Sinan çetin ayn rand ile nasıl tanıştı?Sinan Çetin'in fenomen kişiliği malum. Sinan Çetin'in yayıncılığa atılarak Türk okurlarıyla tanıştırdığı Ayn Rand'ın fenomenliği de tartışılmaz. Artık Türkiye'de iflah olmaz Ayn Rand hayranları var. Peki, Çetin, Ayn Rand ile ilk kez nasıl tanıştı?![]() Atilla Yayla'nın Sinan çetin ile gerçekleştirmiş olduğu bir röportajda Ayn Rayd ile ilk kez nasıl tanıştığı şu şekilde ifade ediliyordu ki, konuşmanın seyri takip edildiğinde Sinan Çetin'in neden bu yazarı bu kadar önemsediği tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkıyor. Atilla Yayla ve Sinan Çetin'e kulak verelim: A.Y: Kollektivizmden kişisel olarak sıyrılma maceranın bir tarihçesi var mı? Yani, belirgin bir tarih görebiliyor musun dönüp baktığında? S.Ç: Benim kilometre taşım şu: Bir gün oturup neyi sevip, neyi sevmediğimi alt alta yazdım. Sevdiklerim şunlardı: Gitar, müzik, dans, plajlar, güzel kızlar, voleybol, mimari, resim, sinema, Hollywood, para kazanmak, lüks, güzel arabalar, güzel kitaplar... Ben bunları hayatımda istiyorum dedim. Topladım, iki nokta üst üste koydum, sonuçta çıkan şuydu: Kapitalizm... Sonra etrafımdaki arkadaşlarımın benden istediklerine baktım. Açlık, sefalet, sıradanlık, fakirlik... Onlar bunlara değer veriyorlardı. Eşitlik. Öbüründe ise, özgürlük çok önemliydi. Benim listemde özgürlük vardı, öbür listede ise eşitlik vardı. Aslında bu listeyi seninle beraber yaparsak çok hoşuna gidebilir. Şöyle tam sayfa neleri seviyorum, neleri sevmiyorum listesi A.Y: Böyle bir fikrin var mıydı o zamanlar? S.Ç: Ben Karl Poper'la uyandım aslında. A.Y: Karl Poper'la? S.Ç: Evet, onun "Açık Toplum ve Düşmanları"yla uyandım. Tarih hesaplanamaz, gelecek tarih yordanamaz, söylenemez fikri benim birden bire uyanmama neden oldu. Çünkü, Marx'ın tarihsel materyalizm fikri o kadar tuhaftı ki, insanın bütün yaratılışına hakaret içeriyordu. Yani, sen gelecek toplumdaki insanların ne yaratacağını, ne yapacağını, nasıl bir toplum oluşturacağını biliyor olabiliyorsun. Yani, geçmişi bilmişsin geleceği de bilebiliyorsun. A.Y: Bir çeşit tanrısal role bürünme bu. S.Ç: Bu ne ukalâlık! Şu anda kroki durumda Marx. Çünkü, ne Bill Gates'i hesaplayabildi, ne bilgisayarı hesaplayabildi, ne dünya komünikasyonunun geldiği aşamayı, ne de paranın bütün fakirlikleri çözdüğünü... A.Y: Belki şöyle desek iyi olur, Marx'ın çağdaşı bir çok yazar, filozof bunu göremedi ama, Marx'ın geliştirdiğini veya keşfettiğini zannettiği şey medeniyete giden bir yol değildi. Tersine giden bir yoldu. Yahut şunu söyleyeyim: Kapitalizme değil de Sovyetler Birliği'nin izlediği yol barbarlığa giden yoldu. Marx bunu görememişti. S.Ç: Ben Marx'ın aslında bir medeniyet de istediğini sanmıyorum. Ve onunla ilgili kanaatlerim pek hayırlı değil. Marx aslında bir ütopya da çizmedi. Marx aslında son derece totaliter bir cehennem çizdi. Yani, Marx'ın rüyası da güzel değildi. Aslında Marx'ın en çirkin tarafı rüyasıydı zaten. İnsanların eşit olması fikri herhangi bir pozitif manayı içeremez. Ancak bir kabusu içerebilir. A.Y: O zaman şu görüşe katılıyorsun herhalde... Geçenlerde Economist'te bir inceleme vardı. Marx biliyorsun, bin yılın filozofunu seçildi. Economist de bu konuda genel bir değerlendirme yapıyor, Marx'ın bu iktisadî ve siyasî bir anlamının olmadığını söylüyor. Ama Marx'ın bir din kurduğunu, bu dinin çok geniş bir tabanının olduğunu ve bu dinin hâlâ yaşamaya devam ettiğini düşünüyor. Ütopyasını da göz önünde tutarak bu görüşe katılır mısın yoksa marksizme bir din ya da inanç demiyecek misin? S.Ç: Bir din kurduğu doğru da, o dini kendisinin kurduğu yanlış. O din aslında bütün dinlerin devamından başka bir şey değil. Yeni bir dinden söz edilemez. Yani, Marx'ın kurduğu din aslında İsa'nın sol yanağımı çevirdim sağ yanağımı da vurun ya da elinizde bir simit varsa dağıtın, elinizde bir susam parçası kalsından öte değil. Sonuç olarak Marx'ın, dinlerin içinde, dine karşıymış gibi duran, aslında aydınların kafasını işgal eden bir aydın dini oluşturduğu da söylenebilir. Bu aydınların, dine inanmıyorum demelerine rağmen Marksistim diyerek dindarlaşmalarına kapı açan bir kurtuluş anahtarıydı. A.Y: Zannediyorum bu tespit daha iyi oldu, hoş da oldu. Yani, Marx'ın bir aydın dini kurduğu yönündeki görüş, özellikle üniversite ortamlarına bakıldığında, çok doğru. Hala bir çok üniversitede Marx'ın görüşlerinin başlıca yeri işgal ettiği görülüyor. İzin verirsen ben kişisel hayatına bir geri dönüş yapmak istiyorum Fi tarihinde bir kırılma tekrar kendisini göstermeye başladı fikri hayatında, herhangi bir şekilde. Ama bunun bir maliyeti var, kendi kişisel tecrübemden de bildiğim kadarıyla. Keza, başka arkadaşlardan da duyduğum kadarıyla. Bunun kişisel maliyeti ne olabilir sana göre? Mesela kendi kişisel tecrübemden örnek vermek istersem bir anda arkadaş grubunun yok olması, buharlaşması. Bana dünyayı kolayca izah etme imkanı veren bir fikrin, ortada kaybolması. Bunlar kolay katlanılan şeyler değil. İki yerden destek alabilir insan; ilki, kendi kendisinden destek alabilir. Hem aklını hem de fikir birikimini kullanabilir. İkincisi ise, etrafındaki bazı insanlar yardımcı olabilir ona. Senin hayatında böyle bir şey var mı? S.Ç: Valla, bana destek olan şey mesleğim oldu. Çünkü, sonuçta bir iş yapıyor olmasaydım gerçekten buna zor dayanırdım. Benim o yıllardaki en büyük desteğim, sıkıntımı anlatmak oldu önce. Çok komik ve aslında insanları güldürecek kadar tuhaf bir durumdu. Kapitalist olmaya çalışan bir toplumda yaşıyoruz ve bana iş veren reklam ajanslarının çoğu sosyalistlerden oluşuyordu. Kapitalizmin borazanı olduğu söylenen reklam ajansları, reklam verenin reklamını yapmakla görevlendirilmiş arkadaşların neredeyse hepsi sosyalistti. Bir de bu çelişkiyi görerek vicdan azabı içinde yaşıyorlardı. Ben kapitalizmin solcu hoperlörlerinin bana selam vermekten vazgeçmesiyle birden aç kaldım. O günlerde sinema dünyamız da bir solculuk dönemindeydi. Ve bana sırtlarını dönüyorlardı. Açıkçası onların bana sırtlarını dönmesi beni çok fazla yaralamadı ama, reklam filmi yönetmeni olarak sosyalist ajanslarla uğraşmak zorunda kalmak gerçekten insanı güldürecek kadar tuhaf durumlara götürüyordu. Ve en çarpıcı tarafı da şuydu, o günlerde Prenses adlı filmi çektiğim için son derece çarpıcı telefonlar alıyordum. Evden dışarı çıktığım zaman başıma şu gelecek bu gelecek gibi, 1-1,5 sene kadar sürdü o telefonlar. Fakat gördüğün gibi hâlâ yaşıyorum. Bunları daha somut ve maddî şeyler olduğu için anlatıyorum. Bana ne yardımcı oldu? Sonuç olarak kapitalizm değere karşı değer adaleti üstüne kurulu. Çünkü, yaptığın işin kalitesiyle, yaptığın işin iyiliğiyle ayakta durabiliyorsun. Kimseye torpil yapmak zorunda değilsin, kimsenin grubu içinde olmak zorunda değilsin, hiçbir yerde iyi niyetli fikirlerle kendini anlatmak zorunda değilsin. Yaptığın iş her şeyi anlatıyor. Ben 20 yıldır sinema dünyasında sadece ve sadece yaptığım işlerle ayakta duruyorum. Televizyonda yaptığım işleri görüyorlar, sonra gelip bana film çeker misin diyorlar. Bu çok adaletli bir şey. Sonra sosyalist arkadaşların da ellerinde çiçekler, yüzünde gülümsemelerle mecburen bazı filmleri bana çektirmeye geldikleri oldu. Neredeyse sana zorla geldik ama, maalesef, Allah belanı versin, senden başka da kimse yapamaz bunu, havasında. "Kapitalist alçak" denilen noktada bir çok film yaptığımı hatırlıyorum. Yani, o kadar ahlaksızca bir durumdaydılar ki, kendi reklam verenlerine hizmet etmek, kendilerine ihanet etmeyle noktalanıyordu; hala dünyayı anlamadan inançla yaşadıkları için. Zaten bu vicdan azabı onlarda devam ediyor halen. A.Y: Aslında bu da çok ilginç bir konu. Bilmiyorum oraya da gelmek iyi olur mu? Yoksa senin mesleki geleceğin açısından zararlı olur mu? Ama, yayınlanmamak üzere de belki konuşabiliriz. Ben ondan önce kapitalizm meselesine gelmek istiyorum. Senin söylemine bakıldığı zaman, yani gerek gündeme gelen mesajlarına gerekse kötü konuşmalarına bakınca, yine bildiğim kadarıyla, fikirlerine bakıldığı zaman kapitalizm anlayışının Mises-Rand çizgisine yakın olduğu görülüyor. Mises'ten ne kadar haberdarsın bilmiyorum ama, Ayn Rand'ın düşkünü olduğun malum. Nitekim Ayn Rand'ın kitaplarının yayınlayıcısı oldun ve başka projelerinin de olduğunu biliyorum. Ayn Rand'ın fikirleriyle ne zaman tanıştın ve nereye kadar... Ayn Rand'ın büyük ölçüde iktisadî fikirleri Mises'e dayanmakta. Ama Ayn Rand tipik bir yazar. Atıfta bulunmayı sevmeyen, entelektüel öncülerini onura etmeyi fazla önemsemeyen bir yazar. Belki de kişisel karakterinin bir yansıması bu. Fakat, Ayn Rand'a çok düşkün olduğunu ve Ayn Rand'ın fikirlerini zaman zaman seslendirdiğini biliyorum. Bir tarih hatırlayabiliyor musun Ayn Rand'la nasıl tanıştığınla ilgili? S.Ç: Ben Ayn Rand'la Sabahattin Sakman sayesinde tanıştım. Nasıl oldu bilmiyorum, ama, Sakman'dan duydum bu ismi. Daha sonra sahaflarda bir yerde adını görüp bir kitabını aldım. Eski bir kitaptı. Bir solukta okudum bu kitabı. Deli gibi okudum ve birden bire kitabı sanki ben yazmışım gibi hissetmeye başladım. Allah Allah bu kitabı galiba ben yazdım dedim. Sonra Ayn Rand'ın Türkçe'ye çevrilen bütün eserlerini buldum. Pınar'ın 2-3 ayrı çevirisini okudum. haber7 YORUM YAZIN ![]()
|
|