Kürt sorununun ipleri kimin elinde?Ulus devlet ve Türk kimliği üzerine kitapları olan Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi doçent Suavi Aydın, Ağar'ın çıkışını, Büyükanıt'ın mesajını ve AKP'nin duruşunu yorumladı.![]() Genelkurmay, tüm siyasete, 'Kürt sorununda kararı ben veririm, iktidarıma karıştırmam' dedi ama... Genelkurmay AB sürecini durduramaz. Bu sürecin durması Türkiye'nin krize sokulmasıdır Taşra milliyetçiliği yumuşadı, 'şehirli orta sınıf milliyetçiliği' başladı. 2001 kriziyle, büyük şehirlerde eğitimli orta sınıflar milliyetçi oldu. Bu kitlenin görünürlüğü büyük, ama oyu küçük Milliyetçilik şizofreniktir. Her şeye tek yanlı bakar, empati kurmaz. Almanya'da iki milyon Türk mülk alırken bir şey demez, Türkiye'de 200 bin Alman mülk alınca ülke elden gitti der NEDEN? Suavi Aydın Bazen bir tek insan bir şeyi değiştirebiliyor. Mehmet Ağar'ın 'Dağda dolaşacaklarına düz ovada siyaset yapsınlar' lafı, bir anda Türkiye'deki politik havayı değiştirdi. İnsanlar, önemli sorunlarda farklı önerilerin dile getirilebileceğini gördüler. Ağar'ın bu çıkışı hem birçok insanı cesaretlendirdi hem de yeni önerilerin toplumun dikkatini çektiğini gösterdi ve politikacılara yeni bir yol açtı. Genelkurmay Başkanı'nın Ağar'a karşı gösterdiği tepkinin desteksiz kalması ise bu toplumun ciddi sorunları çözmek istediğinin ve bunun için tartışmaya hazır olduğunun bir işareti gibiydi. Biz de, Ağar'ın Kürt sorununun çözümü için yaptığı çıkışın siyasette, milliyetçi kesimlerde ve seçimlerde ne tür sonuçlar yaratacağını, aralarında CHP'nin de bulunduğu sağdaki diğer partilerin Ağar'ın önerisiyle ilgili ne yapacağını Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi doçent Suavi Aydın'la konuştuk. Aydın'ın etnisite, milliyetçilik, ulus devlet, Türk kimliği üzerine kitapları var. Tam milliyetçilik ve gerginlik yükseliyor derken hiç beklenmeyen biri, beklenmeyen bir çıkış yaptı. Mehmet Ağar, 'Dağda dolaşacaklarına düz ovada siyaset yapsınlar' diyerek siyasi iklimi değiştirdi. Sizce Ağar niye böyle bir çıkış yaptı? Mehmet Ağar bir sene önce de aynı şeyi önermişti ama o günün konjonktüründe sözleri pek duyulmamıştı. CHP'nin ve kısmen de ANAP'ın devletle ittifak kurmasıyla, Türkiye'de siyasi merkez boşaldı. Şimdi Ağar, bu boşalan merkezi doldurmak için büyük meselelere çözüm üretebilecek bir politikacı tipi sergilemeye çalışıyor. Zaten bu tür uzun süren çatışmalı ortamlarda, sorunu ancak çatışmanın taraflarından birinin çözebileceği düşünülür. Mehmet Ağar da 1993'ten beri süren çatışmanın önemli bir tarafıydı, Doğu'da operasyonlar yapılırken çok kritik bir mevkideydi ve birinci derecede muhataptı. Emniyet Genel Müdürüydü, Adalet Bakanı'ydı... Mehmet Ağar bu meseleyi çok iyi biliyor. Gücünü ve karizmasını devletten alarak birtakım şeyleri söyleme hakkını kendinde görüyor. Ağar'ın bu yeni önerisi politikayı nasıl etkileyecek? Kürt siyasetçiler bu öneriyi hep dile getirdiler ama Ağar'ın bunu söylemesiyle onların söylemesi arasında kategorik bir fark var. Ağar, devletin içinden çıkmış ve hatta adı 'derin devlet'le özdeşleşmiş bir kişi olarak bunu söylüyor. Dolayısıyla politikanın ve politik alanın önünü açan bir öneri bu. Ağar, bunu tek başına düşünmüş olamaz. Dikkat edin Ağar, taşra politikacılarıyla değil de devletin içinden gelen ya da devletle hâlâ ilişkisi olan kişilerle çalışıyor. Etrafında eski diplomatlardan, akademisyenlerden bir kadro oluşturdu. Bubize neyi gösteriyor sizce? Bu önerinin arkasında çekirdek bir grubun olduğu, devletin içinde belli unsurların böyle bir açılımdan yana olduklarını seziyorum ben. Ağar'ın önerisi, devlette pek çok kişinin aklında olan bir çözüm. Zira dünyanın her yerinde aynı şey yaşandı. İRA, ETA ve PKK birbirinden farklı değil. Kendilerini belli bir ulusal kimlikle tanımlayan, hedefe silahla varmaya çalışan ayrılıkçı örgütler bunlar. İRA ve ETA gibi sorunlar, siyasi alan açılarak çözüldü ya da çözülme yolunda. Bu örnekler, bizde de Kürt meselesini böyle çözmek yönünde pek çok kişiyi etkilemiş olabilir. Zaten Kürt sorununu siyasal alan açmadıkça çözmek mümkün değil. Niye? Bu ülkede askeri çözüm 1993'ten beri çok sert uygulandı, Kuzey Irak'a girildi çıkıldı ama PKK'nın askeri gücü yok edilemedi. Bir de tabii, Kuzey Irak'ta bir Kürt devletinin kurulması ihtimali de, bu coğrafyayı yeniden kazanma ihtiyacını yaratmış olabilir. Çünkü oranın bir çekim merkezi olması, Kürt sorununu daha da içinden çıkılmaz bir hale getirecek. Peki Ağar bu yeni politikasıyla şehirli liberallerden oy alır mı? Liberallerden oy alabilir. Ama şehirli orta sınıf milliyetçilerden oy alamaz. Ağar'ın çıkışı, cesurca bir çıkış. Zaten DYP'nin, Demokrat Parti'den gelen liberal bir çizgisi vardır. Bu liberalizmi bozan, Demirel'dir. O, bu partiyi devlete yanaştırdı. Bugün şehirli liberallerin Mehmet Ağar'la ilgili iyi bir izlenimi yok ama Kürt sorunu öyle yakıcı bir sorun ki... Bu soruna ciddi bir çözüm önerisi getiren bir kişi, liberaller dahil her kesimden oy alabilir. Çünkü CHP ve şu anda kısmen de ANAP milliyetçiliğe oynuyorlar. Ama onların da milliyetçilikte bir açmazları var. Nedir açmazları? Türkiye'de geleneksel milliyetçi tabanın iki önemli referansı vardır. Bir devlet, iki İslam. Bizde devlet eliti, İslam'ın her türlü rengiyle arasına büyük bir mesafe koydu. Giderek sertleşen söylemler sonucunda da, devlet elitiyle geleneksel milliyetçi taban arasındaki makas çok açıldı. Asker ve sivil bürokrasiyle özdeşleşen CHP'nin de bu kitleden oy alma ihtimali artık yol oldu, CHP taşradaki muhafazakar milliyetçilerin oyunu alamaz. Zaten bugünün oy davranışları da, milliyetçi eğilimin taşradan şehirli orta sınıflara kaydığını gösteriyor. Sözünü ettiğim orta sınıf, ekonomik değil, kültürel bir orta sınıf. Son dönemde eğitimli beyaz yakalıların önemli bir kesimi ciddi milliyetçi refleksler göstermeye başladı. Üniversite bitirmiş şehirli orta sınıf daha önce milliyetçi tepki göstermez miydi? Daha önce Çorum, Yozgat, Kayseri, Erzurum, Erzincan gibi şehirler milliyetçi refleksler gösterirdi. Bunlar MHP'nin oy aldığı merkezlerdi. Bunlar, AKP'ye kaydı. Çünkü MHP'nin devletle arasında her zaman çok yakın bir bağ vardır. MHP İslami referansları olan bir partidir ve taşra milliyetçileriyle bu açıdan iyi ilişki kurabilir ama MHP hiçbir zaman devletin milliyetçiler