Katsayı engelemesine karşı lise ve mesleki eğitimde açılım yollarıÖteden beri, ÖSS sınav sisteminin Lise eğitiminin yerini alması ile ülkemizde Lise eğitimi fiilen bitmiş görünüyor. Prof. Dr. Osman Çakmak, Katsayı Engelemesine karşı lise ve mesleki eğitimde açılım yollarına karşı formül öneriyor.![]() Prof. Dr. Osman Çakmak'ın makalesi Katsayı iptali ile dikkatler tekrar ÖSS sistemine çevrildi. ÖSS sistemi senelerdir soruların her birine 30 veya 60 saniye gibi kısa sürelerde, yani zihinsel olarak değil tepkisel olarak cevaplanan sorularla ve tek bir sınavda öğrencinin kaderi belirliyor. Böyle bir sınav sisteminde tabi ki &';konuşma”, &';yazma” ve &';düşünme”ye gerek yok. Dolayısıyla bu sistem, öğrencinin yeteneğinin ve yetkinliğinin belirlenmesinde yalancı bir kriter olmaya devam etmektedir. Mesleki Eğitimin Ayağa Kaldırılması Mesleki eğitimi kadar üniversite eğitimine muhteva kazandırman bir yolu Lise eğitiminin kendi misyonuna dönmesi; muhtevada ve özde iyileşme ile ilgili olduğu kanaatindeyim Öteden beri, ÖSS sınav sisteminin Lise eğitiminin yerini alması ile ülkemizde Lise eğitimi fiilen bitmiş görünüyor. İlginçtir ki son yıllarda aynı bitmişlik SBS'ler vesilesi ile ilköğretim okullarına da sirayet etti. ÜDS, ALES, KPSS gibi sınavlar ise Yüksek Öğretimi tehdit eder hale gelmiştir. Evet lise eğitimi kendi içinde anlamlı ve tutarlı hale getirilebilirse aynı zamanda üniversite eğitiminin kurtarılmasında da en önemli bir adım atılmış olacaktır. Lise öğretimi en azından, algılama, mantık yürütme, matematiksel ve soyut düşünme becerileri sunabilecek seviyeye çıkarılabilirse, o zaman öğrenci üniversite eğitimine muhatap olacak seviyeye ulaşacaktır. Aksi halde Liseden boş giden öğrenci o boşlukla üniversite son sınıfa kadar gidip, öylece mezun olabiliyor. Bu yüzden olsa gerek, &';diploma almak mesleğini öğrenmek anlamına gelmiyor” sözü toplumda yaygınlık kazandı. Öğrenci yetenek ve becerilerini, bilgi gücünü ortaya koyar nitelikte bir ÖSS sınavı oluşturmak için ne yapmalıyız? ÖSS'yi üniversiteye yerleştiren nihai kurum özelliğinden nasıl kurtarabiliriz? Bu sorulara vereceğimiz cevaplara geçmeden önce, Lise eğitiminin kendi asli görevine yapar hale getiren ve gerekli dönüşümleri gerçekleştiren Kore örneğine göz atmakta fayda var. Hep batıdaki örneklere bakarak ve taklit ederek yerimizde saydık. Bu safhada daha yakın zamanda eğitimini düzlüğe çıkarmayı başaran Güney Kore örneğine bakmak daha anlamlı olacaktır. Ne yapmıştı Güney Kore? Daha 2002 yıllarında Kore ortaöğretim reformunu üniversite bilim reformu ile birlikte ele almıştı. Çocuklarını Seul'daki prestijli üniversitelerde okutmak isteyen öğrenciler ÖSS benzeri sınavlara hazırlamak yıllarca 'sınav cehennemi' içinde kıvranıyordu. Aileler bir sektör haline gelen özel dersler ve kurslar için ayda $2000'a varan ücretler ödüyordu. Ezberciliği ve test çözme mekanik becerisini ön plana çıkaran ve defalarca değiştirilen bu eski sistem 1995'de başlayan bir eğitim reformunun parçası olarak temelden değiştirildi. Ve yeni sistem 2002'de yürürlüğe girdi. Yeni sistem temel bilgi ve yetenek sınavları yanında asıl olarak öğrencilerin kişisel okul dosya kayıtları, makale yazma, mülakatı ön plana çıkarıyordu. Böylece