Yerel tohum yok edildi!Türkiye son yıllarda İsrailden milyon dolarlık tohum ithalatı yaparken, Tema temsilcisi Karaarslan tarımda yaşanan felakete dikkat çekti; 3 yıl üst üste ekilen İsrail hibrit tohumları hem yerli tohumun yok olmasına hem de toprağın karakteristiğini bozarak sadece kendi alanını yaratması ile geri dönülmez bir rotaya girmiştir.![]() ‘Dün yerel ve özgür idik, bu gün istilaya uğradık' sözleriyle tarımda yaşanan felakete ve İsrail tohumu bağımlılığına dikkat çeken Tema Bingöl Temsilcisi Cuma Karaarslan, Peygamberlerin, filozofların ve kralların coğrafyasında buğdayın yeniden hayat verdiği Mezopotamya topraklarının, en büyük sorununun plansız ve yerel tarımın yapılaması olduğunu söyledi. YEREL TOHUMLAR YOK EDİLDİ Bingöl ili ve bölgede yerel tohumların yok edildiği gerçeğine dikkat çeken Karaarslan: “İsrail'in tohumlarını toprağımızla buluşturan zihniyet ile nüfusu nerdeyse ziraat mühendislerimiz kadar olan bir ülkenin bağımlısı olduk. Köklü ve yerleşik, yeterli olan tarımsal nüfusumuzu, plansız üretimin yarattığı sıkıntılar yüzünden zor bağımlı hale getirdik. Önce tohumlarımızı dayanaklarımızı kaybettik, şimdi üretim kaynaklarımızı kaybederek, yakında da haysiyetimizi kaybedeceğimiz aşikârdır” dedi. TÜRKİYE BAĞIMLI HALE GELDİ Mezopotamya topraklarında yerli tohum yetişmediğini vurgulayan Karaarslan: “Çünkü 3 yıl üst üste ekilen İsrail hibrt tohumları hem yerli tohumun yok olmasına hem de toprağın karakteristiğini bozarak sadece kendi alanını yaratması ile geri dönülmez bir rotaya girmiştir. Bunun en büyük nedeni tarımdaki ‘plansızlık' burada da yakıcı biçimde kendisini hissettiriyor. Bu durum yakın gelecekte büyük çöküşlere sahne olacak. Türkiye, tarımının bağımlılığının yüzde yüzlere vardı. Buğdaydan tüm sebze tohumlarına kadar her şeyin çok uluslu şirketlerin eline geçti” diye konuştu. Türkiye'nin 1970'lerdeki ‘tarımsal üretimde kendi kendine yeten ülke' niteliğinin tarihe karıştığını ifade eden Karaarslan, şöyle devam etti: “Artık ülkemiz, hayvan yiyeceği olan ot ve samanı bile ithal eder duruma gelmiştir. Köy meraları, kamu arazisi sayılarak köylünün elinden alınmaya çalışılmakta, HES (hidroelektrik santral) projeleri ile binlerce yıldır kendi başına akan dereler ve çayların suları başka bölgelere taşınarak suyun sahibi araziler susuz bırakılmaktadır. ‘Eğer petrolü kontrol ederseniz ülkeyi kontrol edersiniz, eğer gıdayı kontrol ederseniz nüfusu -dünyayı- kontrol edersiniz' diyen Henry Kissingerı dinleyen çokuluslu şirketler bizi kontrol altına almış ve peygamberlerin topraklarını istila etmişlerdir.” EN BÜYÜK SORUN PLANSIZLIK Tarım sektöründeki en büyük sorunların başında plansız üretim geldiğine işaret eden Karaarslan, Bu durumun sektörde büyük sıkıntılara yol açtığını söyledi. Karaarslan, Türkiye'de meyvecilik, hububat ve bakliyat gibi tarımın diğer alanlarının giderek yok olduğunu, ihracata bağlı ürünlerin ise giderek yükselişe geçmeye başladığını belirtti. Bazı bölgelerde ilkbahar ve güz dönemlerinde çift ekim yapıldığını anlatan Karaarslan, Bingöl bölgesinde tek ürün dikimi yapıldığını ve bununda ekonomik girdilerden dolayı can çekiştiğini kaydetti. Karaarslan: “Ürün üzerinden uluslararası pazara bağımlı olmanın üretimdeki ulusal bağımsızlığı da riske attığını aynı zamanda kendinizi ayakta tutacak ürün çeşitliliğinden de mahrum olmanıza neden olmaktadır. Çünkü çiftçiler sürekli tohum ve girdi maliyetlerini karşılayarak geçimlerini sürdüremez ve yoksullaşıp bağımlı hale gelirler” dedi. EKONOMİK VE SOSYAL GELİŞİM OLUŞMUYOR Türkiye'deki tarımsal mülkiyetin dağılımı ve maliyeti arttıran girdilerin en temel sorunlarından biri olduğunu dile getiren Karaarslan, tarım alanlarına yönelik merkezileşme yönünde politikalar geliştirilememesinin de önemli bir sıkıntı olduğunu ifade ederek: “çünkü üretici yaşam alanı iç içe, yan yana yaşıyor. Bu çok sağlıksız bir durum ortaya koymakla birlikte üretim alanının da değersizleşmesine neden oluyor. Çiftçilik ile uğraşan insanların ekonomik geliri ülke ortalamasının altında olması ve sosyal olarak yaşam standartları aynı oranda gelişmemesine neden olmakta. Yani ekonomik gelişimleri kişisel olarak gelişimleri ile paralel olarak olumsuz etkiliyor” dedi. PLANSIZLIK ARAZİLERİ BİTİRİYOR Tarım sektöründe yaşanan köklü dönüşümün en önemli göstergelerinden birinin geleneksel olarak hububat üretimi yapan “geçimlik” üreticilerin bu alanı terk etmeleri olduğunu belirten Karaarslan, bu durumun tarımın çaresizliklerinden biri olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Plansızlığın geldiği nokta ürkütücü. Örneğin çok kaliteli meyveciliğin yapılabileceği alanlarda tarla tarımı yapılıyor. Ceviz olan yerde tarım, tarım olan yerde ceviz ekiliyor, arazi planlaması ve sınıf karakteristikleri toprak tahlilleri, kullanım vasfı dikkate alınmadan kuruyorlar. Nüfusun bu kadar kalabalık olduğu bir ülkede buğday üretimi sübvanse edilmeyip dışarıdan buğday ithal ediliyor. Buğday ekilebilecek alanları Başka ürünler ile heba ediyoruz.” Çözümün ürün çeşitliliğinin arttırılması ve planlanmasından geçtiğini belirten Karaarslan, açıklamasını şöyle sürdürdü: “üretimdeki çeşitlilik sektörü krizlere karşı daha dirençli hale getirebilir. Üniversitelerin tarıma bilimsel olarak destek vermesi gerekiyor. İyi bir planlamayla bu sektör yaşamını sürdürebilir ancak sektör şu an ciddi risk altındadır. Kendi üretim alanımız içindeki planlanabilirliği arttırmamız gerekiyor. Pazar ve fiyat analizi yapılması gerekiyor. Örneğin bu alana bilimsel bilginin temas etmemesinden dolayı tereyağı pekmez, yoğurt satarak sıvı yağ, sebze, tavuk yumurta alan çiftçiler ve köylülerin sayısı hızla artıyor. Bu çok vahim olduğu kadar kalkınma modellerine yeniden yerli ve çeşitlilik katacak ürünler ile destek mekanizmaları ile rayına oturtmak gerekmektedir” dedi. ‘CAHİL KÖYLÜ' DEĞİL ÇARESİZ KÖYLÜ Şunun altını çizmek istiyorum, evet bir çaresizlik var, bilgi de bu insanlarla temas etmemiş ama ‘vay, cahil köylüye bak' anlayışından da çok rahatsızlık duyuyorum, o köylü çok değil birkaç yıl önce üretimin beslenme zincirinin en asil halkasıydı. Bu gün çok uluslu şirketlere ve ihracata kırdırdığımız bu kesim çaresizlikten yoksullaşmış ve yeteneklerini yitirmiştir. Bu da planlama dâhilinde üreticiyle buluşturulabilecek yerel sertifikalı tohumlar ve yeniden üretime konu teknik mali destekler ile birebir planlı ekim satış organizasyon ve entegrasyonlarının oluşması ile aşılabilecek bir memleket davasıdır. YORUM YAZIN ![]()
|
|