Allah'ı neden göremeyiz? Görmediğimiz bir varlığa nasıl inanırız?Tanınmış bir üniversite hocası, üstelik de çok medyatik bir hoca, bir konuşmasında, “Tanrı'ya hiç bir yerde rastlamadım” demiş. Adamı, Selimiye'ye götürmüşler. “Mimar Sinan'ı hiçbir yerde göremedim.” Demiş. Hayret! Batılılar bile Selimiye Camini görünce, o şaheser arkasında Mimar Sinan'ı görüp ona hayran oluyorlar da bizim hoca bir türlü göremiyor? Ey hoca, göz eseri görür, akıl ise eserden müessire, yani onu yapan usta/sanatkara bakar ve onu görebilir. Akıl, görünenden görünmeyeni, görünenin ötesini görür. Sen nasıl göremedin hayret… Hoca Nasrettin evinin önünde bir şeyler arıyormuş. Yardım maksadıyla komşular sormuş: “hoca ne arıyorsun?” İğnemi kaybettim. -Hoca! İğneyi tam nerede kaybettin? -İçerde kaybettim. -Ey Hoca!.. Yanlış yerde aradığın sürece aradığın hiçbir şeyi bulamazsın… Farz edelim Allah evrende bir yerde olsun. Güneş sisteminde dünya gibi yüz milyar yıldız var. Güneş sistemi de Samanyolu Galaksisinde milyarlarca sistemden bir sistem. 200 trilyon galaksinin bulunduğu koskoca evrende, küçücük bir kum tanesi kadar büyüklükteki Dünyayı; tam araştırıp gözleyemeyen birinin, çok az miktarda gördüklerine dayalı olarak böyle bir yargıda bulunması da çok ilginç!.. Göz her şeyi göremez. Aslında göz her şeyi göremeyelim diye verilmiştir. Zaten evrende gözle göremediğimiz milyarlarca nesne, olay ve olgular var. Biz belli dalga boylarındaki cisimleri görebilmekteyiz. İnsan gözü 390-780 nm arasında, sınırlı dalga boylarındaki varlıkları görmektedir. Mesela arılar mor ötesi ışınlarını (40-400 ultraviyole) görebildikleri halde biz göremeyiz. Görmememiz o varlıkların olmadığı anlamına gelmez. Düşünün içimizdeki sevgi, merhamet, heyecan, vb. duyguları yaşadığımız halde göremiyoruz. O zaman her şeyi sadece göze indirgeyemeyiz. Kâinatın sınırlı alanları ve belli dalga boylarındaki varlıkları görebilen bu gözümüz ile; yaratılanlara benzemeyen, mekândan münezzeh, varlık/ontolojik anlamda metafizik (fiziki olmayan) ve aşkın (evren sınırlarını aşan yüce) bir varlık olan Allah'ı elbette gözle göremeyiz… Enam Suresi, 103.ayette, “gözler Allah'ı göremez, ama O bütün gözleri görür, O Latif'tir, haberdardır” Der. Yaratıcı, yaratığı düzlemin içinde olamaz ve özellikleri de yarattığı eserlere benzemez. Bir eseri yapan, o eserin içinde olamaz ve eserine benzemez. Yarattığı aleme göre yüksek boyutlarda olan Allah, iki ve üç boyutlu olarak yarattığı alemin içerisinde olamaz. Biz farklı boyutlarda olduğumuz için Allah'ı göremeyiz. Evrenin yaratıcısı, evrenin dışında, ihatalı bir ilme, nihayetsiz bir kudret sahibi, Kadir-i Mutlak bir varlık olmak zorundadır. Biz Allah'ı, görerek değil; yarattığı evrendeki eserlerine bakarak, işlerine/fiillerine bakarak isim ve sıfatlarıyla tanırız. Onu bir çiçekte gördüğümüz gibi, kalbimize koyduğu sevgi, şefkat ve merhamet duygusuyla da onu görebilmekteyiz. Allah'ın bizden istediği de budur. Kur'an'da Araf Suresi, 143. ayette özetle, Musa, Tur dağında Allah ile buluşmasında, Allah'ın kelamına (konuşmasına) mazhar olur. Allah'a kendisini görmek istediğini söyler. Allah, Musa'ya “sen beni göremezsin, dağa bak, Allah dağa tecelli edince dağ parçalanır ve Musa bu dehşet karşısınd bayılır, ayıldıktan sonra, büyük bir mahcubiyet ve korkuyla “seni tüm noksanlıklardan tenzih ederim” diyerek gerçekten ayıldığını gösterir ve Allah'tan affını diler. Peki Allah nerededir? Onu göremez miyiz? Görmediğimiz bir varlığa nasıl inanacağız? Allah'ı görmek isteyenler, O'nu akıl ve kalp gözüyle görebilirler. Yeter ki onu görmek istesinler. Akıl ve kalbimiz, hayatımızı düzgün sürdürmenin yanında, Allah'ı bulmak ve tanımak için de verilmiştir. Çünkü, Akıl; gözün görmediğini, gözün gördüğünün ötesini, arka planını ve hakikatini görür. Bu nedenle Allah akıl ve kalp gözüyle görülebilir. Örneğin, biz binanın planlı, düzgün ve belli bir amaca dönük yapısından anlıyoruz ki, bu bina bir ustanın, bir mimarın elinden çıkmış. İşte biz burada ustanın eseri olan binayı gözle görüyoruz, ama ustasını akıl gözüyle, kalp gözüyle ve duygularımızla görüyoruz. Bu iki türlü görmeyi birbirine karıştırmamak gerekiyor. Baştaki gözümüz eseri, akıl ve kalp gözümüz ile de eser ustasını ve mimarını görürüz. Hiçbir sanatkâr/usta yaptığı eserin içerisinde maddi olarak yer almaz. Hatta, çoğunlukla sanatkârlar eserlerine benzemezler. Ama, eserde sanatkarını gösteren yüzlerce işaretler olur. İşte biz bir eserden hareketle sanatkarını tanırız. Örneğin, Mimari çizime dayalı inşa edilen bir saraya baktığımızda; “bu muhteşem sarayı yapan usta neden bu binanın içerisinde değil? Görmediğimize göre ustası yoktur, binayı yapan ustaları göremiyorsak, o zaman bu binayı ustalar/mimarlar yapmamıştır!” dersek doğru olur mu? Allah bizim onu akılla tanımamızı ve anlamamızı ister. Akılla tanımanın değeri yüksek olduğu için bize akıl ve kalp/gönül verilmiştir. “Ben yere göğe sığmadım, kulumun kalbine sığdım” hadisi de bu gerçeği dile getirmiştir. Kur'an yüzlerce ayetinde; evrenin düzenliliği, hikmet ve faydasından, dengeli ve ölçülülüğüne, hiçbir şeyin tesadüfi ve başı boş olmadığına değinerek, her şeyin ilmi tasarıma dayalı bir plan dahilinde, ilahi bir kudret ile var olduğu; dünya üzerindeki tüm olay, olgular ve canlıların Allah'ın varlığını gösteren somut birer ayet/kanıt içerdiğini, söyler ve onlarca ayette, “Görmez misiniz? Düşünmez misiniz? Akletmez misiniz? Etrafına bak bir kusur görecek misin? Gökten yağmuru yağdırıp yer yüzünü canlandıranı, bir damla sudan şu harika insanı yaratanı görmez misin? Şeklinde benzer ifadelerle, aklı ve hikmetle bakmamızı ister… Allah'ın bizden çok uzak olması, Ona yakın olmamıza engel midir? O Vucudu/Zat'ı bizden uzak olabilir, ama o Latif (her yere sızabilen) bir varlık olarak bize çok yakındır. Kaf Suresi, 16. ayette “Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” Diyerek bize yakınlığını belirtir. Ayrıca Bakara, 186 ayette, “Rasûlüm! Kullarım sana beni sorarlarsa, şüphesiz ben onlara (çok) yakınım. Bana dua edenin duasına karşılık veririm. Öyleyse, doğru yolu bulmaları için benim dâvetime uysunlar, bana İman etsinler” diyerek insanlara yakın olduğunu söyler. Demek ki Allah Zatı ve Vücudu olarak bizden çok uzaktadır. Ancak, ilmiyle, işitmesiyle, görmesiyle, şah damarımıza yakın olacak kadar letafetiyle, Rahman, Rahim, Şafi, Alim gibi, doksan dokuz isimleriyle ve kudretiyle ve yarattığı eserleriyle bize çok yakındır. Onu içimizde ve derin dünyamızda hissedebiliriz. Tıpkı Güneş gibi, Güneş vücuduyla bizden 159,6 milyon kilometre uzaktadır. Ancak, renkleriyle, ısı ve ışığıyla bize çok yakındır… ÖZETLE; İslam Düşünürlerinin çoğu; öğle vaktinde çok şiddetli ışığı nedeniyle Güneş'in gök yüzünde görünmediği gibi, Allah'ın varlığı da o kadar açıktır ki, bu nedenle gizlenmiştir anlamında “Allah şiddeti zuhurundan gizlenmiştir” diyerek bu gerçeği veciz bir şekilde dile getirmişlerdir. Vahyin sağanak sağanak indiği evde Hz. Peygamberin yanında büyüyen Hz. Ali bu nedenlerdir ki, “perde-i gayb açılsa, yani Allah'ı görsem, yakınım (imanım) ziyadeleşmez” demiştir. Bu alemi, muhteşem bir eser şeklinde yaratarak varlığının işaretini gösteren; Hz Muhammed (S.A.V) gibi, güvenilir ve emin bir zatı göndererek kendisinden haberdar eden; taklit edilemez edebi ve İlahi içerikte olan Kur'an'ı Kerim Kitabını bize bildirerek kendisini tanıtan Rabbimiz; bizi O'nu görmenin çok çok üzerinde değerli bir imana davet etmektedir. Aklı başında bir insanın, bu davete kulak vermeden bir hayat geçirmesi mümkün mü? Evreni keşfedilebilir kılarak, Peygamber ve Kitap göndererek varlığından haberdar kılan Rabbimize hamdolsun.
Saygı ve sevgilerimle…
YORUM YAZIN ![]()
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 14 Nisan 2025 Bilimin kutsaldan kopuşu ve bilimsel yanılgı…18 Mart 2025 Son Yüzyılın Önemli İslamcı Akımları, Aydınları ve Eleştirel Analizi20 Şubat 2025 İslamcılık ve Siyasal İslam'ın Doğuşu03 Şubat 2025 Suriye Arap Cumhuriyeti, İttihad-ı İslam'a giden bir yol olabilir mi?
|