İnsan Hakları Derneği (İHD) Bingöl Şubesi, ‘1 Eylül Dünya Barış Günü' dolayısıyla saat kulesi önünde yazılı basın açıklaması yaptı.
BDP, Eğitim-Sen ve Meyader'in de destek verdiği basın açıklamasını okuyan İHD Bingöl Şube Başkanı Mehmet Can İnce: “Coşkuyla kutlanması gereken 1 Eylül Dünya Barış Günü'nü, yine buruk bir acı ve endişe içerisinde kutluyoruz. Aradan geçen bunca yıla karşın ne dünyada, ne de ülkemizde kalıcı ve adalete dayanan bir barış sağlanamamıştır” dedi.
Konuşmasında 1994 yılında yayınlanan barış çağrısından örnekler veren İnce: “1994 yılında Yaşar Kemal'in başkanlık ettiği Demokrasi Kurultayı'nın ardından oluşan ‘Barış İnisiyatifi'nin yayınladığı “Barışa Çağrı” mektubunda şu sözlere yer vermiştir: “Ölüm haberlerini kanıksadık. Savaşı tartışmaksızın, krizi tartışmakta ustalaştık. Toplumumuz görmeden bakmayı, duymadan dinlemeyi, söylemeden konuşmayı öğrendi. Barış bilinci, barış özlemi, barış çabası toplumumuzda hiçbir dönemde bugünkü kadar umursamazlıkla bastırılmamıştı. Bu durum böyle devam edecek mi? Etmemeli diyoruz, etmemeli dediğinizi biliyoruz. Suskunluğun utancından kurtulmak, artık barış için sesimizi yükseltmek gerek.” 1994 yılı şiddetin en yoğun yaşandığı, binlerce köyün boşaltıldığı bir yıl. 1994 yılındaki zihniyetin 2012'de de devam ettiğini görmek bizi derinden üzüyor. Ama o gün, o zor koşullarda vicdanlı davranıp, canı pahasına barış isteyen insanlar olduğu gibi, bugün de barışı isteyen insanlar vardır ve hep olacaklardır. Son birkaç aydır, şiddet yeniden tırmanmakta. Hemen hemen her gün bölgeden ölüm haberleri gelmekte. Hala 1990'ların başındaki durumu yaşamaktayız. Hala aynı dilin kullanılması, aynı tekçi, güvenlikçi zihniyetin ön planda tutulması, yaşanan şiddet ortamının ana gerekçeleridir. Hem iç politika da, hem dış politikada saldırgan bir dil kullanan devletin, şu an kullandığı mevcut üsluptan ve politikalardan vazgeçmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Emperyal zihniyetin yeni hedefinin Suriye olduğunu belirten İnce, “Daha önce Ortadoğu'da milyonlarca insanın ölümüne sebep olan bu zihniyetin hala Ortadoğu'da at koşturuyor olması karanlık bir tablodur. BM'nin 5 daimi üyesi olan ülkeler, aynı zamanda dünyadaki en büyük 5 silah üreticisidir. Ve dünyaya barışın gelmemesi ve barışın kurumsallaşmamasının en büyük sebebi bu beş ülkenin emperyalist politikalarıdır” dedi.
Savaşların, doğurduğu sonuçlar itibarıyla yangına benzetilebileceğini ifade eden İnce: “Küçük bir kıvılcımla tutuşup harlanan daha sonra da 30 yılı aşkın süreden beri söneceği yerde gittikçe büyüyen bir yangın, bununla paralel giden bir savaş. Bu savaşın tetiklediği bu büyük yangından sıçrayan parçalar yoksul Kürt ve Anadolu'nun yoksul ailelerine düşüyor. Ve ateş düştüğü yeri yakıyor. Gözaltında Kayıplar Haftasında kayıp anası Fatma Morsümbül'ün sarf ettiği şu sözleri savaş mağduru insanlara yaşatılan cehennemin ipuçlarını veriyordu: “Zebaniler kapımıza dayanmadan önce küçük dünyamızda çok mutlu bir hayatımız, cennetteki hayatla kıyaslayacağımız hayatımız o günden sonra cehenneme döndü.” Savaşın faturası sadece yaşamlarını yitirenlerle sınırlı değil. Yine her yıl on binlerce insan sakat kalıyor, milyonlarca insan yerini, yurdunu, köyünü terk etmek ve mülteci konumuna düşmek zorunda kalıyor. Kadın ve çocuklar tecavüze uğruyor. Dünya halklarına açlık ve sefalet dayatılıyor. Dünya kaynaklarının sömürülmesini amaçlayan politikalar, demokrasi ve insan hakları söylemine dayanılarak uygulamaya konulmaya çalışılıyor. Uyuşmazlıklara adaletli ve barışçıl çözümler aramak yerine baskı, şiddet ve yok etmede ısrar ediliyor. Tüm dünyaya silahlı güce ve sömürüye dayalı bir sistem dayatılıyor. Ülkemizdeki çatışma ortamı ile ilgili kaygılarımız her geçen gün artmaktadır. Sorunların barışçıl yöntemlerle ve adaletli bir şekilde çözümü yerine; sadece imha ve yok etmeye dayalı politikaların bu ülkeye yarar getirmediğini ve kalıcı adil bir barış ortamını sağlamadığını görmenin zamanı gelmiştir. İnsan yaşamını sadece sayılara indirgeyen ve bu ülkeye felaket ve acı getirmekten başka hiçbir şeye yaramayan baskı ve şiddet politikalarından vazgeçilmelidir. 50 bin insanımızın yaşamını yitirmesine yol açan 30 yıllık çatışma döneminin yarattığı tahribatlardan ders çıkarılması gerekir. İnsan Hakları ve Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir ülkenin yaratılabilmesi için saldırı ve şiddete son verilmelidir. Devletten operasyonların durdurulmasını, adalete ve eşitliğe dayalı toplumsal kalıcı bir barışın sağlanması yönünde adımlar atılmasını istiyoruz. Ülkedeki tüm farklı kimlik ve kültürlere saygı temelinde, göstermelik olmayan düzenlemeler yapılmalı, bürokrasi yeniden yapılandırılmalıdır. İnsan Hakları Derneği olarak hiçbir ayrım yapmadan şiddet ve saldırının her türlüsüne karşı olduğumuzu bir kez daha yineliyoruz. 1 Eylül Türkiye'de yeni bir barış sürecinin başlangıcı olmalıdır.”