KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
13 Haziran 2025 Cuma
°C

Bingöl'e nasıl gittiğimin hikayesidir

Cuma sabahı erkenden uyanıp yola revam oldum. Bindiğim taksinin şoförü, "uçuş nereye ağabey?" diye sorunca gerine gerine "Bingöl'e" dedim. Taksicinin yüz hatları değişti....

Bingöl`e nasıl gittiğimin hikayesidir
01 AĞUSTOS 2007 ÇARŞAMBA 17:37
0
2045
0
AA aa
Yaşar İliksiz'in Bingöl macerası -BÖLÜM 1-

DAVET...

Yaşam için Sivil Toplum Derneği adına Bingöl'e davet ediliş tarihi biraz sıkıntılı bir döneme rastlamıştı. Aslında ben de uzun zamandır şu meşhur yüzen adaları görmek için fırsat kolluyordum...  Ama Türkiye'nin harıl harıl seçime hazırlandığı bir dönemdi ve sandığın ne doğuracağı tam olarak kimse kestiremiyordu. İşin kötüsü biz de haber7.com olarak bu sürecin en yoğun takip edildiği yayın organıydık. Gerçi gezi tarihi seçimin bir hafta sonrasına denk geliyordu ama ne olur ne olmazdı? Kesin bir cevap veremedim.

Allahtan seçim sonuçları o gece erkenden netleşti ve ertesi gün Türkiye'de hayat normale dönme sinyalleri verdi de, geç de olsa ısrarla davetini sürdüren Yaşam İçin Sivil Toplum Derneği Başkanı İbrahim Buyankara'ya "geliyorum" diyebildim.

Tabi üç güncük de olsa siteden ayrı kalmam için gerekli izni kopartana kadar akla karayı seçtim. (Yıllık izne çıkmam için şimdiden iyi bir savunma oluşturmak şart! Gezinin böyle de bir yan yararı oldu)

YOLCULUK BAŞLIYOR

Cuma sabahı erkenden uyanıp yola revam oldum. Bindiğim taksinin şoförü, "uçuş nereye ağabey?" diye sorunca gerine gerine "Bingöl'e" dedim. Taksicinin yüz hatları değişti. "Vah vah, daha genç sayılırsın?" der gibilerinden gözlerini kısarak dikkatlice baktı ve sonra cılız bir ses tonu ile "Eh hayırlısı olsun, ne diyek" dedi. "Dedin diyeceğini daha ne diyeceksin?" dedim. "Ha!" dedi. "Yok bi şey" diyerek güldüm o da güldü ve muhabet tatlıya bağlandı...

İstanbul Atatürk Havalimanı'na "inşallah greve yakalanmayız" duasıyla girdim. Görünen o ki korkulan durum söz konusu değildi. Ama hava limanı görevlilerinin suratı çoktan greve başladı bile. "Afedersiniz. rezerve edilmiş biletimi nereden alabilirim?" diye soruyorum ilk önüne gelen görevliye. "Git başımdan" der havasıyla bir yön gösteriyor. Dördüncü görevliye sorduktan sonra nihayet yeri öğrenebiliyorum çünkü o arada duruma acıyan tecrübeli bir yolcu yardımıma koştu ve gitmem gereken yeri gösterdi.

Biletimi alıp saatime bakıyorum sadece 25 dakika var. Erkenden bineyim uçağıma düyüncesiyle belirtilen kapıya ilerliyorum. Görevli memur yerinde ama "10 dakika sonra açılacak kapı" diyor. "Bu arada yapacak başka bir işiniz mi var? diye soracakken dilime hakim oluyorum. Görevli banko başında ben bankonun dibinde bekliyoruz. Bir ara sıkılıp hiç değilse koridorda şöyle bir yürüyeyim dedim. Geri döndüğümde kuyrukta 15. sırada kaldım. Görevli hala ısrarla biletleri keseceği saniyenin gelmesini bekliyordu... Kapıdan geçtikten sonra ortam değişiyor. Hostesler ve kargo görevlileri güleryüzlü ve sevecen. İnsanın içi açılıyor. Demek ki keramet binada diyorum. Binandan çıkan göreliler resimiyeti çıkartıyorlar suratlarından...

UÇAKTA...

THY'nin havalanı hizmet görevlileri ne kadar demirperde ülkesi memurları gibi asık suratlıysa (Acaba grev psikolojisi mi?) uçak mürettebatı tam aksine o kadar candan, sevecen, yardımsever ve güleryüzlü... Çağdaş Türkiye'me yakıyan çağdaş personel bu işte diye gururla oturuyorum yerime. Yanımda genç ve karizmatik bir arkadaş, selamlaşıyoruz. Türkiye Turizm adına Aslan Burak Metin. Bu tür yolculuklar malum askerlik ve yatılı okul gibidir. Yanınıza ilk oturan tezkere yada dipolama alana kadar en yakın arkadaşınızdır... Öyle de oluyor. Üçüncü koltuk komşumuz da çok geçmeden geliyor. Elyson derginden Ayşe Özlem Bulgu... Sempatik bir hanım. Üçlü olarak kan uyuşmazlığı çekmedik.  Malum havadan sudan sorularla başlar ilk tanışan insanların muhabetteleri. Bizim ki de öyle oluyor.

Yan koltukta gürültücü üç tip var. Kakara kikiri bir muhabbet bir muhabbet... Bütün uçak onlara bakıyor ama o kadar koyu bir muhabbet içindeler ki farkında bile değiller. Bunlar bizim ekiptense yandık üç gün kafamız davul olacak diye korkuyorum açıkçası. Korktuğum başıma geliyor... (Şimdilik isimlerini açıklamam ısrar etmeyin..)

Daha sonra uçağa çoluk çocuk karışık bir aile biniyor. Çocuklar biraz şımarık belli. cam kenarına oturcaz diye feryada başlıyorlar. İşin kötüsü çocuk üç tane cam iki tane... Boşta kalan basıyor feryadı. Anlaşılan uçak ahalisi alışık değil böyle durumlara. Amam çocuklarda maşallah ağlama performansı süper... Yandaki grup onların gürültüsü karşısında susup, öfkeli öfkeli bakıyor gelen aileye... Ben için için keyif bile aldığım için pek etkilenmiyorum yeni gürültüden..   

Efendim, izzet ü ikram, güzel sohbet derken, sayılı dakikalar çabuk geçiyor ve alana iniyoruz. Hemen inmek için ayağa kalkıyoruz. Herkes aynı anda kalktığı için dakikalarca ayakta bekliyoruz. Tecrübeli olanlar uyanık tabi. Koltuklarından bakıp kıs kıs gülüyorlar...

DİYARBAKIR'DA...

Neyse uçağın yaptığı yarım saatlik rötarı saymazsak hoş bir yolculuk sonrası Diyarbakır'a indik. Uçaktan çıkıyoruz, sanıyorsunuz ki fırına girdik. Aman yarabbi o ne sıcak. Yanlışlıkla çöle mi indik diye soruyorum. Bora tecrübeli. "Daha sabah abi. sen öğleden sonra gör sıcağı" diyor. İstanbul'a dönünce sıcaktan şikayet eden valide ve hanımı Diyarbakır'a getirme kararı alıyorum ayak üstü..

Yaşam İçin Sivil Toplum Derneği Başkanı İbrahim Buyankara ile tanışıyoruz. "Ben en çok sizin gelmeyeceğinizden korkuyordum" diyor. Kendimi önemli bir adam gibi hissediyorum bir an ama cümlenin arkası geliyor ve mosmor kalıyorum: "listede gelmesi en şüpheli isim sizdiniz!"... (Dönüşte bir imaj danışmanı tutmazsam ne olayım)...

BİNGÖL YOLUNDA..

Bingöl'de hava sıcaklığının 7-8 derece düşük olduğu müjdesini alınca hemen yola çıkmayı teklif ediyoruz. Diyarbakır'dan yola revan oluyoruz. Lice'de mola veriyoruz. Çaylar içiliyor... çay içtiğimiz yer turistik tesis ama ortada turist murist olmadığı için tesis çalışanları emiceoğulları çay içmeye gelmiş kadar rahat... Güler yüzlü insanlar. Şaka kaldırıyorlar. Kusur işlemişlerse özür diliyorlar...  

Sonra dağlara tırmanış başlıyor. Kel tepeler geçiyoruz. Derken yavaş yavaş yeşillik artmaya başlıyor... 
İbrahim Bey, "Yeşil bitki örtüsünün artışından da anlayacağınız gibi bingöl sınırlarına girdik. Yolculuğumuz hayırlı olsun. Çağrımıza kulak verdiğiniz için sizlere teşekkür ediyorum. Umarım bu gezi sonucunda bizleri daha iyi anlayacak ve daha yakından tanıyacaksınız" diyor.

Aslında Bingöl'ün abartıldığı kadar terör yaşamadığını ama haksız bir ithamla mağdur edildiğini söyleyerek bizlere her hangi bir güvensizlik yaşamayacağımız konusunda güvence veriyor. Aslında şunu peşinen belirteyim ki İstanbul'da şu an bulunduğumuz ortamdan daha güvenceli bir halimiz yoktu. Her an bir alışveriş merkezinde patlayacak bombaya kurban gitme ya da havaya sıkılan bir merminin altında ölme ihtimaliyiz buradakinden daha fazlaydı. Yol boyunca bir iki okta haricinde güvenlik güçleri görmedik. Ya iyi kamufule olmuşlardı ya da gerçekten bölgede endişe edicelecek bir hal yoktu. Bu durum özellikle yurt dışından gelmesi muhtemel (inşallah o günleri de görürüz ve yazmak nasip olur)turistler için muazzam bir gelişme...
Dağların arasından kıvrıla kıvrıla ilerleyen bir yolda, muhteşem vadileri seyrederek Bingöl'ün merkezine doğgru ilerlerken kendisi de Bingöllü olan Zümrüt Tur menajeri Baykal Zorlu bize ili hakkında bilgi veriyor. (İlerleyen bölümlerde anlatacağım için detaylara hiç girmeyeyim)

 Baykal Zorlu hoş sohbet bir insan. Bir Bingöllünün ne kadar sıcak ve ne kadar candan bir insan olduğunu Bingöl'e görmeden gitmek isterseniz onun bir çayını içmenizde yarar var...

VE BİNGÖL'DEYİZ...

Ve Bingöl'e varıyoruz. Eşyalarımızı otele yerleştirdikten sonra, kısa bir mola veriyoruz.

Hemen sırası gelmişken ekibimizde kimlerin olduğunu tek tek sayayım. Onlarla ilgili ilginç izlenim ve enstantanelirimi de sizlere ileride nakledeceğim.


Yaşam İçin Sivil Toplum Derneği yetkililerin, Bingöl Tanıtım Projesi kapsamında davet ettiği gazeteci ve turizmcilerin isim listesi şöyleydi: "Sevinç Özarslan ve Mehmet Yaşar Dorukan (Zaman), Ayşe Olgun (Yeni Şafak) Baykal Zorlu (Zümrüt Tur) Dilek Safer (Ekin Yayıncılık) Özkan Altıntaş (Turizm.Com) Bülent Sarı (Tatilbox Acente) Aynur Gürsoy (Şehri İstanbul Dergisi), Neslihan Kayserilioğlu (Forum Diplomatik) Ersin Kalkan ve Nergis Kalkan (Hürriyet) Levent Özer ve Dilek Acar Özer (Generation Of Advanture) Aslan Burak Metin (Fest Tur) Ayşe Özlem Bulgu (Elysion Dergisi) Işıl Bayraktar ve Osman Gezici (İz T.V) Erdal Sürmeli (Eurobir Turizm Araştırma) Bilsen Gürer (Işıl Turizm) Mürvet Yaşar (Basın Danışmanı) Ender Yeşildağ (Belgesel çekim ekibi) Bora Özgen (Türkiye Turizm) Halil Tuncer (The Anatolian) Arzu Dayan ve Şuşan Özoğlu (Athena Tour) Ali Varelci, Ahmet Aydın, Fikret Murat Tural (TURSAB Bölgesel Yürütme Kurulu Başkanı) ve tabi ki bendeniz Yaşar İliksiz Haber7com...

Turizm adına şehirde ilk durağımız Solhan ilçesindeki doğa mucizesi yüzen adalardı, dönüşte gazeteci ve turizmci kafilesi olarak cümbür cemaat bir köye akın ettik. Bu izlenimlerimiz de yazımızın ikinci bölümünü oluştursun.

Ama merak edenler için hemen yan tarafa bu ilginç geziden de hoş bir enstantane yansıtayım...

(Devam edecek...)



Haber7

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın