Marangozsa marangozluğunu, terziyse terziliğini, gazeteciyse gazeteciliğini, doktorsa doktorluğunu, generalse generalliğini, cumhurbaşkanıysa cumhurbaşkanlığını yeryüzünün her ülkesinde layıkıyla yapabilir mi?
Ona bu görevi her yerde verirler mi?
Yetenekleri evrensel midir?
Yoksa ancak belli tür ülkelerde mi o görevi yerine getirebilir?
Bizim ülkemizde, işini dünyanın her yanında yapabilecek insan sayısı biraz azdır.
Kaç başbakanımız için, “bu adam her ülkede başbakan olurdu” diye düşündünüz?
Kaç gazetecimiz için, “bu insan yeryüzünün her gazetesinde burada yaptığı işi yapabilirdi” dediniz.
Kaç generalimiz, yeryüzünün bütün ordularında yükselecek askeri yeteneğe ve zihinsel kapasiteye sahipti?
Kaç profesörümüz dünyanın gelişmiş ülkelerindeki iyi üniversitelerde ders verebilecek donanıma sahiptir?
Bu ölçüden baktığınızda bizim toplumumuzdaki kadroların ne yazık ki biraz cılız olduğunu, burada buldukları makamları ve işleri başka ülkelerde bulamayacaklarını görürsünüz.
Belki de siyasetin bizde çok şiddetli kavgalarla yaşanması, makamların liyakata göre değil, belli ilişkilere ve güç dengelerine göre dağılmasındandır.
Generallerimiz beni bağışlasınlar ama ben bu ülkede, “dünyanın her ordusunda yükselir ve genelkurmay başkanı olabilir” diyebileceğimiz tek bir orgenerale rastladığımızı düşünüyorum.
O da, iki gün sonra emekliye ayrılacak olan Orgeneral Hilmi Özkök.
Belki de ilk kez bir genelkurmay başkanımız vaktinin çoğunu Türk ordusunun nasıl daha modern, daha güçlü olabileceğini düşünmeye ayırdı.
Mesaisinin büyük kısmını siyasete değil askerliğe verdi.
Orgeneral Özkök, teknolojisi güçlü, organizasyonu modern ölçülere uygun bir ordu kurabilmek için planlar hazırladı.
Hiyerarşik ilişkileri yeniden tarif etti.
Komutanlık yetenekleri için yeni ölçüler koydu.
Çağdaş bir ordu oluşturabilmek için büyük bir çaba sarfetti.
Dünyanın bugün ulaştığı noktayı çok iyi algılayarak, Türkiye'nin de bu noktaya ulaşabilmesi için uğraştı.
Yaptığı konuşmalar bugün Türkiye'de herhangi bir sivil bir yöneticinin ya da herhangi bir askerin kolayca ulaşamayacağı entelektüel bir düzeydeydi.
Güçlü bir ordu kurabilmek, güçlü bir toplum yaratabilmek için demokrasinin gerektiğine inanmıştı.
Ve, çok az rastlanabilecek bir zekaya sahipti.
Provokasyonlara karşı ülkeyi de , orduyu da zekasıyla ve yerinde cevaplarıyla korudu.
Belki de çok uzun yıllardanberi rastladığımız ilk gerçek askerdi.
Mesleğini seven ilk asker.
Klişelerle konuşan, basmakalıp lafları tekrar eden, içi kof babalanmalarla vakit geçiren bir çok örneğin aksine hep yeni ölçüler getirmeye, kendi mesleğine katkılar yapmaya uğraştı.
Askeri üniforma giyen kötü bir politikacı olmak yerine gerçek bir asker olmayı tercih etti.
Apoletine ilk yıldızını takmış genç bir general karşısında bile “paşam, paşam” diye yaltaklananların terbiyesizliğe varan eleştirileriyle karşılaşması, belki de gördüğümüz ilk entelektüel general olmasındandı.
Bu yetenekleriyle, yeryüzünün hangi ülkesinde doğsa o ülkenin genelkurmayı başkanı olabilirdi bence.
Çok kritik bir dönemde varlığıyla ülkeye de orduya da büyük yarar sağladı.
Bir daha kolay kolay o çapta bir generale rastlayabileceğimizi sanmıyorum.
Gerçek bir askerin nasıl biri olduğunu bize gösterdi.
Korkarım o gittikten sonra yeniden o sıkıcı “siyasetçi asker” tipolojisine geri döneceğiz.
Orduyla değil siyasetle uğraşmayı, basmakalıp laflarla günü geçirmeyi tercih edecekler.
Umarız, kendilerine bir “idol” arayan genç subaylarımız Orgeneral Özkök'ün yeteneklerine imrenir, onun askeri kapasitesine ulaşmayı amaçlarlar.
Askerliğin yaratıcılığa, zekaya, yeni teknolojilere açık olduğunu kavrarlar.
Orgeneral Özkök artık gidiyor.
İlk kez ardında bu kadar büyük bir boşluk bırakan bir generali uğurluyoruz.
Sanırım onun en çok “basmakalıplığa prim vermeyen zekasını” özleyeceğiz.
Kendisine mutlu ve huzurlu bir emeklilik diliyorum.
Ülkesine büyük hizmetlerde bulunmuş bir insan olarak bu mutluluğu ve huzuru fazlasıyla haketti çünkü.
www.gazetem.net