Sezer: başörtüsü türkiye gerçeğiDSP lideri Zeki Sezer, Yılmaz Büyükerşen'i Başbakan olarak önerdiği formülü açıkladı ve CHP ile DSP tabanından anlayış istedi. Sezer, "Başörtüsü bir Türkiye gerçediğir" dedi.![]() Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Zeki Sezer, önümüzdeki dönemde ihtiyacın solda partilerin birleşmesi değil güçbirliği yapması olduğunu dile getirdi. Böyle bir durumda uzlaşıldığı takdirde Yılmaz Büyükerşen'in başbakanlığını onaylayacağını belirten Sezer, 'CHP'nin tabanı beni, bizim tabanımız Baykal'ı kabul etmezse, Büyükerşen'in başbakanlığında anlaşılabilir, ben de partimin başında kalırım' dedi. Karaoğlan'ın koltuğuna oturmak hiç kolay değildi. Orada kalmak da. Bir şansı vardı, göreve geldiğinde parti zaten sıfır noktasındaydı. Bir şanssızlığı vardı; çok büyük bir liderin koltuğunda otururken, O'nunla kıyaslanmak ve O'nun tarafından atanmış olması nedeniyle yıpratılmak. Sarıoğlan denilerek güç verilmek istense de, zaman durumu en iyi şekilde ortaya koyacaktı. Nitekim son anketlerde parti yükselmeye başladı. O'nun deyimi ile, “DSP'ye ve O'na karşı herkes ön yargısızdı”. Belki de en büyük zenginliği buydu. Bülent Ecevit'in ölümünden sonra ise, en çok tartışılan konu solda birlik oldu. Yıllardır bir türlü yapılamayan bu kez yapılabilir mi? Son dönemde bazı yazarların önerdiği gibi, sol bir Willy Brand etrafından toplanabilir mi? DSP yine Rahşan Ecevit'in gölgesinde mi kalacak? Türkiye'de hep sağda ve solda birleşmeden söz edilir ama hep çatı kavgası olmuştur Türkiye siyasetinde herkes benim çatım altında olsun diye bir yaklaşım içindedir. Böyle bir şeyin ortaya konması halinde, Sayın Cumhurbaşkanın niyetini henüz bilmiyoruz ama "ben varım" dediği takdirde DSP'nin tavrı ne olur? Onu o gün konuşmak lazım. Onu bilmiyoruz ama solda birleşme konusu yanlış zeminlerde tartışılıyor diye düşünüyorum ben. Bir kere CHP'ye oy verip DSP'ye oy vermeyen kesimler var. Bunu biliyoruz. DSP'ye oy verebilecek olup CHP'ye kesinlikle oy vermeyecek kesimler de var. Öyleyse ille de birleşme, birbirinin içinde ya da bir şekilde birilerini yok etme yerine, güç birliğini öne almak lazım. Bakınız SHP ile CHP birleşti; hem teker teker aldıkları oyları alamadılar, hem de birleşme olmadı yeni ayrışmalar oldu. Türkiye'ye dönük büyük tehditler var bu tehditleri ortadan kaldıracak bir güçlü yapıya ihtiyaç var. Onun için de güç birliğinin hayata geçirilmesi doğru olur. Ama ne yazık ki çok açık söylemeliyim, bugüne kadar CHP'nin tavrı, “Birlik mirlik istemem, herkes kapansın. Anahtarını alsın gelsin” Bu çok itici. Ben bugüne kadar da CHP ile kavga etmemek için bu kadarını bile söylememiştim. Ama şimdi görülüyor ki, “Artık Ecevit de yok, biz DSP'yi çok kolay yok ederiz” psikolojisine kapılmışlar. Yok oluşlarının başlangıcı olur bu diye düşünüyorum. Peki güç birliğini biraz açabilir miyiz? Willy Brand modelleri orada geçerli olur esas işte. Güçbirliği aşamasında Willy Brand modelleri hayata geçebilir. 2002 seçimlerinde CHP aldığı oydan çok fazla gerilemiş görünmüyor. Ama DSP 2002 seçimlerinde aldığı oya göre çok çok artmış gözüküyor. Yani son yapılan kamuoyu araştırmasına göre baraj sınırında gözüküyor ki bize göre onun daha da ilerisinde. Öyleyse şimdi iki ayrı partinin var olması, hele hele DSP'nin varolması, solda oy artışını gerçekleştiriyor. Niye AKP Türkiye'yi batırıyor, rejimi tehdit ediyor, ekonomiyi nerelere getirdiğini gördük, efendim dış politikada başımıza gelenleri gördük. Buna rağmen ana muhalefet partisinin güçlenmesi gerekirken, güçlenemiyor oy da kaybediyor. Ama biz buradan oy kazanıyoruz. Bunu değerlendirmek lazım. İki koldan solu büyütmenin yolunu bulmak, onun için de aramızda kavga etmemek, kavga etmeden bir farklı ortamı yaratmamız gerekiyor. Güçbirliğini nasıl yapabilirsiniz? “CHP'ye oy verip bize vermeyen var. Bize oy verip CHP'ye vermeyen var” dediniz. Buradaki ayrımı tam olarak nasıl tanımlıyorsunuz? O belki çok uzun. Bir kere DSP'nin öteden beri içtenlikle benimsediği, inançlara saygılı laiklik ilkesi nedeniyle toplumun her kesimi DSP'ye sıcak bakabiliyor. Yapılan araştırmalar var. Hangi partiye oy verirsiniz, şu partiye. İkinci parti olarak kimi düşünürsün, en çok DSP çıkıyor. Bu araştırmalar da böyle çıktı öteden beri. Yapılan anketleri söylüyorum, bizim değil. Ama bir güç birliği heyecanı gözüktüğü anda, AKP filan kalmaz. Güç birliğini oluşturan partilerin üzerinde bu toplum kenetlenir çevresinde. Bu yolla biz solu büyütebileceğimizi biliyoruz. Diğer taraftan işte güya YTP diye bir parti vardı ve onunla birleşti CHP. Bir sinerji oldu mu, olmadı yok öyle bir şey. Bize kapıyı kapatın gelin diyorlar. İnanın hiçbir sinerji, bir şey olmayacak çünkü CHP'nin bugünkü yapısı, daha çok yutmaya yok etmeye dönük. Dedim ya, “Ecevit'te yok biz onu herhalde yok ederiz, elimize fırsat düştü” diye düşünüyorlar, yanılıyorlar. Bir koalisyon ön protokolü yapılabilir. Denebilir ki, şu şu şu partiler biz seçim sonrası işbirliği yapacağız yüzde onu geçeceklerine madem güveniyorlar. Bizim açımızdan da bir sorun yok diye düşünüyoruz. Ama şu program çerçevesinde seçimden sonra, biz koalisyon olmayı düşünüyoruz dersek kavga etmediğimiz tam tersine iş birliği yapacağımız görüldüğünde toplumda büyük bir yöneliş olacak. Peki böyle bir koalisyon ön protokolünü mesela kafanızda böyle bir şey olsa hangi partilerle düşünüyorsunuz? Tabi şimdi solda büyük parti CHP, DSP ile birlikte. Öncelikle bu işin içinde CHP olabilir, olmalı. Ondan sonrasını konuşuruz. CHP bir varım desin. Yani biz, biliyorsunuz bir çok koalisyonlarda bulunduk. Çok önyargılı değiliz. AKP ile koalisyon yapmayız, DTP ile de yapmayız ama. Diyelim ki böyle bir protokol yapıldı ama partilerden birisi CHP ya da DSP barajın altında kaldı o zaman ne olacak? O zaman çıkan sonuca göre davranacak parlamento. Bu bir yol. İşte koalisyon ön protokolü yapan partilerden en çok oyu alanın genel başkanı da başbakan olur. Orada zaten sorun kalmaz. Bir başka yol, seçim bölgeleri paylaşılabilir. Tarafsız başbakan adayı üzerinde de anlaşılabilir. Yani bizim tabanımız Baykal'ı, onların tabanı beni örneğin kabul etmeyecekse ki, büyük ölçüde kabul etmez. O belli. O zaman toplumun kabul edebileceği ve o partilerin de kabul edeceği bir başbakan adayı üzerinde uzlaşılarak gidilebilir. Bir süre önce Yılmaz Büyükerşen'in adı böyle bir senaryonun içindeydi. Sayın Ecevit de böyle bir öneri getirmişti? O bizim önerimiz olur ama dayatmamız değil. O benim önerimdi Sayın Ecevit'e sunduğum zaman “evet” demişti. Yılmaz Büyükerşen ismi olursa siz evet mi diyeceksiniz? Türkiye şimdi kişisel duruşları, kaprisleri kaldıracak durumda değil. Şimdi tek yükselen parti biziz iddia ile söylüyorum. Demirel'in sözüdür bu. Kapris yapmam ama kararlılığımdan da hiç vazgeçmem. Ayrıca zaten benim bir iddiam vardı seçildiğim günden itibaren: Demokratik Sol Parti Türkiye'nin kurumsallaşmasını ve demokratikleşmesini en çabuk tamamlamış partisi olacak. Bu kolay değil. Benim partimde yapacak daha çok işim var. Onun için partim hükümet olur, birisi başbakan olur. Ben de partimle ilgili çalışmalar yapabilirim gerektiğinde özverisidir o. Konu partiye gelmişken şunu sormak istiyorum. Bülent Ecevit yaşıyorken de çok tartışıldı, şimdi de merak ediliyor. Partinizdeki Rahşan Ecevit gölgesini nasıl yorumluyorsunuz? Bu tabi çok büyük haksızlık. Rahşan Ecevit bu partinin ilk genel başkanı. Yıllarca genel başkan yardımcısı. Bülent Ecevit'in de eşi. Bizim de büyüğümüz. Kimse beni Rahşan Ecevit ile kavga ettirmeye çalışmasın. Ama ben aldığı işi her zaman iyi yapan birisi olduğumu herhalde tanıyanlar izleyenler bilir. Burada herhalde her şey açık. Bu benim seçilme noktasında, yani kurultay noktasında akın akın örgütler bana geliyordu, eski milletvekillerimiz, bakanlarımız bana geliyordu. Sen olacaksın, seni aday göstereceğiz, seni destekleyeceğiz diye. Ecevit onu yaparken herhalde biraz örgütün de nabzını bilerek beni desteklemiş olmalı diye düşünüyorum. DSP yeni seçime nasıl hazırlanıyor? Yılmaz Büyükerşen çıkışınız çok önemli. Başka yeni stratejiniz var mı? Türkiye'nin en iyi kadroları bizde olacak göreceksiniz. Bir kere yetişmiş kadrolarımız var. Onun ötesinde diğer kurumlarımız öyle. Toplumsal kalkınma projeleri merkezimiz var. Orada şimdi her köye ama her soruna dönük projeler hazırlıyoruz. Hiçbir parti şimdiye dek bunu yapmadı. Kadrosu en zengin parti olacak DSP. Bunun şöyle bir geçerliliği de var. Başka bazı partilerde olduğu gibi kadrolardan ürken değil, kendine güvenen kompleksli olmayan bir yönetime sahip DSP. Ve son dönemlerde özellikle üniversitelerden, iş dünyasından, çalışma dünyasından insanların "DSP'ye katkı vermek istiyoruz, gelip çalışmak istiyoruz“ diye müracaat etmesi boşuna değil. Hem DSP'nin yükseliyor olması, hem DSP'nin Türkiye gerçeklerini kavrıyor olması, hem de bu kompleksi olmayan bir yönetime sahip olmasının sonucudur bu. Kimlerle Türk halkının karşısına çıkacaksınız? İsimlendirebilir miyiz? Bir de şöyle bir açılım yapabilir miyiz Türkiye'yi bu durumdan çekip kurtarmak dediniz. Yani ne söyleyeceksiniz?Size göre Türkiye'nin bugünkü durumu nedir? İsim vermeyelim de şimdiden.Kerameti kendinden menkul kurtarıcılar devrini Türkiye'de artık kapatmak lazım. Kadro çok önemli. Ama son derece de sağlıklı bir kadromuz var. Türkiye'de hiç olmadığı kadar büyük işsizlik var, ekonomide hiç olmadığı kadar büyük çarpıklık var. Hem kırsal kalkınmayı hızla artıracak projeler, hem sanayi üretimini yatırımların önünü açacak projeler, hem de Türkiye'yi bilgi toplumuna ulaştıracak projeleri birlikte hayata geçirme zorunluluğumuz var. Hepsinin projelerini yapıyoruz. DSP'ye karşı hiçbir kesimin ön yargısı yok. Hem inanca saygılı, hem laikliği vazgeçilmez sayan. Deniz Bey bundan bir süre önce CHP'yi sağa açacağını söyledi. Siz şimdi yeni bir şey söylediniz “DSP'ye karşı hiç kimsenin ön yargısı yok” dediniz. Bu nereye açılmak? Biz toplumun her kesimini kucaklayabilecek bir partiyiz ama solun evrensel ilkelerine sonuna kadar bağlı bir partiyiz. Toplumun büyük kesimine açık diyelim. Bölücüye açık değil tabi ki. Dindarlara sonuna kadar açık ama başka bir rejimi sistemi özleyenlere değil. Biz biliyoruz ki, kendini başka kökenden hisseden, örneğin Kürt diye tanımlayan ama bütünlüğümüzle en küçük bir sorunu olmayan insanlarımız çok. Diğer taraftan laiklikle, laik demokratik cumhuriyetle en küçük bir sorunu olmayan insanların bir topluluğu bu ülke. AB konusundaki görüşleriniz nedir ? Bundan sonra nasıl bir strateji izleyeceksiniz? Biz bir kere Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne taşıyan partiyiz 1999 Helsinki. Ön koşul olmaksızın Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliği hedeflenmişti o belge ile. Biz bu noktadayız Türkiye'nin 40 yıldır 50 yıldır bir hedefidir Avrupa Birliği. Orada üstelik kazanılmış haklarımız var onlardan vazgeçecek değiliz. AB'den vazgeçecek değiliz ama ne pahasına olursa olsun, işte Kıbrıs'ı da yok efendim azınlıklar yaratılarak bölünme sürecini de başlatacak bir Avrupa Birliği değil. Türkiye'nin birliği Avrupa Birliği'nden önemli. KADROMUZUN YÜZDE 15'İNİ KADINLAR OLUŞTURUYOR Gençler, kadınlar kadrolarınızda nasıl yer alacak? Olabildiğince çok. Biz bir süredir yaklaşık 7-8 aydır "haydi kadınlar siyasete" kampanyası başlattık, sürdürüyoruz. Örgütlerimizde kadın sayısı her geçen gün hızla artıyor. Ankara genel başkan yardımcımız kadın. Ankara il başkanımız kadın, Kırıkkale il başkanımız kadın. Genel ortalama da sınırlı yüzde 10-15'i ancak bulur ama parlamentoda yüzde 4 olduğunu düşünürsek kadının şimdi bizim yüzde 15'imiz iyi bir rakamdır. Seçimlere de umarım yansıyacak. 2004 yerel seçiminde 3 bin kadın adayımız vardı. Ve bunların olduğu yerlerden de biz çok verim alıyoruz. Onun için daha çok kadının etkin rol almasını istiyoruz. Gençler konusu aynı şekilde. "Gençlerle el ele ülke yönetimine" kampanyası başlattık bunlar o 25 yaşa filan gelmeden çok önce. Türkiye'nin her bölgesinde kadın ve gençlik toplantıları yaptık. İllerde gençlik toplantıları yapmaya devam ediyoruz ve gençler her geçen gün çoğalıyor kadınlar gibi. Cumhurbaşkanı Sezer köşesine çekilmemeli Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer bir televizyon kanalının resepsiyonuna gitti. Siz de oradaydınız. Ardından kamuoyunda Cumhurbaşkanı'nın siyasete girip girmeyeceğine ilişkin spekülasyonlar yapıldı. Bunlardan bir tanesi vardı ki, bir köşe yazarının önerisiydi, Ahmet Necdet Sezer'in Türkiye'nin Willy Brand'ı olabileceği yönünde. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Cumhurbaşkanı AKP Hükümeti döneminde çok önemli bir görev üstlendi. Vatandaş da Cumhurbaşkanı'nın orada olmasının huzurunu hep hissetti. O nedenle önümüzdeki dönem için yine Türkiye'ye dönük tehditleri ortadan kaldırmak üzere vatandaşların bir arayışı var. O arada işte bu başarılı görevi yapmış olan Sayın Ahmet Necdet Sezer'in herhalde ismi güvenilir bir isim olarak duruyor. Vatandaşta da, "köşesine çekilmemesi gerekir" şeklinde bir yer ediniyor. Durum bundan ibaret diye düşünüyorum Erdoğan'ın Köşk'e çıkması ülkeyi gerer Önümüzdeki süreçte cumhurbaşkanlığı seçimi var. Tayyip Bey, benim aday olacağım gibi bir şart yok demesine rağmen, ben aday değilim de demedi. Ne diyorsunuz? O çok belli, istiyor. Ben de diyorum ki onun cumhurbaşkanlığına çıkması Türkiye'yi çok gerer. Siz toplumun seçmenin yüzde 24,5'inin oyuyla benim hakkımdır diye oraya çıkmanız geri kalan yüzde 75'i yok saymanız demektir. Orası birliğimizi de temsil eden makamdır. Öyleyse bir büyük uzlaşı ile seçilmesinde cumhurbaşkanının büyük yarar var. İkincisi zaten bugünkü hükümetin başta laik demokratik cumhuriyetten uzaklaşılıyor olduğu hissi büyük tedirginlik uyandırırken; bir de oraya gitmesi, ikinci büyük bir tedirginliğin başlangıcı olur. Onun için tabi Tayyip Bey'in ya da ona benzer bir başkasının cumhurbaşkanı olması Türkiye'yi çok gerer. Ama ille de olacağım derse ne yapmalı? Tabi bu işte en büyük görev parlamentodaki muhalefet partisine düşüyor. İşte sine-i millet demişlerdi bir dönem. Şimdi sine-i millete dönün demek dışarıdan onlara yol öğretmek benim işim değil ama öyle bir yol olabilir diye düşünüyorum. Başörtüsü Türkiye'nin gerçeği Başörtüsü konusunda ne düşünüyorsunuz? Başörtüsü Türkiye'nin gerçeği. DSP'nin toplantısına gelmiş, Atatürk diye bağırıyor orada, işte laik demokratik cumhuriyet diye bağırıyor ama başı örtülü. Buna irticacı gözüyle bakmak büyük haksızlık. Dolayısıyla kadını başı örtülü başı açık diye ayırmak da büyük haksızlık. O öyle görmüş onu takmak gerektiğini düşünüyor kültürel olarak, inançsal olarak her neyse. Onu rencide etmemek lazım. Ama bir taraftan da bu türbanı simgeleştirip kendi mücadelelerinin bir aracı haline getiren inanç istismarcıları var aslında sorunu sorun haline getiren de onlar. Onların bu işi kullanmasından Türkiye kurtulabilirse bu sorundan da çok kolay kurtulacaktır. ZEKİ SEZER KİMDİR ![]() (Referans) YORUM YAZIN ![]()
|
|