Ak parti'nin sırları
12 Haziran seçimlerine yaklaşılan şu günlerde neredeyse her gün yeni bir seçim anketi sonucu basın yayın yolu ile önümüze sunulmakta .Son günlerde anket şirketlerince yapılan ve kamuoyuna sunulan 36 adet anket verilerinin değerlendirilmesi sonucu ortaya çıkan partilere göre yüzde oranları göz önüne alınınca AK parti oylarının % 45-48 aralığında olduğu görülmektedir.Bu durum ,doğal olarak ,pek çok kesim tarafından eleştirilere maruz kalan bir parti:'Nasıl oluyor da bu kadar yüksek oy alabiliyor.'sorusunu zihinlere getirmektedir.İşin ilginç kısmı ise dünyada parlamenter sistemin uygulandığı hiçbir ülkede bir parti 3.döneme % 40'ların üzerinde bir oyla girememiş tam tersine zayıflayıp iktidardan uzaklaşmak zorunda kalmıştır.Üçüncü döneme % 48'lerle girmek parlamenter sistemlerle yönetilen ülkeler göz önüne alındığında tabiri caizse ‘kural dışı' bir durumdur .İngiltere'de % 43 ‘le 1997 yılında iktidara gelen Tony BLAİR 3.döneminde yani 2005 seçimlerinde % 37'lere düşmüş;Almanya'da Merkel ancak % 30'larla iktidar koltuğuna oturabilmiş ve görünen o ki şu günlerde Almanya'da yapılan eyaletler bazındaki seçim sonuçlarına göre de siyasi durumu pek de iç açıçı görünmemektedir.Türkiye'de ise AK parti her seçimde oy oranını artırmış ,parlamenter sistemlerde örneği görülmemiş bir şekilde,3. Dönemine % 48 oy tahminleri ile girmektedir.Bu tablo üzerine biraz kafa yormak gerekince ;AK parti :'Nasıl oluyor da bu kadar oy alabiliyor.' sorusuna cevap olarak bu duruma zemin hazırlayan etkenlerden özellikle beşinin öne çıktığını görmekteyiz.
Birincisi ;iktidarda olduğu dönemlerde yaptığı hizmetler.Özellikle sağlık alanında yapılan reformlar,ulaştırma alanında yapılan iyileştirme ve yenilikler,dış politikada uygulanan stratejik hamleler ve dik duruş ,ekonomik alanda uygulanan politikalar halk nezdinde kabul gören bu hizmetlerin ana omurgası olarak göze çarpmaktadır.
İkincisi ;halktan birileri olmaları.Özellikle Recep Tayyip ERDOĞAN'ın; halkla yakın teması , kullandığı argümanların insanların bam teline dokunan argümanlar olması yani Anadolulu duruşu ,geniş halk kitlelerince kabul görmesini sağlamakta.Dikkat edilirse bu ince sırrı tespit edip CHP'yi klasik çizgisi dışına taşımaya çalışan Kemal KILIÇDAROĞLU da 12 haziran seçimleri için bu stratejiyi uygulamakta ve anket sonuçlarına göre, görünen o ki, başarılı da olmaktadır.
Üçüncüsü ;muhafazakar oluşu.Yakın zamanda yapılan bir ankete göre, Türkiye toplumunun ;%35'lik bir kısmı kendisini inançlı ve ibadetlerini büyük oranda yerine getirmeye çalışan ,%35'lik bir kısmı kendisini inançlı ama ibadetlerini belirli oranda yerine getiren,%34 lük bir kısmı ise kendisini inançlı ama ibadetlerini yerine getiremeyen insanlar olarak ifade ediyorlar.Sadece bu anket sonucu bile üçüncü etkeni açıklama adına başka söze hacet olmadığını göstermektedir.
Dördüncüsü;parti ve iktidar lideri olarak Recep Tayyip ERDOĞAN'ın bir liderden beklenen performansı gereği gibi göstermesi gerek partisine gerekse de kabinesine ve vekillerine hakim bir yapı ortaya koyabilmesi.Her ne kadar bu durum kimilerince ‘tek adam yönetimi' diye eleştirilse de koalisyonsuz ve güçlü liderli bir yönetimin Türkiye tarihinde her zaman,Turgut ÖZAL örneğinde olduğu gibi, ülkeye katkı sağladığı ve istikrarlı bir yönetimin sergilenmesine vesile olduğu görülmüştür.
Beşincisi; ve belki de üzerinde en çok durulması gerekeni,bu ülke insanlarının ‘istikrar' istek ve arayışıdır.Burada dikkati çeken nokta ülkemiz insanları istikrarla beraber değişim de istemektedir .Bu anlamda kamuoyunun gözünde AK Parti; kendi iktidarı döneminde vurup kırmadan,kargaşa ortamı yaratmadan yani istikrarı bozmadan ülkede arzulanan pek çok değişimi gerçekleştirmeyi başarabilmiştir.Aslında bu maddeyi biraz açmak gerekir.
Dünyada demokrasiyle yönetilen ülkelerin demokratikleşme serüvenine bakıldığında ;devrimler,değişimler aşağıdan yani halkın arasından başlamış ve yönetimler değiştirilerek temel insan haklarına uygun ,toplumca genel kabul görmüş rejimler meydana getirilmiştir.Ve bu süreç, Fransız İhtilali öncesi ve sonrasında olduğu gibi ,yüz yılları içine alan bir zaman diliminde ancak tamamlanabilmiştir.Ülkemizin son yüzyıllık tarihini incelediğimizde ise ülkemizde değişim ,batılı ülkelerin tersine,aşağıdan değil yukarıdan yani yönetici kadro tarafından bir anda yapılmıştır.Zamana yayılamayan bu sebeple de geniş halk kitlelerince sindirilip benimsenemeyen bu radikal değişimler devlet ile halk arasında güvensizliğe ve kopukluğa yol açmıştır.Değişimler halka benimsetilmeye çalışılırken pek çok sosyal şartlar ve realiteler göz önüne alınmamış baskıcı politikalar ile halk ile devlet arasındaki uçurum derinleştirilmiş ülke insanlarının psikososyal belleğinde deprem etkisi oluşturan fay kırıkları gibi derin kırılmalar oluşturmuştur.Bu da beraberinde mevcut statükocu yönetim anlayışına karşı her kesimden seslerin yükselmesine zaman zaman çatışma ortamlarının dahi oluşmasına sebep olmuştur. Yani toplumsal bellekte meydana getirilen kırılma 80-90 yıllık süre içerisinde zaman zaman sosyal ve siyasal sarsıntıların oluşmasınana sebep olmuştur.Buna rağmen ülkede genel temayüle bakıldığında ise bazı marjinal gruplar hariç insanların çoğu, statükocu yapının değiştirilmesini demokrasiye uygun istikrar ve huzur ortamında gerçekleştirmek istemektedir.
İşte bu noktada Demokrat Parti ve Anavatan Partisi'nde olduğu gibi AK Parti, toplumsal bellekte önlenemez bir yükseliş gösteren değişim arzusunun adresi olmuştur.İktidarda olduğu dönemlerde değişim arzusunu realiter politikalar üzerine oturtarak uygun stratejiler geliştirmiş buna bağlı olarak; ülkede, istikrar ortamında bir değişim-dönüşüm gerçekleştirmiştir.Yani yönetim anlayışında halkın istediği değişimleri gerçekleştirmiş öte taraftan bunu yaparken de ülkenin istikrarından ödün vermemiştir.Yeni dönem seçim beyannamesinin ilk sıralarına Anayasa değişikliğini koyarak da bu değişimlerin daha köklü bir şekilde devam edeceği mesajını da vermektedir.
Yukarda sayılan etkenlere bağlı olarak AK Parti ,2003 ve 2007 seçimlerinde yüksek oranda oy almış; 2011 seçimlerine de ,anket sonuçlarına göre ,% 48 ‘lerde bir oy beklentisiyle girmektedir.Sanırım bu etkenler , ‘nasıl' sorusunun cevabı olma noktasında ,bir nebze de olsa fikir sahibi olmamıza yardımcı olacaktır..
Mustafa ARAN YORUM YAZIN ![]()
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 14 Kasım 2017 Söz ile icraat09 Kasım 2017 Sahipsiz bir şehir bingöl07 Kasım 2017 Iş-kur ile yoksullaşmak!31 Ekim 2017 Adam olacak çocuk
|