için çizdiği sınırların dışına çıkamaz ve nitekim son iktidar döneminde de çıkmadı. Devletle olan bu yakınlığı yüzünden de MHP halkın güvenini kaybetti. Çünkü Türkiye taşrasında İslam, milliyetçilikten daha hâkimdir. Özellikle Anadolu sermayesinin güçlenmesiyle birlikte, taşradaki devletçi, milliyetçi eğilimler yumuşadı ve İslamcılığa yanaştı. Taşra, devletçi MHP ve CHP'den uzaklaştı. Taşra milliyetçileri İslami rengi daha koyu olan AKP'yi kendilerine daha yakın gördüler ve ona kaydılar. Sonuçta... Evet... Sonuçta ne oldu? Türkiye'de milliyetçilik, orta sınıflara has bir özellik kazanmaya başladı ve özellikle de 2001 ekonomik krizinden sonra büyük şehirlerdeki üniversite mezunu eğitimli hali vakti yerinde orta sınıflar giderek milliyetçi oldu. AB karşıtı hava şehirli orta sınıf arasında yayıldı. CHP ve kısmen ANAP, bu şehirli orta sınıf milliyetçiliğine oynuyor. Ama oy bakımından zayıf bir sınıf bu. Türkiye'de taşralı insan kalabalık. Bu yüzden de AKP birinci parti olmayı sürdürüyor. MHP'ye gelince... O, Türk-Kürt çatışmasının çok sert olduğu yerlerde taban buluyor ve işsiz, çaresiz, lumpen gençlik kesimine oynuyor. Ağar'ın yeni önerisine dönersek... En milliyetçi politikacılardan birinin bu çıkışı yapması, milliyetçiliğin tırmanmasını nasıl etkileyecek? Türkiye'de milliyetçiliği mobilize etmek için çok çalışıldı ama biz bu ülkede hâlâ yoğun bir Türk-Kürt çatışması görmüyorsak, şehit cenazeleri dışında kitlesel eylemler yaşamıyorsak, linç girişimleri gibi provokasyonlar işlemiyor ve milliyetçilik tırmanmıyor demektir bu. Zaten yapılan da bir milliyetçilik kampanyasıdır. Türkiye'de milliyetçilik kitlesel olarak tırmanmıyor. Bu ülkenin sosyal yapısı da sanılandan çok farklıdır. 29 Ekim, Çanakkale Savaşı gibi milliyetçi ikonlar, ulus-devletçi bir cephe tarafından tekrar canlandırılarak ülkede bir milliyetçilik ateşi yakılmaya çalışılıyor ama... Sonuç ne oluyor? Şehirli orta sınıf milliyetçiliğin tabanı kalabalık değil. Bu kitlenin sadece görünürlüğü fazla. 'Çılgın Türkler' kitabı 300-400 bin satsa ne olur? Çankaya Belediyesi nikâhlarda dağıtıyor bu kitabı. Bugün ülkede kabaca iki cephe var. Bir, ulus-devletçi cephe. Diğeri, AB'ci cephe. Şehirli orta sınıf bu ulus-devletçi cepheye yaklaşıyor. Entelektüel kesimin büyük çoğunluğu ve taşra sermayesi ise AB'ci cepheyi oluşturuyor. Avrupa Birliği karşıtlarının artması, toplumda bölünme, parçalanma korkularının yayılması bu milliyetçi kampanyanın tuttuğunu, milliyetçilik dalgasının yükseldiğini göstermiyor mu? Bu korkuları seslendirenler kimler ve onların toplumda temsiliyeti nedir, bakmak lazım. Çok küçük bir grup seslendiriyor bu korkuyu. Eurobarometre'nin yaptığı anketlerde, AB destekçilerinin oranı yüzde 15-20'ye düşerse, ben o zaman, 'Tamam işte Türkiye milliyetçi bir çizgiye savruldu' derim. AB'ye destek en son gene yüzde 56 çıktı. Üstelik geri kalan yüzde 44 de AB karşıtı değil. Fikrim yok, kararsızım diyenler var. Peki Mehmet Ağar, bu yeni tavrıyla, milliyetçilik kulvarındaki siyasetin yönünü değiştirip, demokrasi yolunda bir yarışa çevirebilir mi? Çevirebilir. Ama gene de Ağar'da bir tavır değişikliği olup olmayacağını bekleyip görmek lazım. Ağar şu anda siyasetin gündemini değiştirdi. Siyasette artık iki cephe var. Bir yanda AKP ve DYP'nin oluşturduğu demokratik açılımlardan yana olan cephe. Diğer yanda CHP'nin ve şu andaki ANAP'ın temsil ettiği demokratik açılımların karşısında olan, kapanmacı cephe. Peki, yapılan bu milliyetçilik aslında, Türkiye'nin şu anda olduğu yerde kalması ve böyle devam etmesi anlamına mı geliyor? Aynen öyle. Türkiye böyle kalsın, böyle devam etsin istiyorlar. Bakın... Milliyetçilik farklılıkları görmez. Topluma homojen bir kitle gözüyle bakar. Farklı öneri dile getirenleri hain sayar ve milleti dünyaya açacak AB gibi her uluslararası girişimi ülkeden uzak tutmaya çalışır. Milliyetçilik her şeye tek taraflı bakar, asla empati kurmaz. İki milyon Türk Almanya'da mülk alırken bir şey demez, 200 bin Alman Türkiye'de arazi alınca 'ülke elden gitti' der. Bulgaristan'da Türklerin kurduğu partiyi destekler, ama Kürtlerin Türkiye'de kurduğu partiyi hain ilan eder. Milliyetçilik şizofrenik bakış açısı getirir. Peki Ağar'ın çıkışı, AKP'nin son zamanlardaki milliyetçi söylemlerini nasıl etkiler? Ağar'ın çıkışı AKP'yi rahatlatacak. Zaten AKP'nin milliyetçi söyleminin dozu da seçimler yaklaştıkça azalacak. Çünkü AKP'nin seçim propagandası olarak öne çıkarabileceği üç konu var. Bir, AB ile yakınlaşma. İki, iyi giden ekonomi ve düşürülen enflasyon. Üç, Kürt oyları. AKP Kürt oylarını gözden çıkaramaz. DTP'nin bölgedeki tek rakibi olarak oradan çok sayıda milletvekili çıkarıyor. Bu yüzden AKP programlı bir milliyetçilik yapamaz. Sadece gündem gereği milliyetçi refleksler gösteriyor o. Bir de tabii partinin içinde Cemil Çiçek gibi milliyetçi öğeler var. Onların sesleri çıkıyor. Genelkurmay Başkanı, açıkça Ağar'ı hedef alarak polemiğe girdi. Sanırım ilk kez, hem iktidarla hem muhalefetle polemik yapan bir ordu yönetimiyle karşı karşıyayız. Genelkurmay ne yapmak istiyor? Genelkurmay Ağar dahil bütün siyasete mesaj veriyor. 'İktidar alanıma kimseyi karıştırmam, Kürt sorununda kararı ben veririm' diyor. En azından kamuoyuna böyle bir görüntü veriliyor. Oysa Kürt sorununun ipleri sadece Genelkurmay'ın ve güvenlik sektörünün elinde değil. Kürt sorununu tek başına güvenlik sektörü çözemez. İşler o kadar giriftleşti ki... AB süreci var, dış dünya var... Sorunun çözümü için bu faktörlerle de müzakereler yürütülüyordur. Çünkü hem Kıbrıs hem Kürt meselesi çok uzadı ve ikisi de Türkiye'nin önünü tıkıyor. Bu ülkede AB sürecini durdurmayı Genelkurmay dahil hiçbir aktör göze alamaz. Çünkü bu sürecin durması demek Türkiye'nin krize sokulması demektir. Peki asker, hem muhalefeti hem iktidarı karşısına alarak siyasete tümüyle girmesinin bir tepki yaratacağından çekinmiyor mu? Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları yeni atandılar. 