Imparator'un şifresi 2m=9pFatih Terim, Malta, Moldova ve Macaristan maçlarından 9 puanla çıktığımız takdirde, finaller için büyük kredi alacağımızı söyledi. İşte imparatorun final için hesapları:![]() ERCAN GÜVEN, HALİL ÖZER, MEHMET DEMİRKOL'un röportajı Fatih Terim kariyerinin yeni döneminde. Herşeye sıfırdan başlıyor. A Milli Takım'daki ilk serüveninde Türkiye'yi, Avrupa Şampiyonası'na ilk kez götürme başarısını elde etmişti. Galatasaray'ı unutulmayacak takım haline getirdi ve UEFA Kupası kazandı. Yine ilk kez bir Türk hoca olarak İtalya'ya gitti, Fiorentina ve Milan gibi kalbur üstü takımları çalıştırdı. Bu başarılarını son 10 yıla sığdırdı. Şimdi önünde yepyeni bir hedef var. Kendisiyle iki saat konuştuk. Sorulara tek tek yanıt verdi. Gördük ki, 10 yıl önceki heyecanında en ufak azalma yok. Terim aynı Terim. Yerinde duramıyor, maçların bir an önce başlamasını bekliyor. Hedefi sadece gruptan çıkabilmek değil, İsviçre-Avusturya'daki Avrupa Şampiyonası'nda şampiyon olabilmek. Çayların, kahvelerin sürekli tazelendiği, esprilerin havada dolaştığı, yer yer gülme krizine girildiği, bize göre dört dörtlük röportaj oldu. Sigarayı bırakan Terim'in ruh halini tartamadığımız için soruların şiddetini de azalttık. *** Röportaj önce Ercan Güven'in Malta maçı ile yapılacak olan girişi hatırlatması ile başladı. F.T: Grubumuz enteresan. Değişik takımlar, farklı ekoller söz konusu. İtalya, Fransa gibi isim yapmışlar yok, ama iyi top oynayan ekipler yer alıyor. Şu avantajımız var; gruptaki takımları tanıyoruz. Bosna ve Macaristan'ın çok değişik performans ortaya koyacağını düşünüyorum. İnsanlar belki onları ciddiye almıyor olabilir, ama Macaristan bir ekol, sıkıntıları var. Şimdi bunu aşmanın özlemi içerisindeler. Norveç, son şampiyona hariç genellikle Avrupa şampiyonalarında bulunan bir takım. Yunanistan aşağı yukarı aynı kadroyu koruyor, sonuç olarak Avrupa Şampiyonluğu etiketi var. Adı coşkulu oyun E.G: Bir judocu gibi cezayı avantaja çevirmeyi mi düşünüyorsunuz? F.T: Evet doğru. Bir judocu gibi cezayı lehimize çevirmemiz lazım. Oyuncularıma bunu anlatıyorum. Basketbolda son 16 saniye, 7 basket gerideyiz, ona rağmen kazanıyorsanız, o bir şeydir işte. Yani adı coşkulu oyundur. Savaşan takım demek istemiyorum. Savaşan takım derken mecazi anlamda kullanmıştım. Yetenekli oyuncular da koşacak. Bunu 1994 Amerika'daki Dünya Kupası zamanında söylemiştim. Bergamp'ı örnek göstererek konuşmuştum. Herkes kendi üstünü zorlarsa sorun çözülür. Yoksa bu top atsın, şu pas atsın, o da gol atsın. Ben bundan yana değilim. Yetenekli oyuncular 18'e beş defa gireceğine 15 defa girsin. Skor değiştirsin. Yetenekli olmayan başka oyuncu için uçsun falan demiyorum. Kendini aşsın istiyorum. O zaman kolektif olunur. Yoksa saha içinde bölünmeye gidilir. Ben şunla bu yanyana oynayamaz diyen biri değilim. Tam tersine mümkünse 11 yetenekli futbolcuyu bir arada oynatmaya çalışıyorum. Ama istediklerimizi sahada görmediğimiz an mecburen değişiklik yaparız. Bunu oturtabilirsek, o zaman seyredilmesi hoş bir takım oluruz. Daha rahat kazanabiliriz M.D: Takımda bir de tecrübeliler var. Özellikle Ergün Penbe. F.T: Lüksemburg maçında yanımda Tümer ile Hakan Şükür oturuyordu. Bir dakika da oynayabilirlerdi, 90 dakika da. Takıma sahip çıkıyorlar ve çıkacaktırlar da. Ergün'ün alınmasında bir de mesaj var. Arda ile Nuri diyecek ki; Rüştü, Ergün, Hakan Şükür gibi ağabeylerimiz kulübede oturuyor, biz oynuyoruz. Yine çıkarız H.Ö: FIFA klasmanında düşüş var. Bundan sonra çıkar mıyız? F.T: Yine çıkarız. Her şampiyona yeni heyecan demektir. O heyecanı duymasam burada işim olmazdı. Herkes emin olsun sıralamamızdaki yerimiz yükselecektir. Bir şekilde, Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası'nın müdavimi olmalıyız. Uluslararası platformlarda yer almak, ülke için çok önemli. Tarzım belli, buna göre oyuncular bulacağız. Oyuncuya dayalı sistem tarzım değil. Biz bir anlayış koyduk ortaya ve buna uyan oyuncularla devam ettik. Deneme, yanılma metodu ile bir sürü değişen arkadaşımız da oldu. Oyuncu isteklerimizi sahada yapabilmenin çabası içinde olmalı. Yoksa oyuncunun istediğini yapmaya kalkarsak, on bir değişik sistem çıkar ortaya. İşaret ederim M.D: Levent Bıçakcı federasyonu ile geldiniz. Şu anda Haluk Ulusoy var. Bu değişim sırasında işler yürümez diye düşündünüz mü? F.T: Böyle bir şey kesinlikle düşünmedim. Ne federasyonun eski yönetimi, 'Biz bıraktık, sen de bırak' dedi, ne de gelenler 'Biz geldik, sen git' dediler. Zaten gereğini yaptım. Rahat hareket edebilmeleri için 'Ben bırakırım' dedim. Haluk Ulusoy beni 35 senedir tanıyor. Daha önce de aynı federasyonda birlikte çalıştık. Hep pozitif olmuşumdur. Milli Takım hocalığı da benim malım değil. Federasyon da kimsenin malı değil. Hepimiz hizmete geliyoruz. Ben de bir gün bırakacağım, yerime başkası gelecek. Yerime gelecek kişiyi de işaret edebilirim. E.G: Futbol sizi memnun ediyor mu? F.T: Oyun belki tatmin etmeyebilir, ama her geçen gün daha iyi olacağımıza inanıyorum. Bir yıl sonra gelenlerle beraber çok iyi kadro olmaya doğru gidiyoruz. Şu an bir sürü eksiğimiz var. Nihat daha yeni kampa katıldı. Tam anlamıyla üç dört taktik idmanı yapıyorsun. Bunu ilerlettiğimiz zaman ve neticeler istediğimiz gibi olursa, hak kazandığımız Avrupa Şampiyonası'nda, şampiyon olmaya oynayacağız. H.Ö: Şampiyonanın İsviçre'de yapılacak olması sizin için ayrı önem taşıyor mu? F.T: Benim için önemli değil. Hayatımın büyük bölümü İsviçre'de geçti. Kamplar olsun, maçlar olsun sezon öncesi açılışlarımız olsun hep oradaydı. Önemli dostlarımız var orada. Bazı basın mensubu arkadaşlarımız kuralar çekildiğinden beri işi başka noktaya çektiler. Futbolda kin yoktur. Arkadaşlarla Dünya Kupası'nda Fransa-İtalya finalini seyrediyoruz. Santini koymuş dizini çimlere Materazzi'ye çekim işaretini yaparak 'Seni kameraya çekiyorum, artistsin sen' diyor. Materazzi de, 'Ona sesini kes' diyor. Olacak iş mi bu? Bir yandan Lippi bir yandan Santini. Tam 10 metre önümde oluyor. Bu Dünya Kupası finali değil mi. 3 milyar insan seyrediyor. Lippi aldı sarı şişeyi yan hakeme fırlattı. Yani insansınız oluyor işte. Ama bizde bazı şeyler sahada kalıyor. Bosna -Sırbistan maçında kan çıktı resmen. Böyle şeylerin olmasını kim ister, ama oluyor bazen. Bunun da arkasına sığınmadık. M.D: Burada 70 milyon, Almanya'da 3 milyon Türk var. Ama sanki orada daha iyi futbolcu yetişiyor. F.T: Bu sadece benim değil, hepimizin problemi. Çocuklarımızı oradan nasıl kurtaracağız, ona bakmalıyız. Alman oluyorlar. Baskı altındalar. Bu konuda girişim ve görüşmelerim var. Anne babalarını da ikna etmek çok önemli. Ekonomik ve sosyal problemleri olabilir. 70 milyonluk genç nüfustan çıkaramadığımız oyuncuların, Almanya'daki 3 milyon Türk'ten çıkması beni bir eğitmen olarak çok üzüyor. Sadece beni değil herkesi üzmeli. Demek ki temel eğitimde sorunumuz var. E.G: Bizimkiler Avrupa'da hep büyük takımlara gitmek istiyor F.T: Fiorentiya'ya gittiğimde, bazı arkadaşlar Galatasaray gibi UEFA Şampiyonu takımdan gitti diye yazdılar. Neden Galatasaray veya Fiorentina'nın büyüklüğüne küçüklüğüne bakıyorlar. Sonuçta ilk kez bir Türk hoca, İtalya'ya gidiyor. Oraya gittiğimde Rui Costa 7. senesini doldurmuştu. Ama bir sene sonra Milan'a gitti. Fiorentina, Sampdoria, Udinesse kulüp değil mi? Sonuçta basamak bunlar. Büyük küçük yok Nihat, Sociedad'tan, Villarreal'e gitti. Oradan da, daha büyük kulübe gider belki. Dünyanın her yerinde bu böyledir. Dışarda oynamak Türk oyuncusu için çok önemli. Son 15 seneyi hep beraber yaşadık. Futboldaki değişimde 10-15 gibi seneler çok küçük zamanlar aslında. Bu küçük zamanlara büyük şeyler sığdırdık. Bir Rapid Wien'i beğenmemezlik etmemek lazım. Rus takımları, dünyanın en zengin takımlarıdır. CSKA Moskova, UEFA Kupası kaldırdı. Zemini düzeltecekler M.D: Neden Frankfurt'u seçtiniz? F.T: Almanya'da olduğu için. Her sıkıştığımızda başvurduğumuz 3 milyon insanımızın yaşadığı bir yer. Başkan ile Almanya'da olmasını kararlaştırdık. Sonuç olarak Arena'yı seçtik. Schalke'nin stadı. Başkan Haluk Ulusoy aradı ve 600 bin euro istediklerini söyledi. Üç maç için. Biz de 200 bin euro isteyen Frankfurt'u tercih ettik. 600 bin euronun 400 binlik bölümünü çocukların eğitiminde kullanırız dedik. Almanya kamplarında gurbetçilerle sorun yaşamam. İdmanlara yarım saat erken gideriz, herkes fotoğrafını çektirir, imzasını alır. Onları kırmadan orta yolu bulmak lazım. Ama statta Yehova Şahitleri'nin üç gün arka arkaya törenleri yapılmış. Zemin bozulmuş. Düzeltecekler. E.G: Çok sabırlı olduğunuzu söylemek istiyorum. Grupta puan hesabı yaptınız mı? F.T: Sabır kelimesini 1990'da kaldırdık hatırlarsanız. 1923'ten beri bir şey olmamış, kime sabır diyebilirim. Sabır herkeste var, sadece bizde yok. İyi başlamak çok önemli. Üçlü paketimiz var. Moldova, Macaristan, Malta. Bunlardan dokuz puan alırsak müthiş bir kredimiz olur, hem de iki seyircisiz maçı atlatmış oluruz. Yani "3M=9P" olabilir. Maaş polemiği çok ayıp Milli takımın veya herhangi bir hocasının maaşının konuşulması abesle iştigaldir. Kim konuşuyorsa bu çok ayıptır. Ben milli takımlarla, bir gün olsun pazarlık etmiş adam değilim. Bunu söylemek zorunda da değilim. Ben de buraya imza attığım zaman, bir senede neler kaybettim, onları da hesaplasınlar. Bütün bilgilerim ve birikimlerim Türk futbolunun emrindedir Alt yapılar hatalı Türkiye'ye bakacak olursak alt yapıya ve temel eğitime önem veriyorum diyen kaç kulübü sayabiliriz. Fazla olduğunu sanmıyorum. Para önemli, ama başka hatalar da var. Bulmak bir meziyet. Yetiştirmek ve geliştirmek başka meziyet. Ama bir oyuncuya yol vermek üst takımlarda cesaretle forma vermek de önemli bir meziyet. Bunlar hep silsile halinde devam ediyor. Yoksa bu kadar futbola aşık bir ülkeden, bu kadar az futbolcu çıkar mı? Nobre, Türk santrfor Yabancı bir futbolcunun Türk vatandaşı olması ve bizi seçmesi gurur verici. Ayrıca milli takımda oynamanın, onu Türk yaptığı bir ortam yok. Nobre'nin de milli olma şansı var, neden olmasın. O benim gözümde artık bir Türk santrfor. Bakış açım böyle. Başka açılar da olabilir. Brezilya ile Türkiye arasında savaş çıkarsa ne olur? O zaman düşünürüz. Yarın AB'ye girsek dolaşım serbestliği olacak. Kendimiz bunu uygulamalıyız. Kırmızı ışıkta geçmiyorsak, bunun nedeni para cezası değil, geçmenin yanlışlığı olmalı. Milan bugün istediği kadar yabancı alabilir. Her çıkan kadroda yarı yarıya İtalyan oyuncuları var. Halen Costacurta oynuyor, Inzaghi oynuyor. Ben de diyorum ki; iyi oynayan Türk oyuncular takıma girmiyor mu ? Bu yarışa girecekler. Dünyanın gidişatını tersine çeviremezsiniz. Bizim çocuklarımız dışarda yabancı uyruklu olarak oynarken, hepimiz mutlu oluyoruz. Nihat'ı onlar beğendiği için aldılar. Artık artı martı kalktı. Şu kadar yabancı oynar, şu kadar oynayamaz, kaydı koyamıyorsunuz artık. Türkiye karar verecek. İtalya, Dünya Şampiyonu oldu. Dünya ve Avrupa'daki oyuncu sayımızın az olduğunu düşünüyorum. 4.5 milyonluk Norveç kadar oyuncu dışarda oynatamıyoruz. Milliyet YORUM YAZIN ![]()
|
|