KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
26 Nisan 2024 Cuma
°C
Savaş Sekin
savassekin@gmail.com

Özgürlüğün Modern Kölelikle İmtihanı

13 EYLÜL 2019 CUMA 19:20
11
33879
1
AA aa

Modernizmin himayesinde yeşerip büyüyen öyle kavramlar var ki; adeta efsunlanmış ve kutsanarak dokunulmaz kılınmışlardır. Bu dokunulmazlığın kapsamı üretilen kavramların lafzı değil, kendilerine yüklenen anlamdır. 

Önce o kavramlar için anlam yüklemesi yapılır, daha sonra da o anlam herkese dayatılmaya ve kabul ettirilmeye çalışılır. Bir kişi, o kavramlara kendisinden istenilen anlamları yüklediği oranda modern ve aydındır!  

Bunun aksine düşünen kişiler gerici, sabit fikirli, çağ dışı gibi ithamlarla yaftalanarak, psikolojik hegemonya kurmaya çalışan modern kültür tarafından dışlanmaktadır.

Modernizm sancağını elinde tutan Batı medeniyeti ürettiği postmodern kavramların, benimsediği seküler hayat tarzının, taşıdığı ruhsuz fikriyatın tatbikatçılığını bizlere yaptırmaya çalışıyor. Çalıyor ki; biz diye bir şey kalmasın, biz onların istediği biz olalım.

Meselenin daha vahim boyutu ise, bizim de onların bizlere yaptırmayı amaç edindiği tatbikatçılığı en az onların bizden istediği kadar kendimiz yapmak istiyor ve bunu yaptığımız ölçüde de kendimizi modernleşmiş addediyor olmamızdır.

Köklerinden kopmuş bir ağaç artık odundur. Yontulmaya, şekil verilmeye, kılıktan kılığa sokulmaya müsait olup, adeta gassalın önündeki ölü gibidir.  

Ağaç iken kereste olmaya o kadar hevesliyiz ki; marangoz bile bu hevesi şaşkınlık ve bir o kadar da ellerini ovuşturarak izliyor. Tıpkı bir avcının avlamak istediği avın, avcıya av olmak için adeta can atması gibi…

Modernizm mahsulü bu kavramların en başında “özgürlük” kavramı geliyor.

Özgürlük kavramına yüklenen anlam, tamamen “ben” merkeziyetçi, toplumsal değerleri ve geçmiş birikimleri yok sayan, kendi ego ve arzuları haricinde bir şey tanımayan ve adeta kendi nefsini putlaştıran bir duruşu ifade ediyor.

Özgürlük kavramının modernizmin en popüler kavramı olması, benlik iddiasında olanların en büyük dayanağını teşkil ediyor.

Modernizmin çok yönlü ve maksatlı kültürel bombardımanı altında kalarak üzerine yağan bombaları yağmur damlaları sanan kuşaklar, kendi köklerinden kopma ve onları tenkit etme yönünde geliştirdikleri refleksleri meşrulaştırma adına, kendilerine gelen itirazlara karşı “özgürlük” kavramını kalkan olarak kullanıyorlar.      

Yaşadığı çevre ile bağdaşmayan ve etrafa rahatsızlık veren davranışlar sergileyen bir insanı tenkit ettiğinizde,  “bu benim hayatım, bu benim özgür düşüncem, özgürlük alanıma müdahale edemezsiniz” gibi savunma mekanizmalarıyla karşılaşırsınız.

Çoğu kişi bu sihirli kelimenin arkasına saklanarak kendi seküler mantığını dokunulmaz kılmayı amaçlamakta, adeta dışarıya karşı kutsanmış bir alan yaratma gayretinde.

Toplumumuza dayatılan bu özgürlük anlayışı, bu anlayışı bize anlatılmak istendiği gibi anlamaya hazır olan anlayışımızla birleşince, ortaya vahametin de sınırlarını aşan bir tablo çıkıyor.

Oysa, özgürlük kavramından anlamamız gereken nedir? Neye, kime ve hangi referansa göre özgürlük? Gibi soruların cevabı büyük önem arz etmektedir.

Batı dünyası, yerine göre Amerika'nın Irak'ta yaptıkları insanlık dışı zulmü “özgürleştirme” olarak ifade eder, yerine göre kendi bir vatandaşının kendi siyasetçinin üzerine yumurta fırlatmasını “özgürlük”  olarak ifade eder, yeri gelince de canı istediği her şeyi yapmayı ve nefsinin peşinden dört nala koşmayı “özgürlük” olarak ifade eder.

Bukalemun dahi bu kadar çok renk değiştirmezken,  bize ne oluyor da, onlardan özgürlük dersi almaya bu kadar hevesliyiz.  

Özgürlük kavramının Türkiye toplumunda vardığı nokta vahamet derecesine ulaşmış, buradan devamla felaket noktasına adım adım ilerlemektedir. 

Bir baba evladına dahi söz geçiremeyip “özgürlük” kalkanıyla karşılaşır.

Bir öğretmen öğrencisine nasihat edemez ve “özgürlük” kalkanıyla karşılaşır.

Değerlerimiz, geleneklerimiz, kutsallarımız, ağzı bozuk ve kalbi kiralanmış karakterlerin ağzından çıkan zehirli oklarla saldırıya uğrayınca karşımıza “özgürlük” kavramı çıkar.  

16-17 yaşındaki bir genç kız zengin bir şarkıcı veya sözüm ona ünlü iş adamıyla düşüp kalktığında medyada bunun adı özgürlük olur ve “kaçamak, seviyeli birliktelik” gibi kaçkın ve seviyesiz kavramlarla ifade edilerek toplum nazarında meşrulaştırılır. Diğer yandan aynı yaşlardaki bir genç kız evlenince aynı zihniyet nazarında bunun adı sapıklık, gericilik gibi kavramlarla ifade edilir.    

Modernizm girdabındaki bu zamanda “özgürlük” kavramı, bu toplumun özellikle aile yapısını, sosyolojik ve düşünsel yapısını, tarihsel kültürel birikimini yerle yeksan etmekte, gelecek adına daha trajik ve dramatik tablolara zemin hazırlamaktadır. 

Heva ve heveslerinin peşinden sürüklenmenin adı özgürlük değil, postmodern köleliktir.

Benlik duygusunun arka planında, benliğine esir olmuş bir anlayış yatar. “Kimse bana karışamaz, ben yaparım, ben bilirim” şeklindeki söylemler, esasen seküler anlayışın karıştığı, o anlayışın yap dediğini yapan, bil dediğini bilen, gör dediğini gören bir eziklik psikolojisinin mevcut çevreye karşı geliştirdiği bilinçaltı savunma mekanizmalarını ifade etmekte.

Oysa gerçek özgürlük, hakikate köle olmaktır. Kişi benliğinden, hırsından, heva ve heveslerin aklı ve vicdanı devre dışı bırakan hayvani dayatmalarından kurtulduğu ölçüde özgürdür.

Yanlışa teslimiyet kölelik, doğruya teslimiyet özgürlüktür. 

En özgür toplum bir ayağı tarihi köklerinde, bir ayağı istikbalde, aklı tefekkür ve irfanda, kalbi sevgi ve muhabbette olan bir toplumdur.

Postmodern bir kölelik vadeden modernizmin taarruzlarına yüz çevirerek, gerçek bir özgürlük vadeden hakikate yönünü çevirerek özgür bir toplum ve birey profili inşa edilebilir.

Bu ise yeni bir ruhla, yeniden ihya ve inşa çalışmalarıyla mümkün olabilir.

Egoların tahakkümüne hükmeden, bencillik duygusuna hükmeden, modernizmin göze ve kulağa hoş gelen zehirli oklarına karşı sevgi, empati, bilgi, gayret, merhamet ve fedakarlık kalkanını kullanabilen kişi özgür kişidir.

Denizin dalgaları arasında yüzen ve ağzı sıkıca kapatılmış bir kapsülün içerisinde dışarıda olup biten habersiz kendisine küçük bir dünya kurup burada zaman geçiren bir kişi düşünün. İradesi yok, dünyada olup bitenden habersiz, nereye, ne zaman, nasıl gideceğini kendisi tayin edemez. Dünyayı sadece o kapsülde kendisine kurduğu küçük sahte dünyadan ibaret zanneder. Orada istediği gibi hareket etmeyi özgürlük zanneder. İşte modernizmin bize vadettiği özgürlük anlayışı bunun gibidir.    

Diğer yandan da, denizde kendi inşa ettiği gemiyle yüzen, dilediği zaman dilediği yere doğru yelkenleri açabilen, dünyayı, etrafı, ufku görebilen bir insan düşünün.

Hangisinin durumunda olmak isteriz? Özgürlük Hangisi?

Tercih bizim…

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Misafir Kullanıcı (@Misafir_49952)
16 Eylül 2019 Pazartesi 01:43
Savaş abi biz o gemileri sürekli önümüze girdaplar tsunamiler getirenler yüzünden yaktık, kapsülümüzde sahte özgürlüğü bile tercih etmişken sallıyorlar kapsülü varsın denizler okyanuslar onların olsun artık, biz kapsülün kırılmasını karaya vurulmayı bekliyoruz belki orada gerçek özgürlük vardır
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın