'Gör Beni' Ekonomisinde Mağlubuzİletişim, insanoğlunun yaşam becerisini tamamlayan en önemli dinamiği oluşturmaktadır. Tarihsel akış içerisinde insanlar, farklı iletişim vasıtaları ile ihtiyaçlarını karşılamıştır. Günümüze geldiğimizde, dijitalleşmeyle birlikte iletişimin yeni bir boyutuyla tanışmış bulunmaktayız. Özellikle sosyal ağların kullanımı ile birlikte yepyeni bir sosyallik biçimi zuhur etmiştir. Bu noktada, dijitalleşen dünyanın tesis ettiği “sanal sosyallik” biçimini, dönüştürdüğü ilişki formasyonunu ele almak son derece önemlidir. İlk etapta; sanayileşme ile birlikte yalnızlaşan bireylerin iletişim kurma ihtiyacına cevaben ortaya çıkan sosyal ağlar, bir sağaltım işlevi görüyordu. Yoğun çalışma şartlarından dolayı kamusal alandan kopan bireyler için sosyal ağlar, bir aradalığı sağlayan kent meydanlarıydı. İnsan doğasını esas aldığımızda ise sosyal ağların, bireyin iyileşme refleksi ve kendini onarma isteğinden ötürü oluştuğunu söylemek mümkün. Çünkü insan, hikayesini ona tanıklık eden gözlere borçludur. Her insan; bir başkası, bir öteki tarafından görülme ve onaylanma ihtiyacı hisseder. Bizler, kendimizi ve dünyayı ötekinin gözünde anlamlandırırız. Bir çift gözde kurulur ya da yok oluruz. Ötekinin kalbinde tüneyecek bir yerin peşindeyiz hepimiz. Dolayısıyla sosyal medya, ötekinin bakışını kaybetme endişesine karşın insana verilmiş bir çift gözdür. Bireyselleşmeden “ben”leşmeye doğru evrilen toplumsal yapı içerisinde, tanıklık talebine yanıt arayan insanların can yeleğidir. Peki nasıl oldu da sosyal ağların kullanımı bir patolojiye işaret eder oldu? Haydi, dikkatimizin yerini değiştirelim biraz. Sürekli bireyler üzerinden tartışılan sosyal medya alışkanlığını, birey dışılaştıralım. Toplumsal yaşamın en kılcal damarlarına kadar sirayet etmiş ekonomik sistemin; insanı nasıl çıplaklaştırdığını, bu çıplaklığından ötürü de utanmaz yaftasıyla suçladığını konuşalım. Şeffaflık toplumunun bireyi, dijital mahallenin birer sakini olduğumuz gerçeğiyle yüzleşelim. Günümüzde neoliberal ekonomik sistemin üst aklı, insanın en güçlü zaafı olan görülme ve beğenilme isteğini sömürmektedir. İnsanın yalnızlığını iyileştirme girişimi olarak ortaya çıkan sosyal ağlar, yalnızlığı katmerleştirerek patoloji üretir olmuştur. Masum bir dışa vurum olarak gördüğümüz bu ağlar, bir sömürü aracıdır artık. Bu minvalde Byung-Chul Han; günümüze tuttuğu projeksiyonda, dijitalleşmeyi ekonomik bir araca dönüştürerek sermayeye hizmet ettiren yeni iktidar biçimini göstermektedir. Psikopolitika olarak adlandırılan iktidar biçimi; psikoloji bilimine dair derinleşen bilgi havuzu kullanılarak insanın yönlendirilmesi ve toplumun dizayn edilmesine dayanır. Her insan, kişilik yapısındaki narsistik çekirdek gereği başkası tarafından onaylanmak ister. Bu onay isteğine, sosyal ağlarda beğeni ile karşılık verilerek etkileşim oluşturulur. Böylece, enformasyon dolaşımı sağlanarak ekonomik çarkın dişleri sürekli biçimde döner. Sosyal ağlarda “özgürce” inşa edilen benlik sunumları üzerinden bir sermaye akışı gerçekleşir. Kapitalist sistemin ehilleri, insanın görülme zaafını çok iyi kavramıştır. İnsanları birer enformatik veriye indirgemiştir. Özellikle Instagram ve X gibi “özgürleştiren” platformlar; “like- beğendim” butonu üzerinden tek seçim hakkı sunan totaliter bir dünya kurmuştur. Bu dünyada insanlar “dislike-beğenmedim” hakkından yoksundur. Çünkü farklı ya da olumsuz düşünceler, iletişimi sekteye uğratarak enformasyon akışını engellemektedir. Az veri, az etkileşim; az etkileşim ise az sermaye demektir. Dolayısıyla, sosyal ağlardaki enformasyon hızını ve yoğunluğunu engelleyici her faktör ortadan kalkmalıdır. İnsana dair her düşünce olumlu, her yüz pürüzsüz ve her yaşantı apaçık olmalıdır. Bu durum insanların kendilerini teşhir etme, mahremiyetlerini ifşa etme sonucunu doğurmuştur. Artık insan; bütünüyle ışıklar altındadır. Her şey bir sergi değerine sahiptir ve paylaşılmalıdır. Filtreler, kusursuzlaştırılmış profiller, idealleştirilmiş sanal maskeler görünür olabilmenin ön koşuludur. Herkes güzel görünmeli ve her şey sergilenebilir olmalıdır. Sabırlı olma, derinlikli düşünme, acıyı hissetme vb. kıymetler dışlanmalıdır. İnsanlar sevilmemeli, yalnızca beğenilmelidir. Sevmek, sabretmek, muhakeme etmek bir karar ister ve zaman alıcıdır. Bunun yerine dürtüsel davranma, yüzeysel düşünme ve sürekli mutlu olma anlayışı ikame edilmiştir. Ya sonrası; kendisiyle ideal benliği arasındaki uçuruma düşmüş, kendine yabancılaşmış, düştüğü yerde bile bir çift göz arayan yalnızlar güruhu… Hülâsa, insan kurduğu dünyanın hem galibi hem mağlubu. Neden mi? Çünkü her sistem galibini ve mağlubunu yaratır. Bu sistemin “galibi” sermaye sahipleriyken, “mağlupları” bizleriz. Gelin bizler “mağlubu” olduğumuz bu dünyadaki oyunu görelim ve buna kibarca gülelim. Burası dünya diyelim, ötelere dönelim. Bizi gören asıl Galib'e sarılıp, asla yalnız olmadığımızı bilelim.
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ
|