Muhalefet, allem etti, kallem etti... Türkiye'yi bu işten çırak çıkarmayı başardı. ‘Hükümeti' demiyorum, çünkü pazarlığı onlar yapsa da, cepten çıkacak para bizim. Artık daha fazla saklamaya lüzum yok. NAMSA'nın bildiğini kendimizden mi gizleyeceğiz? Hükümet, Suriye sınırındaki mayınları temizlemek için bir ihale stratejisi izledi. Muhalefet de, bu oyunu bir güzel deşifre etti. Ha, sanmayın ki çok özel bilgilere sahibim. Konuyu izleyen herkes, bu kadarını biliyor. Bilmese bile en azından aklı kesiyor. O da olmazsa, Başbakan'ın kapalı grup toplantısında söylediklerine bakın: “Bir şirketin adının doğrudan işaret edilmesi yanlış, fiyat yükselir...” Ayrıca, ‘İhaleyi alacak firma belli, bu işi kaç firma yapıyor ki zaten' diyenlere cevabı: “Gidip bir de OSTİM'e baksınlar...” Demek ki Başbakan hala, kıran kıran rekabeti kızıştırmakta direniyor. *** Bütün mesele inandırıcılıktı. Türkiye'nin çantada keklik olmadığını... İsrail firması bile olsa, işi sahiden de en ucuza yaptırmadaki ciddiyetimizi göstermekti. Hele kanun düzenlemek, bu kararlılığın şeksiz şüphesiz kanıtı olacaktı. Fakat muhalefetin İsrail ajitasyonu, bu hesabı bozdu. En azından kafaları karıştırdı. Bir anda strateji berhava oldu, oyun çöktü. Varsa da, yoksa da NATO kuruluşu NAMSA... noktasına geliverdik. Şimdi İsrail seçeneği elendi, kiralama alternatifi boş çıktı... Kala kala elimizde NAMSA kaldı. Rakipsiz, alternatifsiz bir firma çıkardık karşımıza. Onlar söyleyecek, biz dinleyeceğiz. Ama ben yine de demiyorum ki, muhalefet NAMSA'ya çalışıyor; yoksa bir çıkarı mı var? *** Başbakan'ın ‘faşizan yaklaşım' çıkışından anladığım şuydu: İhalede çeşitliliği sağlayarak rekabeti kızıştırmak, maliyeti düşürmek. Muhalefet ise, hükümeti köşeye sıkıştırarak elindeki kartları açmaya zorluyor... Sadece hizmet alımına gideceğini, İsrail firmasına asla vermeyeceğini, araziyi kim temizlerse ona kiralamayacağını peşinen açıklasın... NAMSA'ya mahkûm olduğunu cümle âleme baştan ilan etsin istiyordu. ‘İsrail'e peşkeş' yaygarasının arkasındaki hesap, apaçık değil mi? Başbakan, işte bu faşizan kışkırtmayı püskürtmek için malum hamleyi yapmadı mı? ‘Velev ki İsrail bile olsa...' demeye getirmedi mi? Fakat, İsrail karşıtlığı o kadar güçlü bir damar çıktı ki... O huruç hareketi, çemberi yarmaya yetmedi sanki. Aklımız, duygularımızın esaretinden kurtulamadı bir türlü. *** Gel gelelim sonuca: Sonuç ortada. Muhalefet, iç siyaset uğruna Türkiye'nin elini zayıflatmış, pazarlık gücünü kırmış oldu. Genelkurmay Başkanlığı da, baskı altında NAMSA'nın adını telaffuz etmek zorunda kalmamış mıydı? Peki, bu siyasetten kim kazançlı çıkacak? Türkiye'nin kazanmayacağı belli. NAMSA, sonunda hükümetin elinde aslında başka seçenek olmadığını görecek, daha görmediyse... Anlaşılacak ki; Ne, yap-işlet-devlet modeliyle mayınları temizletebiliriz. Ne de açık ihalede yarışıp, en iyi teklifi veren bu işi kapabilir. Ya nedir? Türkiye gerçeği, bu seçeneklere izin vermez. İş, dönüp dolaşıp NAMSA'ya kalacak demektir. O da, istediği fiyatı çakıp, mayın temizleme işini alacak. Parayla iş yaptıracağız ama elimiz mahkûm olarak. ‘Nazlanalım, pazarlık gücümüz artsın, istediğimize veririz havası yapalım, fiyat kıralım' dedik, olmadı. Muhalefet, buna izim vermedi. NAMSA'nın ekmeğine yağ sürmüş olduk. Şimdi onlar naz yapacak, istedikleri fiyatı çekecek, diledikleri zamana yayacak, bizi kapılarında süründürecekler. Tebrikler... Türkiye kaybetti, NAMSA kazandı. Mutlu musunuz şimdi? Hayırlı olsun.
akif.beki@radikal.com.tr