Işte piyasaları dalgalandıran nedenCengiz Çandar, piyasalardaki hareketliliğin ve doların 2004'ten bu yana en büyük artışı kaydetmesinin nedenini çözdü. Çandar olayı çok ilginç bir noktaya bağladı.![]() İşte Bugün yazarı Cengiz Çandar'ın köşesindeki ekonomi analizi! FENERBAHÇE YÜKSELMEYİNCE DOLAR MI YÜKSELİR? Doların 2004 sonbaharından bu yana en büyük artışı kaydetmesi ve 1,51 seviyesine fırlamasıyla Fenerbahçe'nin son maçın son dakikalarında avucunun içindeki şampiyonluğu kaçırmasının bir ilişkisi var mı?. Eğer Fenerbahçe, mucizevi biçimde terk ettiği şampiyonluğu elde etmiş olsaydı, tarihinde ilk kez üç kez üst üste şampiyon olmuş olacak ve milyonlarca insanı tanımı imkânsız bir mutluluğa sokacaktı. Ekonomistlere sorarsanız, dolardaki bu fırlamanın, borsadaki düşüşün ve bu hafta boyunca piyasalarda yaşanacağı belli olan sarsıntının bir yığın ekonomik ve “bilimsel” açıklamalarını yapacaklardır. Ekonomi bilmiyorum ama ekonominin büyük ölçüde “psikoloji” olduğunu biliyorum. Onun için, şaka yollu da olsa, doların 1.51'e çıkması ile Fenerbahçe'nin şampiyonluğu milyonlarca insanı derin bir hüzne sokarak, kaçırması arasında bir ilişki olabileceğini aklıma getirdim. Bundan çok kısa bir süre önce, birisi bana “Fenerbahçe şampiyonluğu son anda kaçırırsa ne olur?” diye sormuştu, ben de hiç duraksamadan “Türkiye'de çok kötü şeyler olur” demiştim, “Ülkenin moral dengeleri olumsuz etkilenir. Depresif ve kötümser duygular, zaten pamuk ipliğine bağlı istikrarı olumsuz etkiler...” Bunların ne olduğunu o cevabı verirken de bilmiyordum, şimdi de bilmiyorum ama Türkiye nüfusunun üçte biri kadar bir kitlenin şu sıra hangi ruh haleti içinde bulunduğunu biliyorum. Çünkü, ben de onlardan biriyim. Türkiye'den çok uzaklarda, Amerika'nın kuzeyinde, ta Minneapolis kentinde, uçak kaçırma riskini göze alarak internet üzerinden maç seyretmek ne demek yaşadım. Bir öğrenci yurdunun küçücük dapdaracık bir odasında, Fenerbahçe forması giymiş Kıbrıslı bir öğrencinin odasında. O öğrenci bir gün önce yapılan mezuniyet töreninde olağanüstü bir dereceyle hem de “nöro-bilimler” gibi çok özel uzmanlığa giden bir alanda okuldan mezun olmuş birisiydi. Aramızda 35 yaş ve mesleki eğitim farkı, dünyanın bir köşesinde yüreğimizin aynı anda aynı amaç için heyecanla çarpmasına engel değildi. O milyonlarca Fenerbahçeli'den biri olduğum için, şu anda Türkiye'deki ve ülke dışındaki milyonlarca kişinin neler hissettiğini bilebiliyor ve anlıyorum. İnsanın çok yakınını yitirdiğinde hissedebileceği türden bir “travma”nın aynı günler zarfında milyonlarca kişi tarafından, kuşak, sosyal statü, gelir grubu vs. gibi farklar olmadan yaşandığını düşünün; bunun yayacağı “olumsuz enerji”nin nelere yol açabileceğini de anlamak belki mümkün olar. Dolardaki yükseliş dahil. Türkiye'nin insanları elbette ki Fenerbahçeliler'den ibaret değil. Hatta, Fenerbahçe bu yıl tüm rakiplerinin “içeride ve dışarıda” oluşturdukları ittifakların hedefi oldu. Fenerbahçe yandaşı olmayanları üst üste toplarsanız, Fenerbahçeliler'den fazla ederler. Ancak, Fenerbahçe'ye ilişkin “tutku” da, ne Türkiye'nin ne de dünyanın herhangi bir yerinde kolayca rastlanır cinsten değildir. O nedenle, Fenerbahçeliler'in yaşadıkları “travma” da, “elem” de, “coşku” da bambaşka olur. Şimdi olduğu gibi. “Travma”nın şiddeti şampiyonluğun, bu yıl iki kez yendikleri, kupadan eledikleri ve son galibiyeti şunun şurasında üç hafta önce 4-0 gibi bir skorla ezerek elde ettikleri Galatasaray'a terk edilmiş olmasıyla daha da artıyor. Dolardaki artış benzeri. Çok kişiye bütün bunlar gayet “irrasyonel” gelecektir. Öyledir de zaten. Ama, insanoğlu sadece “rasyonellik”ten mürekkep bir et-kemik makinesi olsaydı, insanoğlu olmazdı. Ruh ve duygu işin içine girerse orada “irrasyonellik” olur ve gayet de “insani”dir. Bir seferinde Rio de Janeiro'da Maracana Stadı'nın boş tribünlerini geziyordum. Bana stadı gezdiren kombine bilet sahibi yani stadda koltuk sahibi bulunan Brezilyalı taksi şoförüne, Uruguay'ın ikinci golünü hangi kaleye attığını sordum. Gösterdi. O anı gözümün önüne getirerek yaşamaya çalıştım. Uruguay, o stadda, iddiaya göre 200 bin kişi önünde, hiç hesapta yok iken, 1950 Dünya Kupası'nın finalinde Brezilya'yı 2-1 yenmişti. Brezilya, o güne dek ve o günden bugüne dek öyle bir travma yaşamadı. O Brezilya, o tarihten sonra beş kez Dünya Şampiyonu oldu. İlerde bir gün, önceki günü hatırlayanlar olacak mı bilemem. Ama, bu hafta, piyasalar bozular, toplumsal hayatımıza “depresif bir hayat” egemen olursa, buna şaşırmam. Bir süre böyle gidecek. Tabii ki, bu günler de geçecek. “Güneşli günler göreceğiz”... YORUM YAZIN ![]()
|
|