'Bizim daha öncekinden daha sert bir duruşumuz var' mesajını veren bir bayrak gösterme bu. Ama siyasetle ordu arasındaki ilişkiler normalleşmek zorunda. Çünkü Türkiye eski Türkiye değil. Türkiye'de tek faktör artık hükümet ve asker değil. Türkiye çok fazla faktörün rol aldığı bir coğrafyada çetrefil politik ve ekonomik meselelerle boğuşuyor. Giderek büyüyen ve açılan bir ekonomisi var. Böyle bir Türkiye'de ne askerin ne de hükümetin davranışı eskisi gibi olabilir. Ama cumhurbaşkanlı seçiminin yaklaşması büyük problem yaratıyor. Ağar, Genelkurmay Başkanı'nın tepkisinden sonra önce bir durakladı ama sonra yeni önerisinin arkasında tavizsiz duracağını gösterdi. Genelkurmay Ağar'la kavgasını sürdürür mü? Zannetmiyorum. Çok riskli bir şey bu. Sürekli konuşan bir Genelkurmay Başkanı hiç kimse tarafından sevimli bulunmayacaktır. Bir imaj problemi çıkar burada. Kürt meselesi artık uluslararası bir mesele olmaya başladı. Amerikalı koordinatör, Barzani'si, Talabani'si bir sürü adam konuşuyor. Bu ortamda asker olarak siz konuşsanız bile durumu kontrol edemezsiniz. Konuşmakla iş hallolmuyor. Mehmet Ağar gibi birini Genelkurmay Başkanı "Cumartesi annelerini desteklemekle" suçladı. Sizce bu suçlama inandırıcı olabilir mi? Hayır. Cumartesi anneleriyle Ağar'ın yan yana gelmesi tahayyül bile edilemez. Ağar Cumartesi anneleriyle empati kurup bunları söylemiyor. O, bir soruna çözüm öneriyor. Ordu, Ağar'ı bile böyle kolay suçluyorsa başka politikacıları daha da beter suçlayacak demektir. Bu tavır, diğer politikacıları geriletir mi yoksa böylesine kolaycı ve inandırıcılığı da epey az suçlamalar diğer politikacıları da cesaretlendirir mi? Cesaretlendirir. Çünkü Ağar bunu söylüyorsa, diğerleri haydi haydi söyleyeceklerdir. Peki ordu neden bu kadar kolay siyasi kavgaya giriyor? Çünkü siyasetçilerin girmemesini düşündükleri alanlar var. Cumhuriyeti korumayı kendisine görev edinmiş olan Kemalist elit, Türkiye'nin Kürt sorunu, Kıbrıs sorunu gibi temel meselelerini 'orası milli politika alanı' diyerek siyasetçilere kapatıyor. Bu ülkede milli politikaya asker ağırlıklı bürokrasi karar veriyor. Mesela Milli Siyaset Belgesi diye bir şey var, Meclis'in ve çoğu bakanın bundan haberi yok. Zaten Milli politika diye belirlenen alanlarda farklı söz söyleyenler hain diye niteleniyor. Aslında Türkiye'de bütün mesele, bu alanların siyasete açılmasıdır. Bütün kavga buradan çıkıyor. Siyaset belirleme tekelini elinde bulunduran kesimle, bu alana girmeye çalışanlar arasında bir kavga yaşanıyor. Demokratikleşme demek olan AB projesi de, siyasetçinin bugün giremediği alanlara girebilmesinin bir yolu oluyor. Temel alanlarda siyaset belirleme tekelini elinde bulunduran kesim, iktidarının azalmaması için AB karşıtı bir pozisyon alıyor. Aslında biz Güneydoğu'da hâlâ ne yaşandığını bilmiyoruz. Neyi bilmiyoruz? Operasyonlar nasıl yapılıyor, ne kadar birlik oraya kaydırılıyor, orada ne bütçeler harcanıyor, aşiretleri tekrar canlandıran koruculuk sistemi neler yapıyor? Bunları bilmiyoruz. Bunlar bize kapalı alanlar. Şemdinli'de yapılan gizli operasyon da zaten olayın suçüstü yapılmasıyla tesadüfen ortaya çıktı. Bunu öyle üç, beş adamın kendi kafasından yapmadığı ortada. Bu operasyon biçiminin orada yer yer yapıldığı anlaşılıyor. İçinde askerin, ve yargının bulunduğu blokun, son dönemde bu kadar sert tepki vermesinin ve kendisini kamuoyunda böyle yeniden göstermesinin nedeni belki de bazı şeylerin Şemdinli dolayımıyla ortaya çıkmasıdır. (Radikal) YORUM YAZIN ![]()
|
|