KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
12 Ekim 2024 Cumartesi
°C
Savaş Sekin
savassekin@gmail.com

Bin yıllık hesaplaşma

23 AĞUSTOS 2016 SALI 12:59
5
10372
0
AA aa

Osmanlı'nın tarih sahnesinden bir süreliğine! uzaklaşmasından sonra onun yerine geçen Türkiye, tarihinin hiçbir döneminde bu kadar açık, çok yönlü, çok taraflı ve zalimane taarruzlarla karşı karşıya kalmadı.

Mevcut tabloyu nasıl okumamız gerektiği konusu büyük önem arz ediyor. Bu yüzden doğru referanslarla, doğru pencereden ve doğru şekilde meseleye bakmak zorundayız.

Normal şartlarda zayıflayan, güçsüzleşen, uluslararası arenada itibarı kalmayan ülkeler, iç ve dış taarruzlara çok daha açık olurlar. Dünya, zayıf olanın ezildiği tezinin tezahürü olan örneklerle dolu.

Peki Türkiye böyle bir durum yaşadığından dolayı mı mevcut saldırılarla karşı karşıya kaldı? Bu noktada Türkiye'nin durumunu nereye koymalıyız ve nasıl değerlendirmeliyiz?

Şüphe yok ki; bu durum Türkiye'nin güçsüzlüğüne ve acizliğine değil, tam tersine bugüne kadar hiç olmadığı kadar güçlü ve dirayetli olmasına delalet ediyor.

Aslında bu tespit için çok şey bilmeye ve derin analizler yapmaya gerek yok. Mesele, biraz basiretli, aklı ve kalbi selim şekilde duran herkesin görebileceği derecede açık.

Gerek içerden, gerekse dışardan, gerek doğrudan, gerekse dolaylı olarak birçok terör yapılanmasının sözleşmiş gibi koordine olarak yeri geldiğinde sırayla, yeri geldiğinde hep birlikte taarruza geçerek kendilerine verilen rolün gereğini yapmakta olduğuna tanıklık ediyoruz.

Ahtapot gibi birçok kol, farklı yönlere yönelerek farklı şekillerde bu millete zarar vermeye, kuşatmaya ve işgale kalkışmakta.

Ahtapotun her bir kolunu takip ettiğinizde sizi ortak bir başa, yani kumanda merkezine götürecektir. Öyle bir durum var ki; kolların birleştiği baş, aklı sıra kendini gizliyor, sırtımızı sıvazlar gibi görünüyor ve gözümüzün içine baka baka kolların kendisine ait olduğunu inkâr ediyor.

İnsanın, “ahtapot olmanın bile bir şerefi var” diyesi geliyor. Kollarını inkâr eden bir ahtapot, ancak insanlığını kaybetmiş insanlardan müteşekkil bir şey olabilir. Rahmetli Erbakan Hoca'nın meşhur sözünü anımsayarak, “sizi gidiler siziii” desek te, bunu üzerine alınan yok!

Meselenin kökü, bin yıl öncesine dayanıyor. Bin yıl öncesi ile günümüzdeki politikalar arasında bir bağ yokmuş gibi düşünmek, kanaatimce saflıktır. Mesele ne iki ülkenin mücadelesi, ne bir ülke ile birden fazla terör örgütünün mücadelesi, ne bir ülke ile birden fazla ülkenin mücadelesidir. Mesele, iki medeniyetin mücadelesidir.

Bin yıl önce aralıklarla devam eden haçlı seferleri ne ise, bugün yaşanan da aynen odur. Batı bu tarihi mücadelesinden, Müslümanları köleleştirme ve yok etme amacından asla vazgeçmeyecektir.

Alparslanlar, Selahaddinler, Kılıçarslanlar, Nureddin Mahmut Zengi'ler, Sultan Baybarslar ve diğerleri, ümmetin sancağını şerefle taşıyarak bunlara karşı büyük mücadele örnekleri sergilediler.

Osmanlı, doğru ve yanlışıyla 600 yıl boyunca sancağı başarı ile taşıdı.
Bugün zulmün zirve yaptığı topraklar, Osmanlı'nın çekildiği topraklardır. Osmanlı'nın bıraktığı her boşluğu zalimin zulmü, kan ve göz yaşı doldurdu.

Abbasilerden, Eyyubilerden, Selçuklulardan, Osmanlılardan gelen ümmetin sancaktarlığı vazifesi, şimdide Türkiye'nin omuzlarındadır. Sancak bu topraklarda, emanet bu toprakların omuzlarındadır. Ve şimdi de, emanete sahip çıkma vaktidir.

15 Temmuz'da, yıllarca dini kullanarak insanların dindarlığı üzerinden onları aldatmak sureti ile kendine taban bulan ve üst kademedeki elemanlarının eylemleri ile esas yüzünü ve niyetini ortaya koyarak adeta devletin birimlerini ablukaya almayı başarabilmiş FETÖ ile gerçekleştirilmek istenen kalkışma kanaatimce bir darbe girişimi değildir. Yapılmak istenen şey, tam olarak bir işgal girişimidir. Darbe kelimesi, durumu izah etmekte çok yetersiz kalır.

İşgal girişimi idi; çünkü bu girişimi organize edenin ABD olduğu, kalkışma gecesi Suriye sınırımızda farklı örgütlere mensup binlerce milisin darbenin başarılı olması ihtimaline binaen Türkiye'ye giriş yapmak üzere hazırda bekletildiği, içeride de provokasyonlarla, gezi kalkışması türünden sokak eylemlerinin hazırlıklarının yapıldığı, bu türden daha birçok gelişmenin olduğu artık bilinen bir gerçek.

Kısacası Türkiye işgal edilemeye hazır bir kıvama getirilmek istendi. Muhtemeldir ki; Türkiye'de bir kaos ortamı oluşturduktan sonra, tıpkı Irak ve Afganistan'da olduğu gibi demokrasi getirmek için! Türkiye'ye uluslararası askeri güç konuşlandıracak ve böylelikle işgal planlarını başarıya ulaştırmış olacaklardı.

Bu ihanet kalkışmasının başarılı olamamasından sonra adeta çıldıran üst akıl, şimdi de PKK ve DAİŞ aracılığı ile herhangi bir sınırı ve ahlaki değeri olmayan acımasızca bombalı eylemler tertipleyerek yüzlerce insanı katletti. Ellerinde darbe kalkışmasından sonra geriye kalan hangi koz, hangi imkân varsa sonuna kadar kullanıyorlar.

Türkiye'yi içerden ve dışardan kuşatma operasyonu tüm hızı ile devam ederken, buna karşı gereken tarihi adımların da atılması zorunluluktur. Son zamanlarda Türkiye'nin dış politikasındaki radikal ve net değişiklik de bu yöndeki adımların sinyalini veriyor.

ABD'nin iki yüzlülüğü çok iyi anlaşıldı ve buna karşı da çok net tavırlar alınıyor. ABD'nin panik havası ile Türkiye ile temasa geçmesi, Obama'nın Asya ülkelerini ziyaret düşüncesi, bu adımlara karşı geliştirilen panik reaksiyonudur.

Artık ok yaydan çıktı, kılıçlar çekildi, niyetler ortaya konuldu, saflar netleşti.

Ümmetin son kalesi, son umudu olan Türkiye, omuzlarındaki bu mübarek emanetin tarihi sorumluluğunun bilinci ile bu modern ve büyük haçlı seferini durdurmak zorundadır. Bu bir varoluş mücadelesidir. Hak ile batılın mücadelesidir.

Ne ırkın, ne dilin, ne mezhebin, ne coğrafyanın zerre kadar önemi yoktur. Esas olan İslam kardeşliğidir, ümmetin vahdeti ve kurtuluşudur.

Yazının ilk paragrafında Osmanlı'nın tarih sahnesinden bir süreliğine uzaklaşmasından bahsettim. Çünkü Osmanlı yok olmadı, sadece uyutuldu. Ve şimdi de bu milletin Osmanlı'yı yeniden uyandırma zamanıdır. Zaten korktukları da bu!

15 Temmuzda, Dünyayı hayretler içerisinde bırakırcasına tarihi bir destan yazan bu millet, bütün gücü ile kenetlenerek, birlik olarak, büyüyerek ve inanarak bu kuşatmayı kıracak ve tarihi bir zaferin altına imzasını atacaktır inşallah.

Öyle ki; zafer nidaları Beyaz saraydan, Kraliyet sarayından duyulacaktır.
Hiç şüphemiz yok ki; hak yine batıla galip gelecektir.

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın