KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
02 Mayıs 2025 Cuma
°C
Remzi Hansu
remzihansu12@hotmail.com

Arşın gölgesinde yedi mutlu insan

15 ARALIK 2014 PAZARTESİ 08:07
0
1426
1
AA aa

İnsan bir yolcudur. Bu yolculuk âlem-i ervahta(ruhlar âleminde)  başlamış olup rahm-ı medar(anne karnı), çocukluk, gençlik, ihtiyarlık, kabir, mahşer, cennet veya cehennem duraklarıyla son bulan bir yolculuktur. Allah, yeryüzünde tüm yarattığı varlıkları yeniden dirilttikten sonra, insanlar da kabirlerinden kalkınca, hepsi de oldukları gibi haşre yani toplanma yerine gidecek­lerdir. Yüce Allah “Sizi, var­lığında şüphe olmayan kıyamet gününde elbette topla­yacaktır.”[1] buyurmaktadır.

Kıyamet gününde insanlar işledikleri ameller bakımından oraya farklı konumlarda gönderileceklerdir. Kimi binitli ola­rak, kimi yaya bir şekilde, kimi yüz üstü sürünerek oraya gelecektir. Böylece üç gurup halinde geleceklerdir.

O bekleme gününde kor­kulanın en başında olacak olan şey, güneşin insanın başı üzerine bir mil mesafeye kadar yaklaşacağıdır. Neredeyse aşırı sıcaklıktan ve hararetten ötürü insanın beyninin fokur fokur kaynatacaktır. İşte mahşer yerinde bekleme alanında uzun bir bekle­yişle birlikte gözler belermiş, dışarı fırlamış olarak hesaplarının sonucunu beklerler.

 Bu müthiş günde, kimsenin kimseye destek olamayacağı, himaye ve iltimasların hiçbir işe yaramayacağı, seslerin kesildiği, canların gelip gırtlaklara dayandığı, başların dönüp bakışların bulandığı o günle ilgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur:

"Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâla, yedi insanı, arşının(rahmetinin) gölgesinde barındıracaktır:

1-Adil devlet başkanı,

2-Rabbına kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,

3-Kalbi mescidlere bağlı müslüman,

4-Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,

5-Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine "Ben Allah'tan korkarım" diye yaklaşmayan yiğit,

6-Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,

7-Tenhada Allah'ı anıp gözyaşı döken kişi."[2]

1-Adil devlet başkanı: Adalet, her şeyi lâyık olduğu yere koymak, doğru hüküm vermek; haksızlıktan ve taraflı davranmaktan sakınmak demektir. Müslümanların yönetimini üstlenmiş devlet başkanı, ili yöneten vali, ilçeyi yöneten kaymakam, kurumu yöneten amir, aileyi yöneten anne-baba vb.gibi sorumluluk sahabi kişilerin tamamının düşünülmesi gerekir.

Adaletin egemen olduğu yerde huzur vardır, güzellik vardır. Bir ailede baba aile fertleri arasında adalet ölçülerine uymaz, aile fertlerinden bazılarına farklı davranırsa, örf ve adet gereği kızını mirastan mahrum bırakırsa, erkek çocuk sırf erkek olduğu için kendisine farklı bir sevgi gösterirse bu ailede huzur olur mu? Bu aile fertlerinin birbirlerine sevgi ve saygıları kalır mı? Babanın çocuklarına bağışta bulunurken eşit davranmaması ve çocuklarından bir kısmını mahrum etmek gayesiyle diğerlerini sevindirmesini Peygamberimiz (sav)'in hoş görmediği ve bu tür haksızlıklara kendisinin şahit tutulmasını istememiştir.

Babanın ailedeki rolü ne ise yöneticinin toplumdaki durumu da aynıdır. Hatta yöneticinin durumu daha önemlidir ki, Peygamberimiz (sav) yöneticiyi örnek vermektedir. Çünkü toplumun birlik ve kardeşliğini korumak ve toplumda meydana gelecek huzursuzluğu önlemek için yöneticinin âdil davranmasına ve haksız davranışlardan uzak durmasına daha çok ihtiyaç vardır. İnsanlar arasında hükmederken, hakemlik yaparken veya herhangi bir olaya şahitlik ederken adalete uymak Kur'an'ın emridir. Zira yüce Allah “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah, her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.”[3] buyurmaktadır. Yine “Ey müminler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adil olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” [4] buyurmaktadır.

İnsan genelde iki şeyin etkisinde kaldığında haksızlık yapar ve adaletsiz davranır. Bu iki şeyden birisi maddî çıkardır. Bir yöneticiye rüşvet verilirse haktan uzaklaşır ve haksız hüküm verir. Rüşvete başvuran kimse hakkı olmayan bir şeyi elde etmek için bu yolu seçer. Rüşveti kabul eden kimse de bu davranışı ile hakkı örtbas eder. Böyle bir gaye için bir şey vermek, almak ve buna aracı olmak günahtır. Çünkü rüşvet, haklıyı haksız, haksızı da haklı yaparak adaletin ortaya çıkmamasına ve haksızlıkların yayılmasına sebep olur. Rüşvet, kişiler için olduğu kadar toplumlar için de çok kötü sonuçlar doğurur. Rüşvetin yaygın olduğu yerde emniyet ve güven olmaz. Sosyal düzen bozulur. Parası olan işini yapar, parası olmayan haklı da olsa işini yapamaz. Toplumda şikâyet ve rahatsızlıklar had safhaya ulaşır. İşte rüşvet almayı ve rüşvetle iş görmeyi adet edinen kimse, adaletten ayrılır ve haksızlık yapmış olur. İkincisi, kişinin veya kişilerin duygusal davranmalarıdır. Hakkında hüküm vereceği veya şahitlik yapacağı kimse akrabası, yakını ve tanıdığı veya aynı düşünceyi paylaştığı kimse ise duygusal davranarak hakkın ortaya çıkmasına engel olur. Mealini sunduğumuz Ayet-i kerimede bu husus hatırlatılmış ve böyle bir durumda bile adaletten ayrılmamamız emredilmiştir. Kur'an, bir başka ayette de şöyle buyurur:“Ey müminler! Adaleti titizlikle ayakta tutun, kendiniz, ana babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden ) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten ayrılmayın, (şahitliği) eğer bükerseniz yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”[5]  Buyurmaktadır.

Ayet-i Kerime, hakkında şahitlik edeceğimiz kimseler, hayatımızın sebebi olan anne ve babalarımız dahi olsalar doğruyu söylemekten ve adaletten ayrılmamamızı emretmektedir. “Adalet mülkün temelidir” sözü ne kadar anlamlıdır. Adalet kâinatın düzenidir. Ahlâki bir fazilettir.

2-Allah'a kulluk içinde serpilip büyüyen genç: Bir gencin Allah'a ibadetle büyümesi demek, erginlik çağına geldiği andan itibaren Allah'a karşı yükümlü olduğu ibadetleri aksatmadan yapan; kendisine, ailesine, içinde yaşadığı topluma ve hatta insanlığa yararlı olacak işlerle meşgul olan genç demektir.

3-Kalbi mescidlere sevgi ile bağlı Müslüman: Camiler, Allah'a ibadet edilen yerlerdir, ruhun huzura erdiği mekânlardır. Buralarda sadece Allah'a ibadet edilir. Kalbi camilere bağlı demek, beş vakit namazını camilerde cemaatle kılan demektir.

4-Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları ve ayrılmaları Allah için olan iki insan: Allah rızası için birbirlerini seven, başka hiçbir maksat taşımayan, bir araya gelmeleri Allah için, şayet ayrılacaklarsa ayrılıkları yine Allah için olan yani bir arada iken de ayrı iken de Allah için duydukları sevgiyi muhafaza eden iki insan, sanki bir anlamda yekdiğerini Allah'ın emirlerine muhalefetten korumaktadır. Zira mü'min mü'minin aynasıdır. Onların birbirlerini Allah için sevmeleri ve dostluklarını bu çizgide birbirlerine yardımcı olarak geçirmeleri, ahirette her ikisinin birden ilahî koruma altına alınmaları ile ödüllendirilecektir.

5-Güzel ve mevki sahibi bir kadının gayr-i meşru davetine "Ben Allah'tan korkarım" diye yaklaşmayan yiğit: Böyle bir teklif Kur'an da Yusuf ile zeliha olayında olduğu gibi böylesine bir davete içinden veya açıkça "Ben Allah'ın emrine muhalefet etmekten, veya O'nun azabından ve gazabından korkarım" diyerek yaklaşmayan, nefsini koruyan kişi gerçekten büyük bir yiğitlik göstermiştir. "Allah'tan korkan kurtulmuştur" müjdesi gereği onun da ödülü ahiretteki sıkıntılardan kurtulmaktır. Bu husus, her türlü gayr-i meşru kadın-erkek ilişkilerinin kitle iletişim ve haberleşme vasıtalarıyla   yaygınlaştırılmaya çalışıldığı günümüzde çok daha büyük önem arzetmektedir. Erkeğin teklifi sonucu kadının bu teklifi reddetmesi de bu mükafatı bayana kazandırır.

7- Tenha Yerde Allah'ı Anarak Gözleri Yaşarmak: Tenhada Allah'ı anıp gözyaşı döken kişi, insanlardan ve gözlerden uzak, kimsenin bulunmadığı ortamlarda Allah'ı anarak gözlerinden sevgi yaşları dökülen kimse, çoğu insanın başaramadığı bir kulluk çizgisini yakalamış demektir. Onun bu samimi ve gizli kulluğunun karşılığı da mahşer yerinde ilahî koruma altına alınmak suretiyle, herkesin gözü önünde ödüllendirilmesidir.

Sonuç olarak Ayet-i kerimelerde Allah Teâlâ'nın, insanın yaptıklarını değil, gönüllerinde sakladıklarını ve tasarladıklarını da bildiği ifade edilmektedir. Böyle bir inanca sahip olan kimse nerede olursa olsun, bir şey yaparken kendisini Allah Teâlâ'nın gördüğünü ve bunlardan bir gün kendisini sorgulayacağını düşünerek sözlerinde ölçülü ve işlerinde dikkatli olur.

Merhum Şair M. Akif ERSOY ne güzel söylemiş:

“Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır, Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır. Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havf-ı Yezdan'ın  Ne irfanın kalır tesiri katiyyen ne vicdanın.”



[1]  Enam, 6/12

[2]  Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikak 24, Hudüd 19; Müslim, Zekat 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesaî, Kudat 2

[3]  Nisa,4/58

[4]  Maide,5/8

[5]  Maide,5/135       

 

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
can bıngollü (@Misafir_18193)
18 Aralık 2014 Perşembe 22:40
en buyuk cıhad nefis tezkiyesidir sayın hocam..
soyle bir silkelense müslümanlar içien düştükleri kibri alt etsek dunya daha guzel olmaz mı!!!
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın