KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
19 Nisan 2024 Cuma
24 °C Bulutlu ve güneşli
Savaş Sekin
savassekin@gmail.com

Rahatlıktan rahatsız olmak

28 OCAK 2016 PERŞEMBE 22:09
2
10792
1
AA aa

Dünyada rahat etmek arzusu, insan fıtratında var olan kodların başında yer almakla beraber, bu zamanın toplumsal anlayışı içinde adeta hayatın yegâne hedefi haline gelmiş durumda.

Verilen uğraşlar ve katlanılan sıkıntılar, ya olmayan bir şeye sahip olma, ya da sahip olunan bir şeyin daha iyisine sahip olma hedefini taşıyor.

Teknolojik gelişmeler, ekonomik ilerlemeler, tüketim çılgınlığı gibi hususlar, insanları kendinden geçmiş bir dünya avcısı, daha doğrusu dünyanın avı haline getirmiş.

Kalp yerine bedene, mana yerine maddeye itibar etmek, çağın ve modernliğin bir gereği gibi algılanmakta. Nasreddin Hoca'nın “ye kürküm ye” hikâyesi hiçbir dönemde bu kadar yoğun bir şekilde vücut bulmamıştı.

“Nasıl bir insan olmalıyım” kaygısının bir kenara itilerek “nasıl daha alımlı görünmeliyim” kaygısının zirve yaptığı bir zamanda ilim yetim, edep öksüz kalmıştır.

İrfan dünyamızda büyük bir yer edinmiş bir arif kişi olan Muhammed Bahauddin Buhari mealen der ki; “Kendi dışını bezeyip süsleme. Dışın mamurluğu için haraplığından gelir. Dışı süslemek, ruhun iflas işaretidir.” Bu durumu, buğday dolu başağının olgunlaşınca başının öne eğilmesi ile boş iken başının dik olması arasındaki farka da benzetmek mümkün.

Tenkit ettiğimiz ruh halinin birçok konuda asli ve tali uzantıları da var. Mesela; ekonomik durumu iyi bir seviyeye ulaşanların önemli bir kısmında bencillik, kibirlenme, kişilik zaafları gibi birçok davranış bozukluğu zuhur ediyor. Varlıklı olmayı ve doğru ve örnek bir kişiliği bir arada barındırabilme problemi ciddi bir boyutta.

Yapılan sayısız iyiliğin ufak bir hataya kurban edilebildiği, insanların küçük menfaatler uğruna aymazca yok sayılabildiği, ilişki ve davranışların oluşumunda riyanın ön planda olduğu bir ortam, bize bela olarak yeter. Susmanın pısırıklık, saldırmanın hakkını arama, fedakârlığın enayilik olarak kabul edildiği bir yer, ancak yerin dibi olabilir.

Hiç şüphemiz olmasın ki; bu sakat ruh halinin topluma verdiği zarar, koyun sürüsüne dalan bir kurt sürüsünün, sürüye verdiği zarardan daha büyüktür.

Hâsıl-ı kelam; bu hastalıklı ruh halinin temelinde edepten ve ilimden mahrum olma ve rahat ve safahat içerisinde yaşama arzusunun esiri olmak vardır. İnsanın nefsine güzel ve çekici gelen fiziki ve ekonomik şartlar ilim ve edep kavramları ile bir arada bulunmayınca ortaya bir cinnet durumu çıkıyor.

Birileri diyebilir ki; ülke gündeminin bu kadar yoğun olduğu, çatışma ve ölümlerin yaşandığı, bu kadar zor bir dönemden geçtiğimiz bir zamanda bu konuya değinmenin zamanı mıdır? Biz de deriz ki; evet, tam da bunun zamanıdır. Çünkü yaşadığımız buhranların temel sebebi irfandan, hikmetten, edepten uzaklaşarak benlik eksenli bir kimlikle dünyayı ve rahatı hedef edinmemizdir.

Bu ruh hali, bugün yaşanılan sıkıntılı günlerin en temel sebeplerindendir. Bir toplum ekonomik olarak zayıf olabilir, çatışmalar içerisinde olabilir, ezilebilir, yaralar sarsıcı yaralar alabilir. Bu tarz zorluklar çözümü olmayan şeyler değil. Zira o toplum manevi ve ahlaki

olarak sağlam temeller üzerinde ise, içindeki diriliş ruhu ile yeniden ayağa kalkma potansiyelini içerisinde barındırır. Ancak toplumun ruhu kaybolmuş, maneviyatı ölmüş, dünya ve nefs bataklığına saplanmış ise, o toplumu yok etmek için tanka, topa, silaha gerek yoktur. Zira o toplum, yeniden var olma potansiyelini ve nihayetinde kendi kendisini zaten yok etmiştir.

Bugün yaşanılan zor günler geçer. Alınan maddi yaralar bir şekilde sarılır ve iyileşir. Ancak ruhumuzu, inancımızı, irfanımızı yitirirsek, yeryüzünde bir taş parçası olmak bizim için daha büyük bir şeref olur.

Şunu bilmemiz gerekir ki; bu medeniyet tarihinin hiçbir döneminde bu kadar çok yönlü, kompleks ve sarsıcı bir taarruza maruz kalmamıştır. Bunun en büyük sebebi de bu medeniyetin, tarihinin hiçbir döneminde bu kadar ilim ve irfan yoksunu, bu kadar güçsüz ve aciz durumda kalmayışıdır.

Bu medeniyetin yeni bir ruhla ayağa kalkabilmesi çok yönlü ve etkin bir manevi kalkınma ile mümkündür. İlmiyle, irfanıyla, ahlakıyla hakikat ipine şuurla ve aşkla sımsıkı sarılacak bir nesil gelmek zorundadır.

Geniş çaplı bir ihya hareketi için kaybedecek zamanımız yok. Bireyler kendilerine düşeni, kurum ve kuruluşlar kendilerine düşeni, devlet de kendine düşeni yapmak durumunda.

Bu kadar rahat etme sevdalısı olma lüksümüz yok. Bu rahatlıktan artık rahatsız olmak zorundayız.

Medeniyetimizin bugünkü çağının vebası bu manevi hastalıktır. Bu hastalığa şifa bulmaktan başka çaremiz yoktur. 

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
İrfan YILMAZ (@Misafir_19465)
19 Şubat 2016 Cuma 12:46
Doğrudan doğruya Kuran'dan alarak ilhamı, Asrın idrakine sunmalıyız islamı ( Mehmet Akif Ersoy)
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın