KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
12 Aralık 2024 Perşembe
°C
Ayşe Gökdemir
Belirtilmemiş

Afiyet Kaçıran

06 MAYIS 2020 ÇARŞAMBA 16:12
33
29062
11
AA aa

Başlangıcı olan her şeyin bir sonu vardır. Hayatı bu varlık kaidesiyle sürdürürüz. İnsana doğasındaki yaşam güdüsünün yanı sıra bir bitişin hüznü eşlik eder. Bitişe, büyük adıyla ölüm deriz. Bu kavram son zamanlarda bir hayaletmişçesine dolaşıyor aramızda. Her akşam yayımlanan sayısal verilerle ağzımızın tadı kaçıyor. Tüm hayatımızı kuşatması gereken ölümü böyle bir süreçte ensemizde hissedince büyük bir paniğe kapılıyoruz.

Evet, tüm modernliğimizin üzerine bir salgın çöktü. Korku salındı tüm insanlığa. Fakat hissettiklerimiz içimize modern yaşamın bir marazı olarak konmuş değil. Aksine modernite ölüm duygusundan arınmamızı ister. Ölümü uygunsuz bir gerçeklik olarak görür. Saf bir dikkatle bakabilirsek eğer, bu çabanın toplum içerisindeki tezahürlerini görmek çok mümkün.  Mesela mezarlıklarımız, gözümüzden uzak tutulmamış mıdır? Şehrin en ücra kenarlarına itilmemiş midir? Kazara arabayla yanından geçerken hatırlamıyor muyuz asıl karargahımızı? Kaçımız durup toprağa serpilmiş ruhlara bir Fatiha okuyor geçerken? İşte bu hakikati ıskalıyor olmamız modern çağın ölümü gözlerden saklıyor olmasındandır. Ya da duyardık, eskilerin kefen parası tabiri vardı. Kanaatle biriktirilir, itina ile saklanırdı. Sonra bir kefen alınır ve evin en mahrem köşesinde çıkarılacağı günü beklerdi. Kişi kefeniyle aynı evde yaşardı. Nasıl bir ölümü hatırlamaktır bu diye düşünmeye değmez mi?

Ama bizler (pandemi sürecini dışarda tutarsak); çoğunlukla son nefeslerin hastane odalarında,  doktor ve hemşireler eşliğinde verildiğine şahidiz. Kişi dünyadan koparken sevdiklerini görmekten mahrum bir şekilde o kutlu yolculuğa acıklı bir yalnızlıkla göçer olmuş. Sekerat-ı Mevt anında ağza sürülen iman kurtarıcı ıslak pamukta yok. Ölüm tıbbi bir olay halini almış teknik bir sonuç artık.

İnancımızda ölüme giden süreç hem kişinin kendisi hem de çevresi için bir anlam üretme aracıdır. Manevi bir hal oluşturur. Çünkü ölüm aynı zamanda bir hatırlatma biçimi, en büyük terbiye edici güçtür. “Bütün zevkleri kökünden yok eden ölümü çokça hatırlayınız” diye buyrulduğu üzere içinde bulunduğumuz konforu sarsıp bize haddimizi bildirir.  Hırsı, gereksiz tamahı, yalanı, riyayı ve buna benzer kalbe bela olmuş tüm kötü hasletleri tepe taklak eder. Ve dünyaya merhametin, kanaatin, yardımseverliğin, kıymetle sevmek duygusunun penceresinden bakmamızı sağlar.

Şimdi psikolojilerin hassaslaştığı bu dönemde bunca ölüm cümlesini okumak pek iç açıcı olmasa gerek. Gayem ruhunuzu darlamak değildir elbet. Yeni dünya düzeninin, yeni başlangıçların, yaşam şekillerinin falan da filan da bir çok gelecek öngörüsünün olduğu senaryoları dinliyor, izliyoruz. Sürekli dünyanın değişeceğinden bahsedilince de dönüp eskiye bakma ihtiyacımız zuhur ediyor.

Geçmişe baktığımızda toplumların kırılma anları hep yeni paradigmalar doğurmuş. Ardından bu paradigmalar çözülerek birer birer iflas etmişlerdir. Dolayısıyla bu kez yakında uyanacağımız “yeni dünyanın” sahiden umut verici olması için yaradılışımızdaki en büyük hakikat ile hemhal olmalıyız. İşte bu noktada ölüm hissiyatı yeryüzündeki insana hayat verecektir.

Ölüm nasıl olur da hayat verir? sorusuna ehilleri tarafından sempozyumlar yapılacak enginlikte cevaplar verilebilir. Fakat kulaklara kar suyu kaçırmak niyetiyle yazdıklarımı birkaç cümleyle toparlamam gerekirse;

Öncelikle bir adalet duygusu sağlayacak.  3-5 arşın bezle 2 metrelik bir çukura talip olduğumuz gerçeğiyle çok çok sahip olmak isteğinden bizi alıkoyacaktır. Ölçülü bir yaşam ile de mutlu olunabileceğini, kanaat etmeyi hatırlatacaktır. Fazlalığın biriktirilmesindense ihtiyaç duyana verilmesi suretiyle paylaşımı arttıracaktır.  İnsanın başına bela olmuş bencilliği hizaya getirince diğer tüm güzel değerler ruhlarda daha rahat filizlenebilecektir.

Hülasa “Rab bana, hep bana” diyen biri,   “Bir sana, bir bana” dedikten sonra oluşacaktır yeni ve de  güzel bir dünya.

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Misafir Kullanıcı (@Misafir_59895)
01 Temmuz 2020 Çarşamba 11:32
Aysel hanım, deprem Elazığ 'da oldumu şakır şakır köşende yazıyorsun. Bingöl' de deprem oldu malesef hissedemez oldunuz. Bu Elazığ sevdanızla Bingöl umursamamanızı açıklayabilecekmisiniz?
EDİTÖR NOTU: Cinsiyet ayrımcılığınızı bir köşeye bırakıp buyrunuz diğer köşe yazarlarına yükleniniz öyleyse; çünkü onlarda bununla ilgili herhangi bir köşe yazısı yazmadılar. Bu kişisel probleminizi çözmeniz dileğiyle...
Misafir Kullanıcı (@Misafir_58417)
12 Mayıs 2020 Salı 13:13
Ayşe Hanım sizin dini ilimlerde ihtisas kazanmanız lazım sonra da dini terminolojiyi iyi kullanabilme eğitimleri almalısınız bence
Misafir Kullanıcı (@Misafir_58692)
23 Mayıs 2020 Cumartesi 01:38
@Misafir Kullanıcı Sende sırf yaranmak icin y.l.k.l.k yapma
Misafir Kullanıcı (@Misafir_58457)
13 Mayıs 2020 Çarşamba 12:33
@Misafir Kullanıcı Bayana helal olsun sırf eleştirmek için eleştirmeyin takdir edin. önce köşe yazısı nasıl yazılır öğrenin. terminoloji istiyorsanız köşe yasısı değil gidin makale okuyun.
Misafir Kullanıcı (@Misafir_58297)
07 Mayıs 2020 Perşembe 23:38
Allah bize ve şu satırların yazarına SAMİMİ bir şekilde ibret almayı nasip eylesin...İnşallah sizin yazdıklarınız edebi yazıdan,bizlerin söylediği edebiyattan öteye geçip SAMİMİ tavra dönüşür..Çağın hastalığı bu maalesef yada biz müslümanların imtihanı diyelim..Yapmadığını söyleyen yığınlara dönüştük..Konuştuğumuz kal den hale dönüşmüyor maalesef..Umarım bu günler geçtikten sonra gerçekten ibret almış oluruz ve bu yazınızda satırlarda değilde sadırlarda yer edinmiş olur
Misafir Kullanıcı (@Misafir_58294)
07 Mayıs 2020 Perşembe 19:38
Bu tür yazıları 2 ye ayırmak mümkün. Korona öncesi ve korona sonrası.
Misafir Kullanıcı (@Misafir_58290)
07 Mayıs 2020 Perşembe 03:55
Koronayıda dini emellerine melhem yaptınya!! Pes dogrusu bu kadarda manipülatif olacagını beklemiyordum. Salgın insana musallat olmadan önce dinini imanını sorgulamaz,ne kadar müslüman,hıristiyan, budist yada ateist, deist,resist olduguna bakmaz. Bırakın sizde artık her olaya islami manipülasyon çekmeyi...lütfen...
Misafir Kullanıcı (@Misafir_60367)
20 Temmuz 2020 Pazartesi 16:04
@Misafir Kullanıcı Sadece eleştirmek için yazdığın o kadar belli ki... Eminim yazıyı okumamışsın bile. Daha da kötüsü belki okudun ama anlamadın...
Misafir Kullanıcı (@Misafir_58289)
07 Mayıs 2020 Perşembe 02:38
Helall, Alazoğlu ...
Misafir Kullanıcı (@Misafir_58288)
07 Mayıs 2020 Perşembe 01:38
zygmunt bauman 'mezarlıkların şehrin dışında itilmesi' yanılmıyorsam agamben klinik ölümü yani ölümün bireysel karşılanmasında hastanelerin rolü.. evet tüm bunlar ismet özelin üç frenk havası şiirinde vucüt bulur.. yazınız çok önemli ama modern insan ismet beyin dediği gibi ölümü çoktan öldürdü.. şehirde ölüm yoktur.. şiirin bir satırında akşam gezmesine çıkan emekliler bile seni yakasından sirkeledi der şair.. emeğinize sağlık
Misafir Kullanıcı (@Misafir_58280)
06 Mayıs 2020 Çarşamba 18:26
Ayse hanim iki ay evvel Korona yi ciddiye almayan ve kucumseye yazinizi hatirlatirim. Lutfen bilmediginiz konulara dalmayin
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın