidip bir cami hocasından bahçeyi istedik, halkımızla bir araya geleceğiz dedik bize yok dedi ve ‘onları kesinlikle oraya sokmayacaksınız' diye talimat geldiğini söyledi. O açıdan bunu netleştirelim bu biraz da polemik konusudur. Bingöl'ün dünya kadar sıkıntısı var bizim en fazla karşılaştığımız sorun budur. Çok net bir şekilde söylüyoruz, dine karşı değiliz, inanca karşı değiliz, inançların hepsine saygılıyız. Bu inançların hepsinin kendisini devam ettirebilmesi için biz ne kadar destek mekanizması varsa biz bunları sunarız. İmam Şafi'nin dediği gibi, ‘Hükümdarların saraylarında oturan âlimlerden hayır gelmez' bu çok önemlidir. Biz onun için diyoruz ki imamlarımız özgür olsun, hak din neyse onu söylesin.” YORUM YAZIN ![]()
|
|