lise eğitimi öğrencinin çok yönlü gelişimine anlamlı ve faydalı bir katkı yapmaya başladı. Yani liseler aslî görevine döndüler. Ayrıca, mezuniyet için gerekli asgari kredi sayısı da 120 olarak değiştirildi. Kredi sayısının azaltılmasını standardı ve kaliteyi düşürmek olarak görenler vardı. Modern eğitimde çok şeyi değil 'öğrenmeyi öğrenmenin' daha önemli ve öncelikli hale geldiğini bilmiyordu bu çevreler.. Sahasında temel bilgilerle mücehhez öğrenciye ihtiyaç duyduğu bilgilere ulaşıp, özgüvenini kazandırmak gerekiyordu. Bunun diğer bir avantajı da mezuniyet için gerekli kredi sayısının mesela 180'dan 120'ye düşürülmesi, hiçbir ilave kaynak gerektirmeden öğrenci kapasitesinin %50 ye kadar artırmaya imkân veriyordu. Ne yapmalı? Yeni bir yapılanmada ilk iş olarak, geniş katılımlı istişarelerle ve genel mutabakatlarla Lise mezununun sahip olması gereken bilgi ve beceriler belirlenmelidir. Lise eğitimi öğrenciye ne kazandırması gerektiği ve Lise eğitimin misyonu ortaya konmalıdır. Son yıllarda hayata geçirilen &';Yeni Müfredat” aslında eğitim yapımızın yeniden Hayatlaşması için önemli bir adımdı. Yeni Müfredat'ın gerekli ilgiyi görmemesini ve sahip çıkılmamasını nasıl açıklayabiliriz? Kimine göre yüz yılda gelen bir fırsatı tepmemiz ne aradığımızı ve çözümün nerede olduğunu bilemediğimizin açık bir göstergesi olsa gerek. Yeni ders programlarının hayata geçirilmesi için ÖSS gibi merkezi sınavların ölçme değerlendirme anlayışının- yeniden ele alınması ve öğretmenlerin yeni müfredata hazırlanması gerekiyordu. Eğer &';Yeni Müfredat” adı verilen yeni ders programlarını hayata geçirmek istiyorsa k dönüşümün odağında öğretmenin bulunduğu fark edilmelidir. Çünkü iyi aletler ustaların ve profesyonellerin elinde işe yaramaktadır. Eğer gerekli tedbirler alınmazsa zamanda yeni müfredatın ruhuna bir Fatiha çekeceğimiz günler yakındır.. Hayat Becerileri ve Mesleki Kazanımlar ÖSS sisteminde soruların sadece sayısal ve sözel alanlardan gelmesi, diğer alanların ve derslerin göz edilmesine yol açmaktadır. Örneğin ÖSS sınavlarında aşağıda sıraladığımız alanlardan soruların yer alması halinde öğrencinin mesleki alanlara ve hayat becerilerine yönelmeleri sağlanacaktır. (1) Bilişim, bilgisayar, muhasebe gibi yaygın meslekî alanlar (2) Yazma (kompozisyon) ve ifade becerileri (3) Genel sağlık bilgileri, genel kültür ve Dünya olayları (4) Sanat, spor faaliyetleri ve iletişim becerileri (5) Yabancı dil. Tabi bu sıralamanın keyfi ve deneme kabilinden bir fikir jimnastiğinden ibaret olduğunu belirteyim. Önemli olan sınavları mesleki bilgileri, beceri ve yetenekleri ve muhakeme gücünü değerlendiren, entelektüel birikime önem veren yapıya kavuşturabilmektir. Liselere bitirme sınavlarının getirilmesi ve sınavlarda açık uçlu soruların yer alması ve bilginin kendisine değil; kullanımına ve bilgi üretmeye yönelik sorular hazırlanması bile Lise eğitimine belli bir ciddiyet ve seviye kazandıracaktır. Böyle bir model, ÖSS sınavını tek boyutlu yapıdan çok boyutlu hale getirmede bir çıkış noktası olabilir. ÖSS de Soru Mantığı Sınavlardan amaç temelde öğrencinin dil yeteneği ve matematik bilgisi yanında muhakeme ve düşünme gücünün belirlenmesi ve temel kavramlar arasındaki ilişkileri anlama ve problem çözebilme yeteneğinin ölçülmesidir. Ayrıca öğrencinin anlamlı cümle kurmak yeteneğinin de ölçülmesi önem taşımaktadır. Merkezi sınavlarda ucu açık soruların yer alması bu açıdan büyük önem taşımaktadır. Ancak birkaç milyon öğrencinin gireceği ucu açık soruların cevap anahtarlarının nasıl değerlendirileceği önemli bir meseledir. YÖK ve ÖSYM yetkililerinden duyduklarımız doğru ise, ÖSS sistemi tek bir sınavdan değil parça parça sınavlardan oluşacak ve sınavlarda ucu açık sorular da yer alacak. Şimdiye kadar hep basit sorunları çözmeye alışmış ekiplerle ve olayları tek boyutlu değerlendiren anlayışla acaba bu sorunların üstesinden gelebilecek miyiz? Çünkü sözünü ettiğimiz eğitim problemleri olayı tek düzlemde değil, çok boyutlu ve proje anlayışı ile ele almayı gerektirmektedir. Eğitim ve bilim dünyamızın problemleri dört işlem mantığı ile değil, 2. ve 3. dereceden denklemleri andırmaktadır. Dolayısıyla, daha yetkin ve konuları derinlemesine ele almayı bilen büyük takımların oluşturulmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bilginin Kullanılmasına Yönelik ÖSS Soruları Önemli olan bilginin kendisi değil, onun kullanılması ve üretilmesi olduğuna göre, ÖSS sınavlarında düşünce gücünü ve bilginin kullanışını ölçen şekilde sorular tanzim edilebilir mi? Düşünce gücünü ve bilginin kullanışını değerlendirecek şekilde soru tanzim etmek ileri derecede uzmanlık ve derin bilgi ve eğitim yöntemlerini iyi bilmeyi gerektirmektedir. ÖSYM de sorumlu yetkililer bu işin gerçek uzmanlarını istihdam ederek işin üstesinden gelebilirler mi? Bu konuda iyimser olmak zor görünse de temennimiz bu yönde. Bitirme Olgunluk Sınavı Her zaman örnek gösterilen Batı toplumlarında öğrencinin düşünme ve yazma yeteneği Bakalorya sınavları ile belirleniyor. Bu toplumlarda her yıl yapılan genel kültür ve bilgi düzeyini ölçen, düşünebilme ve yazabilme yeteneğini değerlendiren Bakalorya türü sınavlar bizde de vardı geçmişte. Meslek Liseleri gibi Lise eğitimleri zamanla yozlaştı. Lise eğitimi, mutlaka düşünmesini bilen, araştıran, sorgulayan, elde ettiği bilgiyi yeni bilgilere dönüştürebilen ve sonuçta sorun çözebilme yeteneğine sahip insanları yetiştirmesi gerekir. Bitirme sınavlarının tekrar ihdası, öğrenciyi Lise eğitimine bağlayacak ve merkezi sınavların olumsuz etkisini azaltacaktır. Eğitimi kendi misyonuna döndürmede önemli bir adım olacaktır bu sınavlarının ihdası. Mesleki Becerilerle Puan Artırma Sonuç olarak Lise mezunlarının aynı zamanda mesleki becerilere sahip olabilmelerini sağlayacak önemli nokta mesleki kazanım ve tecrübelerin ÖSS sisteminde puan arttıran unsurlar haline getirilmesidir. Kazanımlar ve tecrübelerin belgelenmesi / sertifikalandırılması ve ÖSS puanına belirli bir değerde eklenebilirse, öğrenci becerilerini/tecrübelerini sürekli artırma yoluna girecektir. Böylece üniversiteye kayıt yaptıramayan Lise mezunu pazarlanabilir beceri(ler)i sayesinde işsiz ve mesleksiz kalmaktan kurtulabilecektir. Üniversitelerde İlk Yıl Esnek Olmalı ÖSS sınavının üniversiteye yerleştiren nihai kurum olmaktan çıkarılması ve esnek bir yapıya kavuşturulması bu çerçevede sistemde yapılması gereken değişikliklerdendir. Üniversitelerde ilk yıl öğrencinin kaydolduğu bölümü ve üniversite hayatını tanıma yılı olarak geçmektedir. İlk yıllarda öğrenci kolayca başka bölümlere geçebilmelidir. Üniversiteler (Fakülte ve bölümler) kendilerinin koyacağı ek standart ve ölçütler içinde [yada başka sınav(lar)] öğrencilerini kendileri seçebilmelidir. Bu durum öğrencinin aynı zamanda lise döneminde kendi yeteneklerine uygun bölümlere ve branşlara yönelmelerini (o alanda güçlenmesini) sağlayacaktır. Bir diğer önemli konu ise Meslek Yüksek Okullarını bitirenlere dört yıllık üniversiteye geçiş imkânı yaygın olarak verilmelidir. Bu hakkın verilmesi bile Meslek Yüksek Okullarının cazibesini önemli ölçüde artırmaya vesile olabilir. Öğrenci prestij vesilesi yaparak dört yıllık fakülte bölümlerini tercih etmektedir. Hâlbuki ülkemizde çoğu dört yıllık okul mezunları iş bulma sorunu yaşamaktadır. Dört yıllık bir fakülteyi bitiren öğrenci aynı zamanda Yüksek Okul diplomasına (mesleğe) sahip olduğundan daha kolay iş bulma şansını yakalamaktadır. Ülke Kalkınmasında Anahtar: Doğru Eğitim Eğitim öğrencinin kendini tanıma ve öğrenmeyi öğrenme sürecidir. Böyle olmadığı takdirde öğrenci tesadüfen branşlara yönelecek ve mesleğini de tesadüfen seçecektir. İstatistiklere göre ülkemizde %90'ı sevmediği bir branşta okuyor. Elbette mesleğini severek yapmayan insanların mutlu olmayacağı gibi üretken ve verimli çalışması ve kendisini sürekli geliştirmesi de mümkün olmayacaktır. İşte bu yüzden olsa gerek ki istatistikilere göre Türkiye'de günlük verimli çalışma süresini 55 dakika. Japonya'da bu 7 saat kadar. Tek Boyutlu Değerlendirme Yerine Çok Boyutlu Değerlendirme ÖSS nin yalancı bir kriter olduğunun görülmemesi, öğrencilere ve ülkeye pahalıya mal olmaktadır. Gençlerin en değerli yıllarını hayatında işe yaramayacak şeylere harcaması bir yana, aileler kazançlarının % 25 kadarı bu hazırlık sınavlarına harcamaktadır. PISA gibi kuruluşlar Türkiye Lise eğitiminde ülkeler arasında son sıralarda göstermektedir. Türkiye'nin bilimin uygulamaya dönüşmesi bakımından Dünya ülkeleri arasında 80. sıralarda kalması ve meslek kazası bakımından Dünya üçüncüsü ve Avrupa şampiyonu gibi dereceleri eğitimde gelinen vahim durumu gözler önüne sermektedir. Keza kitap okuma sıralamasında bir çok Afrika ülkesinde geri halimizi de bu arada hatırlayalım. Sonuç olarak Lise eğitimini kurtarmanın yolu ÖSS'yi tek bir değerlendirme ölçütü olmaktan kurtarmakta yatıyor. Ölçme değerlendirmenin ne olduğunu az çok bilen bilir ki ÖSS sistemi bir durum tesbitinden ibarettir. Yani nitelik belirlemesi ve beceri ölçme değildir. İnsan ve eğitim birbirini çok yönlü bağlı olgulardır. Ölçme değerlendirmenin ve hatta eğitim ve bilginin ne anlama geldiğini bilememe yüzünden bilginin kullanılması ve üretilmesi yerine kafaya yığılan bilginin ölçülmesini sınav zannediyoruz. Hatta bu yanılgı o boyuta çıkmış görünüyor ki merkezi sınavlar adeta milli spor haline gelmiş tıpkı lig sporlarında olduğu gibi her il kendisini ÖSS ve SBS' sıralamasındaki derecesi ile değerlendirir olmuştur. Bu Sistem Dış Güçlerin Eseri mi? Ülkemiz insanı mesleğini ve araştırmayı sevmiyorsa hatta, sormuyor ve sorgulamıyorsa, kitap okumuyorsa Türkiye'de uygulanan eğitimin Türkiye'yi kontrol etmek isteyen dış güçlerin eseri mi sorusunu sormaktan kendini alamıyor insan. Aklı başında, kendi aklının sahibi bir ülke eğitim ve bilim gerçeklerinin bu kadar uzağında kalabilir mi? Son zamanların ortaya çıkarılan Ergenekon bağlantılarının en önemli ayağı eğitim ve bilim dünyamızla ilgili olmalıdır diye düşünüyorum. Eğitim Dünyamızı dış güçlerin nasıl yönlendirdiği iyice araştırılması gereken konuların başında gelmektedir. Sayın Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu bu noktaya sürekli dikkat çekmektedir. 1952-1966 yıllan arasında ABD sayısız eğitim projesini Türkiye'de uyguladı. Baştan ICA daha sonra AID (Milletlerarası Kalkınma Teşkilatı) denilen kurumun başında Mr. Vrinkle adında bir CIA ajanı bulunuyordu. Bu kurum, Milli Eğitim Bakanlığı'nın her kademesinde eğitime karışıyor, yönlendiriyordu. Bu bağlamda ABD 'Test ve Araştırma Merkezi Projesi'ni uygulamaya soktu. Projenin amacı: 'Türkiye'deki okullarda uygulanabilecek testler hazırlanması, sınavların test usulüyle yapılması, sınav sonuçlarının değerlendirilmesi, eğitimin çeşitli dallarına ait istatistiklerin yayınlanmasıydı. Türkiye'de testle sınav modası böylece yaygınlaştı. Ekibin başında Dr. C. D. Angell adında bir Amerikalı vardı. Bu merkez bütün Türkiye'deki parasız yatılı, öğretmen okulları, kolejler, üniversiteler için giriş ve yarışma testleri yapmıştır. (Kaynak: Emperyalizm ve Eğitimde Yabancılaşma, Ş. Koç) Amerika'da 1940 lı yıllarda yaygın olarak kullanılan bu sistem, daha sonra terk edilmişti. Öyle anlaşılıyor ki ABD bu sistemin insanları düşünemez ve bilgi üretemez hale getirdiğini ve kendine güvensiz yığınlar oluşturduğunu çok iyi görmüştü. O yüzden olsa gerek ki bizim gibi ülkelerin başına bu sistemi musallat etti. O yıllarla ilgili bir hatıra şöyle anlatılır: O yıllarda bizde olduğu gibi bilgi odaklı sınavlar ve test modası ABD de yaygındır. Einstein' e bu türden sorular sorarlar: &';Işık saniyede kaç km yol alır ve Dünyaya kaç dakikada gelir vs gibi. O böyle sorulara şu cevabı vermiştir: &';Ansiklopediden öğreneceğim bilgileri zihnimde tutmam”. Yeni Dünya Düzeninde, küreselleşmenin bir unsuru olarak köle milletler sınıfı içinde yer alan ülkelere bakın eğitimleri bilgi ve sınav odaklıdır. Üretmeyen ancak tüketen toplumlara biçilen rol ezberci eğitimdir. Bu ülkelerin okullarda öğretilenler gerçek hayattan kopuktur. Günümüz dünyası artık ikiye ayrılmış görünüyor aslında. Birincisi, icat ve yenilik yoluyla üretenler. Bunlar aynı zamanda bu şuura varamamış toplumların kaderlerine hükmetmekte ve onların sırtından geçinmektedir. İkincisi buluşların estirdiği rüzgârlara kapılıp oradan oraya sürüklenen, tüketen ve kopyalayan ülkeler. Bu ülkelere günümüz dünyasının &';yeni köleleri” diyebiliriz. Ülkemizin hangi sınıf içinde mütalaa edilebileceğini artık siz düşünün! Özellikle merkezî sınavlarla okullarımız birer &';şartlandırma” merkezleri haline getirilmekte, dolayısıyla mevcut eğitimle insanımız zihnen köleleştirilmeye çalışılmaktadır. Bilimsel gerçeklere uygun eğitim anlayışı ile zihnen özgürlüğümüzü elimize geçireceğimiz günleri hasretle bekliyoruz. Bu yönde gösterilecek çabaların şerefli olduğu kadar ülke için en öncelikli vazife olduğu kanaatindeyim. Haber7 YORUM YAZIN ![]()
|
|