KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
14 Mayıs 2025 Çarşamba
°C
3 sanık tahliye edildi
3 sanık tahliye edildi
1. ERGENEKON DAVASI
20.10.2009
08:54
0
1055
0
Beden,müzik,resim dersi zorunluluğu yok
Beden,müzik,resim dersi zorunluluğu yok
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı lise öğrencilerinin ders seçiminde öğrencilere insiyatif tanıdı ve öğrenciler seçtikleri dersleri, bir üst sınıfta değiştirebilecekler.
20.10.2009
08:43
0
1260
0
Okullarda domuz gribi alarmı
Okullarda domuz gribi alarmı
Milli Eğitim Bakanlığı öğrencilerin virüse yakalanmaması için önlem alınmasını istedi
20.10.2009
08:35
0
1016
0
Birinci belli, ikinci kim olacak
Birinci belli, ikinci kim olacak
Wolfsburg Teknik Direktörü Armin Veh, 21 Ekim tarihinde Beşiktaş'la oynayacakları Şampiyonlar Ligi maçı öncesi açıklamalarda bulundu.
20.10.2009
08:32
0
1257
0
Işte 400 milyon euro`luk yeni doblo
Işte 400 milyon euro'luk yeni doblo
Tofaş'ın Bursa fabrikasında 400 milyon Euro'luk yatırımla eylül ayında seri üretimine başlanan yeni Doblo'nun fotoğrafları dünyada ilk kez Hürriyet Gazetesi'nde. Yeni Doblo, ağustos ayında ilk kez Türk gazetecilere gösterilmiş, ancak fotoğrafının çekilmesine izin verilmemişti...
20.10.2009
08:29
0
1439
0
Davutoğlu`dan azerbaycan`a `ince mesaj
Davutoğlu'dan azerbaycan'a 'ince mesaj
"Bayrağımız ve şehitlerimiz Azerbaycan halkının izzetine, onuruna emanet"
20.10.2009
08:27
0
1132
0
Pkk`lılar habur`da askere teslim oldu
Pkk'lılar habur'da askere teslim oldu
Kandil ve Mahmur'dan gelen, DTP'lilerin ''Barış Grubu'' olarak nitelendirdiği terör örgütü PKK üyeleri,

19.10.2009
17:30
0
1525
0
Azerbaycan`la aramızı rusya mı bulacak yani?
Azerbaycan'la aramızı rusya mı bulacak yani?
Dış siyaseti öfkeli gösterilerle şekillendirmek içerikli gelişmeleri, en son olarak Azerbaycan'da Türkiye'ye karşı sergilenen davranışlarda görüyoruz.
Önce Bakü'yü savunurken şehit düşen Türk askerleri için yapılan anıttaki Türk bayrakları indirildi.
Milliyet'te Cenk Başlamış'ın haberine göre 1918'de Bolşevik-Taşnak güçleriyle çatışmalarda şehit düşen 1130 Türk askerin mezarlarının bulunduğu anıttaki bayrakların direkleri de sökülmüş. Şehitliğin görevlileri, "Perşembe günü işçiler bayrakları kaldırdı, bu sabah da (dün) direkleri söktü, yerdeki direk çukurlarını kapatıp gittiler. Belli ki üstten bir yerden emir almışlardı" demişler.
Son haberlere göre Azerbaycan'da tüm Türk şirketleri önündeki Türk bayrakları indirilmeye başlanmış.
Geçen hafta Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı Bursa'da Türk-Ermeni milli takımları arasındaki karşılaşmada Azeri bayrağına saygısızlık yapıldığı gerekçesiyle Türkiye'ye protesto notası vermişti.
Cuma günü de Devlet Başkanı İlham Aliyev yıllardır Türkiye'ye dünyadaki fiyatların üçte birine doğalgaz sattıklarını belirterek, yetkililere Türkiye'ye giden doğalgazın fiyatını artırmaları talimatını verdi.
Avrupa Birliği'ne doğalgaz ihracatına hazır olduklarını, AB'nin de bunu beklediğini, ancak son iki yıldır bu alanda gelişme sağlanamadığını ifade eden Aliyev, "Bunun da sebebi, Türkiye ile Azerbaycan arasında transit geçiş hakkıyla ilgili konularda uzlaşma elde edilememiş olmasıdır" dedi.

Tek millet değil miydik...
Bu gelişmelere bakanlar "Meğer tek millet iki devlet söylemi içi boş bir balonmuş" diye düşünmezler mi?
Ermenistan'la ilişkiden öteye ittifak kurmuş olan Rusya'ya kızmayacaksın, Ermenistan'la her türlü siyasi ve ekonomik işbirliğini sürdüren İran'a aldırmayacaksın... Ermenistan'a kanat açmış olan ABD karşısında sus pus olacaksın.
Sonra da Ermenistan'la kan davasına dönüşmüş olan komşuluğunu normale dönüştürmeye çalışan Türkiye'yi kendince protesto edeceksin.
Bakarsınız daha da ileriye gidilir ve Bakü meydanlarında toplanan kalabalıklar Türk bayrağını yakmaya falan kalkarlar.
Bütün bunlara şaşırmıyoruz.
Dış siyasetin bu tür davranışlarla şekillendirilmesine Türkiye'de de defalarca tanık olmadık mı?
- İtalyan mallarını boykot edelim...
- Fransa ile ipleri kopartalım...
- Amerikan ittifakından çıkalım...
Çeşitli olaylara dayalı biçimde oluşan bu tür tepkilerin, devlet ve siyaset katında da yankılandığını görmedik mi?
Oysa "Büyük devlet"ler dış siyasetlerinde pek böyle yapmazlar...

Gerçekten gelişmişlik
Örneğin gerçekten kendilerini rahatsız eden bir gelişme varsa, bunun sorumlusu olarak gördükleri ülkeye "Ambargo" uygularlar... O ülkenin ve yöneticilerinin Amerikan ve İsviçre bankalarındaki hesaplarını dondururlar...
Bu da yetmezse o ülkeyi işgal bile ederler.
"Orta büyük devletler" ve "Gerçekten gelişmiş ülkeler" ise böyle durumlarda akıllarını kullanırlar.
Dış siyaseti ne sokağa ne de savaş meydanına dökerler. Aralarının en açık olduğu ülkelerle bile ticari ilişkilerini sürdürürler.
Dış siyaseti asla belirli isimlerin dostluklarına veya düşmanlıklarına endekslemezler. Zaten "Ülke yönetimi" onlarda asla "Aile şirketi yönetimi" ile karıştırılmaz.
En büyük düşmanlıkların bile belirli zaman diliminde dostluğa dönüşeceğini bilirler.
Bizler de zamanla böyle olacağız herhalde.
Ne "Tek millet iki devlet" gibi büyük sloganlara endeksleyeceğiz ilişkilerimizi...
Ne de kendi çözmemiz gereken ama çözemediğimiz sorunların (örneğin Karabağ sorunu) çözümlenmemesinin sorumluluğunu gerçek dostlarımıza yıkacağız.
Neyse... Bakarsınız Ermenistan'la Azerbaycan'ı aynı masada buluşturan Rusya, sonunda Türkiye ile Azerbaycan'ı da dostluklarını korumaları konusunda ikna eder

Sabah
19.10.2009
15:23
0
1130
0
Değişimin ilk kaybedeni:israil
Değişimin ilk kaybedeni:israil
Değişim ve dönüşüm dönemlerinin en trajik konusu, etrafında olup bitenlerin farkında olmayan kişiler, örgütler, kurumlar ve ülkelerin durumudur. Herkes değişirken durduğu yere mıhlananlar, böyle dönemlerde, tarihin dışına fırlatıldıklarını geç de olsa fark ederler...
Kayıplarını telâfi etmeleri hayli güçtür, ama böylesi durumlar için şöyle bir özdeyiş her dilde vardır: Zararın neresinden dönülürse kârdır.

Üzerinde esas düşünmenizi istediğim soru ise şu: “Kişi, örgüt, kurum veya ülke, çevresinde yaşanan değişim ve dönüşümün, kendisini tarihin dışına itmekle sonuçlanacağını anlarsa ne olur?” Öyle ya, değişim ve dönüşümün işine yaradığı unsurlar kadar değişime ayak uydurduğu halde kaybetmesi mukadder unsurlar da vardır. Değişimden en fazla zararı göreceğini anlayan bir ülke ne yapar?

Siz bir yandan düşünedurun, ben kendi cevabımı vereyim: Şu sırada İsrail ne yapıyorsa onu yapar... Yani, değişimden en fazla yararlanacağını düşündüğü ülkeye karşı kampanya açar; onun üzerinden değişim ve dönüşüme direniş başlatır.

Bazıları ABD Başkanı Barack Obama'ya bu yılın Nobel Barış Ödülünün verilmesinin anlamını bir türlü keşfedemediler. Haklılar. Obama iş başına geleli şunun şurasında bir yıl bile olmadı ve henüz elle tutulur hiçbir 'başarısı' görülmedi ABD Başkanı'nın... Ülkesinde ekonomik krizin açtığı rahnelerin üstesinden gelmeye ve artçı şokları boşa çıkartmaya çalışıyor; dışarıda ise hemen hiçbir önemli soruna dokunma fırsatı bile bulamadı.

Öyleyse neden verilmiş olabilir Nobel ödülü?

Bu sorunun tek bir cevabı var: Barack Obama hem ABD hem de dünya için köklü bir değişim vaadini temsil ediyor. Bektaşi'nin daha tatmadan masadaki ikinci şişe şarap için 'en iyi' demesinin gerekçesinde olduğu gibi: “Ötekini tattım, daha kötüsü olamaz...”

Obama'nın temsil ettiği 'değişim umudu' en çok İsrail'i rahatsız ediyor... Etmesi de doğal; çünkü George W. Bush'un başkanlığı döneminde dünyaya giydirilen deli gömleğinin üzerinde 'Made in Israel' damgası olduğu dünya tarafından algılandı. Bush'un yanında yer alan Neo-Çılgınlar vatandaşı oldukları ABD'de yönetim koltuklarında oturuyorlardı, ama gözlerini ve kulaklarını İsrail'e döndürmüşlerdi. Bush'un sekiz yıllık döneminde meydana gelenlerin hepsi birer 'Neo-Çılgınlar projesi' olarak algılandı ve İsrail'in siciline yazıldı.

ABD'nin Obama-öncesi eylemleri 'Neo-Çılgınlar'ın beklediği yönde gelişseydi, aynı Nobel Komitesi, bu yılın barış ödülünü George W. Bush'a da verebilirdi.

İsrail ve ABD'deki yandaşları yalnızca ödül kaybetmediler, dünyayı istedikleri gibi şekillendirme fırsatını da ellerinden kaçırdılar. Sekiz yıl boyunca tepe tepe kullandıkları güç bir daha ellerine geçer mi? Ya yeni güç sahipleri, değişim ve dönüşümü İsrail'in bir daha asla güç sahibi olamayacağı bir sisteme dönüştürürlerse?

Sanırım, İsrail'de karar alma mekanizmalarında görev alan siviller ve askerler şu sıralarda en çok bu soruya cevap arıyorlar; kalpleri endişeden küt küt atarak...

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesinin Gazze ile ilgili olarak hazırladığı İsrail'i şimdiye kadar hiç görülmemiş bir şiddette kınayan raporu bir ilk... Beklenen, Washington'un daha önce yalnızca sözü edilen 'Filistin Devleti' çözümünde bu kez ısrarlı olacağı ve ortaya çıkacak tablonun İsrail'in bugüne kadar gördüğü en dehşet verici rüyadan bile daha kötü bir kâbus olabileceği...

Rüzgâr İsrail'in aleyhine dönüyor ve İsrail de bunu Türkiye ile hırlaşarak tersine döndürme hayalini kuruyor.

Başarılı olamayacaktır.

Yenişafak

19.10.2009
15:20
0
1044
0
Mutlu gün...
Mutlu gün...
Savaş bitiyor.

Kandil'den ve Mahmur'dan gelerek yarın sabah Habur kapısından girecek olan grup akşama evinde annesinin yaptığı içli köfteleri yerse bu ülkede silahlar susar.

PKK'nın “silahları susturmaya hazır olduğu” mesajını verdiği bu hareketinden sonra yapılacak askeri bir operasyonu kimseye anlatamazsınız, bir operasyonun, askerlerin hayatını tehlikeye atmanın anlamı kalmaz.

Habur kapısından gelenlerin evlerine gitmelerine izin verilirse, bu yol açılırsa, ondan sonra herhangi bir PKK'lının mayın patlatmasını, bir askere ateş etmesini Kürt halkı da kabullenmez.

Yarın, o nedenle büyük bir gün bu ülke için.

Bu ülkede yaşayanlar için.

Yirmi beş yıllık kanlı bir acının sona ermek üzere olduğunun bu ülkeye müjdelenmesi.

Öğrenebildiğimiz kadarıyla iki taraf da bu büyük olaya gerektiği gibi hazırlanıp, gerekli jestleri yapmaya karar vermişler.

PKK, çatışmalara girmemiş, silaha dokunmamış bir grup gönderiyor.

Devlet açısından kabulü daha kolay, “eve gönderilmesi” daha sorunsuz bir grup bu.

Buna karşılık devlet de “gelenleri” hırpalamadan, horlamadan, sıradan bürokratik işlemlerden geçirip “dört saat içinde” evlerine yollayacak.

Ve, hepimiz için yeni bir dönem başlayacak.

Yakın tarihin en büyük olaylarından birine tanıklık edeceğiz yarın.

Ama işin tuhafı ne biliyor musunuz, Türk medyasının bu gelişmeyi algılamaması.

Dün bir tek Taraf bu haberi somut bir biçimde manşetine taşımıştı.

Bir de Radikal, bu olayı manşet haberinin içinde büyük olarak göstermişti.

Diğer gazetelerin manşetlerinde bu haber yoktu.

Yaşadığı tarihi olayı bile algılayamayan, çeşitli nedenlerle gazetecilik reflekslerini kaybetmiş, kendi kendini sakatlamış bir medya bu yeni dönemi nasıl taşıyacak?

Savaşın bitmesinin ilk işareti olan bir olayı görmezlikten gelen bir medyayla Türkiye ne yapacak?

Kendi kendini körleştirmiş, kendini dar bir ırkçılığın içine hapsetmiş medya bu ülkede yaşayan insanların dünyayı ve ülkesini, yaşanan değişimleri anlamasına nasıl yardımcı olacak?

Herhalde medya da değişecek.

Hayattan bu kadar kopuk bir şekilde mesleklerini sürdüremezler çünkü.

Medyanın söyleyemediğini dün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül söyledi, “güzel bir olay” dedi.

Görülüyor ki devlet bu gelişmeyi taşımaya hazır.

Ankara'dan Habur'a bir merkez valisiyle birlikte bir grup gönderileceği söyleniyor.

Onlar, bir “hata” yapılmasını önleyecekler sanırım.

Böylece büyük barışa doğru büyük bir adım atılacak.

Ermenistan Dışişleri bakanı da Ermeni sınırının yılbaşına kadar açılabileceğini söyledi.

Kendi iç barışını sağlamak için önemli adımlar atan Türkiye komşularıyla da barışıyor.

Sanki Yunanistan'ı da içine alacak büyük bir örgütlenmeye doğru gidiyoruz.

Avrupa Birliği'ne benzer “uluslarüstü” bir “işbirliği”, merkezine Türkiye'yi alarak şekilleniyor.

Sınır kapılarını açıyoruz, Suriye ile sınırları kaldırıyoruz.

Bir zaman içinde diğer komşularla da sınırları kaldırabiliriz.

Bu gerçekleştiğinde nasıl muhteşem bir barış ve huzur yaşanır bu sancılı coğrafyada?

Deniz Baykal'la Bahçeli olup bitenleri kavrayamıyorlar, uzun zaman aynı pozisyonda kalmaktan siyasi kireçlenmeye uğramışlar, onları bir kenara bırakın ama samimi Atatürkçülerin mutlu olması gerekir.

Bir yandan Ortadoğu'ya, Kafkaslar'a, diğer yandan Avrupa'ya açılan, “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini benimsemiş, “muasır medeniyetler seviyesine” yükselen bir Türkiye'nin habercisi bu yaşadıklarımız.

Bunları yapan ülkenin iktidarında AKP var diye mutsuz olmak biraz anlamsız değil mi?

Atatürk'ün isteklerinin gerçekleşmesi mi önemli, onu gerçekleştirenlerin kimliği mi?

Ne yapalım ki “en Batılı, en Atatürkçü” gözükenlerimiz, “gelişme” konusunda bir varlık gösteremediler, yaşananların derinliğini bile algılayamadılar.

Türkiye'nin güçlenmesini, iç barışını sağlamasını, “Atatürk'ün ve Atatürkçülüğün” yenilgisi gibi göstermeye çalışmak Atatürk'e de, Atatürkçülüğe de haksızlık olmaz mı sizce?

Atatürkçülük, Deniz Baykal'ın yaptığı gibi “daha fazla savaş” istemek mi?

Ben Atatürkçü değilim ama “samimi” olan her şeye “saygı göstermek” gerektiğini öğrenmiş yaşlı bir adamım, dine saygı göstermek için dindar olmam, Kürtlere saygı göstermek için Kürt olmam, Atatürkçülüğe saygı göstermek için Atatürkçü olmam gerekmiyor.

Nasıl bu ülkede çocuklar ölmesin istiyorsam, aynı şekilde “büyükler” de bunun tadını çıkarsın istiyorum.

Çok önemli değişimlerden geçiyoruz, yarın büyük bir gün yaşayacağız, bunun keyfine varın.

Her zaman yaşanmaz böyle şeyler.


Taraf
19.10.2009
15:18
0
1144
0
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın