Dedikodu Kazanırsa, Toplum Kaybeder
Birkaç gün önce Bingöl Basın Konseyi'ni ziyaretinde bir dizi açıklamalarda bulunan Genç Belediye Başkanı Kemal Tartar'ın kamuoyuna yansıyan sözlerini basından okuduk. Bu, sadece bir yerel değerlendirme değil; ülke genelinde sıkça karşılaşılan bir siyasal ve toplumsal hastalığın teşhisiydi. Toparlayacak olursak, şöyle diyordu:
Bu tespit, sadece bir serzeniş değil; siyasetin içine sirayet eden, dedikodu ve iftira üzerinden yürütülen kirli rekabetin teşhisidir. Çıta yükseldikçe küçülenler, kendi varlıklarını korumak için siyaseti kirletiyor. Kemal Bey'in hizmetleri muhakkak ki tartışmaya açıktır. İyisi, kötüsü, eksiği, fazlası, takdir kamuoyunundur. Bu kısmı bir kenarda tutarak, aktarılan o düşünceler üzerinden siyaseti yerelden bakış açısıyla genel bir değerlendirmeye alacak olursak; Siyasetin rekabet barındırdığı doğrudur. Ancak bu rekabetin hizmet ve vizyon üzerinden değil de dedikodu, fitne ve iftira üzerinden yürütülmesi, siyaset kurumunu yozlaştırdığı kadar, toplumun güvenini de aşındırıyor. Bugün pek çok yerde kahvehane köşelerinde ya da sosyal medya mecralarında dolaşan asılsız iddialar halkın zihnini bulandırmakta, hizmet üretmeye çalışan yöneticilerin emeğini gölgelemektedir. Çünkü çıtayı yükseltenler, vizyonsuz yapılar için tehdittir. Onların olduğu yerde dedikodular tutunamaz, söylentiler etkisizleşir. Her hizmetin eksikleri, yanlışları olabilir. Bunları dile getirmek en doğal haktır. Fakat eleştiriyi doğru bir dille, yapıcı bir üslupla yapmak ayrı; eksiklikleri intikam aracına dönüştürmek ya da başka bir siyasal ideolojiye ya da siyasetçiye alan açma fırsatına çevirmek apayrıdır. İlki siyasal ahlakı güçlendirir, ikincisi ise siyaseti çürütür. O yüzden saldırı; projelere değil, kişiliğe yönelir. Eleştiri; hizmetin niteliğine değil, geçmişin çarpıtılmasına odaklanır. Ve amaç nettir: Vizyonu olanı vizyonsuzlukla boğmak. Bu noktada şu temel soruları sormadan sağlıklı bir değerlendirme yapılamaz:
Siyaset, bu sorulara verilen cevaplarla şekillenir. Ve eğer toplum bu cevaplara samimi biçimde kulak vermezse, sadece siyasetçi değil, toplumun kendisi de yıpranır. Bugün artık toplumun pasif değil, aktif bir rol üstlenmesi gerekiyor. İftirayı alkışlayan değil, sorgulayan bir duruş… Dedikoduyla değil, hizmetle meşruiyet arayan yöneticileri ödüllendiren bir irade… Gerçekle kurguyu ayırt eden bir bilinç…
Oysa toplumun her bireyi şu basit ama etkili refleksi gösterebilir:
Bu soruların cevabını aramak, siyasal ahlakı korumak kadar, kamu düzenini de korumaktır. Bugün vizyonlu, dürüst ve halk odaklı siyaset anlayışına her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Ve bu anlayış, sadece içeriden değil; dışarıdan da desteklenmelidir. Çünkü çıta yükseldiğinde sadece kötü yönetim değil, yıllardır siyaset üzerinden nemalanan dedikodu koalisyonları da alan kaybeder. Toplum olarak susarsak, dedikodu kazanır. Sahip çıkarsak, hizmet gelişir. Unutmayalım: “İftira ile gelen, güvenle yönetemez. Dedikodu ile yükselen, itibarı taşıyamaz.”
YORUM YAZIN ![]()
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ
|