Bilimsel Bilgiye Müslümanca ve Ateistçe Bakış!İslam'ın Altın Çağı'ndaki gökbilim, matematik, doğa bilimleri, astronomi, coğrafya ve tarih alanındaki çalışmalarıyla tanınan Müslüman bilim adamı Biruni: (ö.923) “Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerine düşünürler.' Ali İmran/ 191.ayeti benim bilimle uğraşma nedenimdir” diyerek Müslümanın bilime yaklaşımının iyi bir örneğini vermiştir. İNANAN VE İNANMAYANIN BAKIŞ FARKI:Bilimsel bilgiye yaklaşımda, inançlı bir insanla inanmayan ateist biri arasındaki fark, bilimsel bilgiye yüklenilen anlam farkından ve bakış açısından kaynaklanır. Bilimsel bilgiye bu açıdan bakan Müslüman için bilimsel tüm çabalar; Allah adına ibadet neşvesiyle yapılan bir çalışma olarak görülür ve görülmelidir. Ayrıca bilimsel bilgiler; insanlar için teknolojik gelişim ve refahı sağlayan dünyevi beklentileri karşılayan bilgilerdir. Kur'an, yaratılan bu muhteşem alemi, Allah'ın varlığına bir delil ve kanıt olarak sunar. Kâinatı, İlahi irade ve kudretin eseri olarak gösterir. Bu nedenle; inançlı Müslüman biri, tabiat ve evren hakkında elde ettiği bilgiler sayesinde, Kâinata muhteşem bir sanat eseri olarak bakar, hayranlık duyar, takdirle karşılar ve sunulan güzelliklere, nimetlere karşı da şükranlarını arz eder. İnançsız ateist biri ise, Kozmik alemde yer alan varlıklara, yaşanan fiziksel olay ve olgulara, herhangi hikmetsel bir anlam içermeyen olaylar zinciri ve tesadüflerin sonucu olarak bakar. Örneğin ateist biri evrim biyolojisinden tatlı bir tesadüf çıkarırken; inançlı biri evrimden planlı bir tasarım ve hikmetli bir yaratılış hikayesi çıkarabilir. Bu iki bakış açısı bilimin konusu olmaktan çok bilim felsefesi, düşünsel, ideolojik veya dinsel yaklaşımla ilgilidir. Bediüzzaman, “her fen kendi lisanıyla, bilim diliyle mütemadiyen Allah der” der: Mesela; Fen ve Matematik dersleri, tüm olay ve olguların ölçü, düzen ve hikmetli yapılarıyla harika birer sanat eseri olduğunu göstermektedir… Matematik ve Geometri dersi Allah'ın ölçülü ve düzenli yarattığını gösterir. Galileo, “evren matematik dilinde yazılmış bir kitaptır” der. Tıp bilimi Allah'ın şafi ismini, Biyoloji Allah'ın Hay ve Hâkim ismini gösterir. İşte biz fen bilimlerine Kur'an-i bakış açısıyla yaklaştığımızda, her derste öğrenilen bilgiler bizi aynı zamanda Allah'a ulaştıran marifete dönüşebilir… BİLİMİN KONUSU:Bugün bilim, evrene ve canlılara sadece ‘nasıl olmuştur?' sorusuyla yaklaşır. Maalesef elde ettiği bilgilere de hikmetten yoksun, materyalist ve ideolojik bir yaklaşımla ele almaktadır. Özünde nasıl sorusu, olay ve olguların oluş biçimi ve özelliklerini açıklar. Bu da bize varlıklarda yaşanan dönüşüm ve gelişim hakkında bilgi verir, evreni çözümlememize yardımcı olur. Bu anlamda bilimsel bilgi insanlık için çok önemlidir. Müslüman olarak ‘Nasıl olmuş?' sorusu bize, varlıkların “yaratılışın dilini” anlatır. Ama sadece bu bilgiyle yetinmek eksik bir bakış açısını doğurur. Müslüman olarak bizler, Nasıl oldu? Sorusuyla birlikte Neden? Niçin? Ne amaçla? sorularını da sorarak, varlıkların içerdiği İlahi mesaj, hikmet ve hakikate de ulaşabilmeliyiz. BİLİMSEL BİLGİLER KESİN Mİ?Elbette kesin ve bizi sonuca götüren birçok bilgi söz konusudur. Ancak, özellikle bilimsel teoriler sürekli değişmektedirler. Örneğin, Newton'un “mekanik, determinist” bakış teorisi; yerini, A. Einstein'in “Rölatif (İzafiyet) teorisine”, bu teori de bugün yerini Kaos teorisine bırakmıştır. Yani bilimsel bilgilerin hepsi mutlak doğru bilgi değiller, belki doğruya en yakın bilgilerdir. Ayrıca, bizim akıl ve duygusal sınırlılıklarımız, evreni bütünüyle anlamayı ve her konuda kesin hükümler çıkarmamızı engellemektedir. 21. yüzyıl bilim felsefesine damgasını vuran Karl Poper, bilimin elde ettiği sonuçların mutlak doğru olmadığını, doğrunun yere ve zamana göre değişebileceğini, insan sujesi devreye girdiği için laboratuvarda elde edilen bilgilerin bile farklılık gösterebileceğini, ortaya atılan görüşlerin her zaman yanlışlanabilirliğini belirtmiştir. BİLGİNİN KAYNAĞI SADECE BİLİMSEL BİLGİ MİDİR?Aynı Karl Poper; araştırarak, soruşturarak, gözleyerek ve deney yaparak bilgi elde etme bilgiye ulaşmanın en önemli bilimsel yollarından biri olduğunu; ama bilgi elde etmenin tek yolu olmadığını, sezgi, tecrübe, akıl yürütme ve dinlerin de bir bilgi kaynağı olduğunu belirtmiştir. (Not: bilim dünyasında önemli bir çığır açan Nobel Bilim ödülü almıştır.) “Bilimin çözemediği çok büyük iki gizem var” der ünlü bilim adamı Michio Kaku: İlki, yaratılıştan önce ne oldu? Neden büyük patlama yaşadık? Patlama neydi? Büyük patlamadan önce başka evrenler, çoklu evrenler var mıydı? Bu dış uzay ile ilgili olan. İkinci gizem ise iç uzaydır. Göz bebeklerinin arkasında neler oluyor? Beynimizde Samanyolu galaksisindeki yıldızlar kadar, yüz milyarlarca nöron var. Ve her bir nöron diğer 10.000 nöronla bağlantılıdır. Peki beyin nedir? KUR'AN'DA BİLİMSEL BİLGİ VAR MIDIR?Öncelikle Kur'an, bir bilim kitabı değildir. O kozmik olayların nasıl cereyan ettiğini, hangi kanunlarla işlediğini veya yaratılış aşamalarının nasıl oluştuğuna ilişkin bilim kitabı gibi bir bilgi vermez. Ama, sembolik bir dille ve bazı metaforlar kullanarak bir kısım işaretlerde bulunur. Örneğin Kur'an bize, tüm canlıların sudan ve insanların bitki gibi topraktan, konsantre-öz bir balçıktan yaratıldığı vb. genel bilgiler verir. Bu bilgilerden de İlim ve kudretine işaret çıkardığı gibi, dikkatimizi de varlığın oluş evrelerine yönlendirir. Ama bir bilim kitabı gibi sürecin nasıl işlediğini anlatmaz. Bu tür bilgiyi insan gözlemine ve incelemesine yani insanın bilimsel çabalarına bırakır. Allah, toprak olmadan da yaratabilir, ancak su ve toprak vurgusu Allah'ın yaratma biçiminde sebep-sonuç ilişkisi olduğunu, bir süreç kullandığını gösterir. Bu bizim için bilim dili olarak algılanabilir!.. DİN VE BİLİMİN ÇATIŞMASI!..İslam, kısa zamanda Arap yarımadası, Asya, Afrika, Mezopotamya gibi bölgelerde hakim olmasına; tefsir, kelam ve hadis derleme çalışmalarıyla ilimde sıçrama yapmasına ve Endülüs'te bilim ve medeniyet kurmasına; bin yılı aşkın bir süre çağın ilerisini temsiline, Kur'an'ın aklı ön plana çıkarmasına rağmen, Müslüman toplumlar son iki yüz yılda adım adım büyük bir gerilemeye itilmişlerdir. Maalesef, din ve bilimin çatıştığı algısı, Hıristiyanlık dininin ve engizisyonun toplumlara bıraktığı bir mirastır. Bu miras bilim çevrelerinin İslam'a da bakışını olumsuz etkilemiştir. Müslümanlar olarak bu algıyı yıkabilmiş değiliz. Özellikle son yüz yılda, Müslüman dini çevrelerin hikayeler, mitolojik efsanler, özellikle İsrailiyat efsaneleri ve kültürel yorumlarla dini konuları ve Kur'an'ın bazı ayetlerini açıklamaya çalışmaları ve dinin alanı dışına çıkarak, bilimin ve ilmi çalışmaların alanı olan konularda hükümler vermeye çalışmaları, bilimin dinle çatışmasına neden olmuştur. Ancak, bilimin bir araç olarak inançsızlık ve çeşitli ideolojik düşünce akımları adına kullanması da din ve bilimin çatışmasını doğuran önemli etmenler olarak görülmelidir. KUR'AN VE AKIL…Kur'an yüzlerce yerde; bakmazlar mı, bakınız, onlar hiç düşünmezler mi, hala düşünmez misiniz, iyice düşünün, farkında değiller, aklını kullanıp düşünenler, ey akıl sahipleri gibi (Gaşiye,17; Ali İmran137; Nisa,82; Enam,80; Sebe,46; Bakara,9; Yunsu,42; Bakara,75; Haşir,2) PEYGAMBERİMİZ BİLİMSEL ÇABALARA NASIL BAKIYORDU?Hz. Peygamber, insanların inanca aykırı olmayan, dünyevi yaşamla ilgili hususlardaki atılım ve gelişimlerini hep desteklemiştir. Mescide lamba getiren bir sahabeye, “sen nasıl mescidimizi aydınlattın ise, Allah da senin kabrini öyle aydınlatsın” diyen, yeniliğe açık peygamberi, sahabeleri iyi anlamışlardı. Onlar, Hz. Peygamber'e, özellikle dini emirlerde itiraz etmeden teslimiyetleri vardı; ancak, dünyevi konularda, kendileri de fikirlerini söyleyerek olayların akışını değiştirebiliyorlardı. Hz. Peygamber, onlara böyle bir anlayış kazandırmıştı. Maalesef! Müslüman toplumlar, zamanla dünyevi ve bilimsel alanı kısıtlayan bir dini anlayış geliştirdikleri için, birçok modern gelişimin gerisinde kalabilmişlerdir. BÜTÜN MESELE BAKIŞ AÇIMIZDA YATMAKTADIR…Unutmayalım! İnançsızlık, canlılar aleminde ve evrendeki olay ve olgulara tek taraflı, yüzeysel ve eksik bilgilerle yaklaşmanın ve aklı devreye koyarak bakmamanın sonucunda insana bulaşır ve onu yakar… Evet olay ve olgulara akıl, mantık vicdan gözüyle ibretle, birer kudret mucizeleri gözüyle bakabilmek, kâinatın sırlı perdelerini aralayarak ilahi mesajı okumak ve böylece yeryüzünün şuurlu, akıllı ve vicdanlı üstün varlığı (halifesi) olduğumuzu göstermek… BİZDEN BEKLENEN VE BİZE YAKIŞAN DA BU OLMALIDIR!..Bu nedenle hakkı görebilmek için eşya üzerindeki ince perdeyi kaldırmak gerekiyor. Bu perdeyi kaldırıp arka plandaki Hakk'ı görmek, insanı İman ve marifete ulaştırır... O perdeyi aralayıp arka plandaki Hakk'ı ve Hakikati görmek bütün mesel bu… İşte Kur'an, bu kâinat arkasındaki sırlı perdeleri aralayarak, bizden kainatı bir kitap gibi okumamızı bekliyor… Bunu yapmak bir anlamda var olma nedenimizin karşılığı olacaktır... Allah'ın armağanı olan bu hayatta, ortaya koyacağımız güzel düşünce ve duygularımızı; hayatı verene, bir karşılık olarak armağan edelim, ne dersiniz?.. Saygı ve Sevgilerimle…
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 07 Ekim 2024 Kur'an'ın, Tevrat, İncil ve Avesta'dan farkı02 Eylül 2024 Üç kutsal din Sümer efsanelerinden mi alındı?11 Ağustos 2024 Düşünme Örgümüz ve Ülfet Tuzağı: ATEİZM VE AGNOSTİSİZM03 Haziran 2024 Toplumsal Barışın Yolu…
|