Ama hayat devam ediyor.
Fenerbahçe Başkanı'nın sükunetle böyle bir değerlendirme yapmasını diliyorum.
O değerlendirmeye katkıda bulunmak isterim.
Öncelikle yeni bir konsept belirlemeli Aziz Başkan...
Fenerbahçe düşmanlığıO konsept artık "biri ve diğerleri" olamaz, olmamalı!
Fenerbahçe, kökü Ali Şen'in başkanlık dönemine kadar uzanan yakın geçmişte, hemen her kurumla, kurumların başındaki insanlarla, kulüplerle, kulüplerin başındaki insanlarla hem kurumsal, hem de kişisel çatışmalara girişti.
Ne federasyonla uzlaştı, ne de kulüplerle...
Yetmedi, Kulüpler Birliği'ne sürekli uzak durdu. Vakfı karşısına aldı, Merkez Hakem Kurulu da zaman zaman Fenerbahçe'nin öfkelerine hedef oldu.
Hemen her kurumun karşısında, sistemin, kuralların ve yönetmeliklerin dışında bir yalnızlığa itildi Fenerbahçe...
Gücü ve başarıyı, tüm takımlar, kurumlar, kurallar ve kulüplerin üstünde bir egemenlik anlayışı ile yorumladı.
Sayın Başkan kendisini, teknik direktörünü, sporcusunu eleştirenlere, beklemediği kendince yanlış karar alanlara çok haksız bir etiket yapıştırdı: Fenerbahçe düşmanlığı... Bu zehirli terminolojiyi, taraftarlarına da bulaştırdı.
Yanlış politikalarDaum'u yetersiz gören, Alex'i ya da Tuncay'ı eleştiren kişiler, yönetmeliklere aykırı fiilleri cezalandıran kurullar ve kurumlar, yabancı sayısını 6 sınırında tutan federasyon, hep aynı zehirli damgayı yedi: Fenerbahçe düşmanlığı!
İletişimde gereksiz konuşma ve polemiklerden kaçınma gibi doğru seçilmiş yöntemleri, kendilerince gerekli gördükleri zaman terk ettiler.
Rakip kulüp başkanlarını, spor adamlarını aşağılayan, onların sorunlarıyla alay eden , insanların iyi niyetini, sportif duygularını körelten inanılmaz davranış bozuklukları sergilediler. Muhatapları ile düzeysiz, kötü örnek sayılabilecek atışmalara giriştiler.
Herkesten ve her kurumdan saygı bekleyen Aziz Başkan, maalesef kendisinden beklenen saygıyı esirgedi.
Medya ile karşılıklı anlayış ve iyi niyet ilişkilerinin tamamen dışında, medyaya basın toplantılarıyla sınırlı, çoğunlukla kapalı bir kulüp politikası belirledi. Kulüp televizyonu ile kulüp dergisi ve kulüp web sitesiyle iletişimi yeterli gördü. O iletişim araçlarını gözetip medya ile gereksiz bir rekabete girişti. Kendine yakın üç beş kişinin dışında hemen her gazeteciden uzak durdu.
Dahası, iletişim alanında ne yönetici arkadaşlarını, ne teknik direktörünü ne de futbolcularını özgür bıraktı.
Beton ve çelikten sportif saraylar inşa etti. Ama o katılığın içine insan sıcaklığını koymadı. Fenerium satışları, kombine bilet kampanyalarıyla taraftarı müşteriye dönüştürdü. Onlar sadece satış rakamlarını patlatan müşteriler değildi oysa... Ceplerindeki paralardan daha çok sevgileri ve gözyaşları vardı.. Ruhlarını, duygularını hesaba katmadı.
Özeti, Fenerbahçe rakipleriyle yarışmak yerine, kendince belirlediği düşmanlarıyla savaşmak stratejisini seçti. Tümüyle yanlıştı.
Fenerbahçe gibi kamu yararına bir deneği kamudan bu kadar saklamak, yüz yıllık çınarın gölgesine tek başına sahip olmak; ormanı ve öteki çınarları yok saymak Aziz Başkan'ın hiç de başvurmaması gereken yanlış politikalardı.
Lütfen barış!Şimdi o çınarın gölgesinden isyan ediyor: "Biri ve diğerleri anlayışıyla herkes Fenerbahçe'ye karşı tavır aldı!"
Hayır Sayın Başkan... Onlar böyle olmasını istemedi.
Bu yolu seçen sizdiniz... Şimdi o yalnızlıkta isyan ediyorsunuz. Sizi anlıyorum.
Ama siz de durumu anlayın artık...
Başkanlığınızla ilgili yeni bir yorum yapın. Yeni bir konsept belirleyin.
Evet, içinde spor olsun, rekabet olsun... Şampiyonluklar olsun...
İçinde saygı, hoşgörü, anlayış...
...Ve lütfen barış...
Olsun Aziz Başkan...
Fenerbahçe sevginize saygı duyalım. Uzatın elinizi sıkalım.
Şampiyonluklar gider, gelir.
Hiçbir final dünyanın sonu değildir.
Ama biten her savaş barışı getirebilir.
Saygılarımla, Aziz Başkan!
İyi ki gözyaşımız var
Sizi bilmem ama, ben aklıma geldikçe, özellikle arabamda tek başına yolda iken pazar akşamından beri ağlıyorum.
Kırk iki yıllık meslek yaşamımda duygularımla işimi hep uzakta tuttum birbirinden...
Bu kadar gözyaşını hiç dökmedim.
Ali Sami Yen'de Hasan Şaş'ı, genç Sabri'yi, Ümit Karan'ı, ille de Özhan (Canaydın ) Abim'i görünce onların döktüğü gözyaşına benim kuruyan pınarlarım da eşlik etti.
Sonra Denizli'deki maçın sonu. Rüştü'nün, Appiah'ın, Tuncay'ın gözyaşları...
Hele biri var ki, topal kalbime unutamayacağım bir darbe indirdi.
Denizli'de Fenerbahçeli masum bir delikanlı, Tuncay'a sesleniyordu:
"Abi sen ağlama be... Biz senin yerine ağlarız ".
Hele Cordoba'nın sabahın köründe bir uğurlanışı var ki, dayanamam. Tercümanı ve arkadaşı Mathias Abraham sular seller gibi döküyordu gözyaşlarını...
Kazanmak, kaybetmek, sevinmek ve üzülmek... Mutluluk ve mutsuzluk... Hepsi de bize ait insani durumlar, insanca duygular...
Onları anlatmak için bazen kifayetsizdir kelimeler...
İsyanınızı, sevginizi, inançlarınızı, hayal kırıklıklarınızı o bir damla tuzlu suya katar, sadece ağlarsınız.
İyi ki gözyaşımız var!..
Yeni sezon için
2005-2006 sezonu, anlayanlar için ibret alınacak öykülerle bitti. Herkesin ibret payı kendine.
Ama biten sezonun analizlerini yaparak daha iyi, daha adil, daha uygar, daha kaliteli bir planlama gerçekleştirilebilir.
Örneğin şu Kupa törenleri...
Podyumdaki yönetici kalabalığı kesinlikle ortadan kalkmalı.
Orada teknik ekiple futbolculardan başka kimse olmamalı!
Dahası, kupa törenine çıkmayan, kaybedince organizasyonu da kurumları da yok sayan kulüp ağır ceza almalı. (Bunu sadece Fenerbahçe yapmadı)
Maça çıkarken hakemi ve rakip takımları bekletmeyi psikolojik yıpratma kozu olarak kullananlara hoşgörü gösterilmemeli.
Hoşgörü gösterilmemeli
Hakemi aldatan, seyirciyi tahrik eden sahte davranışlara sahanın her yerinde duyarlılıkla gereken kart gösterilmeli.
Ligler statüsü, özellikle düşecek takımlar için yeniden düzenlenmeli... Sezon sonu sürpriz başarı sihirbazlıkları engellenmeli.
...Ve Denizli'de örneklenen konfeti atışıyla müsabakanın başlamasını geciktirme eylemlerini bitirecek radikal önlemler alınmalı.
Ulusoy Federasyonu, biliyorum şimdi mali kongre telaşında...
Ama unutmasınlar...
Yeni sezon eski hastalıklarla başlayamaz... Başlarsa da bitemez!
agokce@milliyet.com.tr