Zulmün Cüretkârlığı: İsrail, Gazze, İran ve Sessiz Dünyanın VebaliYeryüzü büyük bir imtihan sahnesi… Bu sahnede kimi zaman zulüm, hakikatin önüne perde gibi geriliyor. Son yıllarda İsrail'in pervasızlığı, dünyayı adeta bu gerçeğin karanlık yüzüyle yüzleştiriyor. Gazze'de binlerce masum çoluk çocuk demeden kanını akıtarak, dünyanın gözü önünde bir soykırım yapan, Suriye'deki karışıklıklardan yararlanarak Golan tepelerini ve etrafını işgal ederek Şam'a yirmi kilometre yaklaşan, şimdi de nükleer tesisler bahanesiyle, Tahran, Tebriz gibi İran'ın en merkezi yerlerine füze saldırıları yaparak yakıp yıkan, (ABD'de Irak'a aynı gerekçe ile saldırmıştı) kural tanımaz, cüretkâr, insanlıktan uzak bir saldırgan devletle karşı karşıyayız. İran topraklarındaki suikastlara girişmesi de bu cüretin başka bir boyutu. Artık bir ülkenin sınırlarına girmek, egemenliğini ihlal etmek İsrail için "olağan" bir refleks haline geldi. İsrail'in bu denli cüretkâr olması, sadece askeri ya da siyasi bir üstünlüğün değil veya yalnızca bir devletin aymaz saldırganlığını da değil; onu mümkün kılan küresel düzenin çifte standardını, sessiz kalan ülkelerin sorumluluğunu ve biz Müslümanların ahlaki yükümlülüğünü sorgulamayı gerektirecek derinlikte bir çürümenin sonucudur. İsrail'in Cüretkârlığı Nereden Geliyor? İsrail, Gazze'de şehirleri yıktı, hastaneleri hedef aldı, binlerce çocuğu öldürdü. Uluslararası hukuk ve insan hakları söylemleri paramparça oldu. Ama İsrail durmadı. Çünkü biliyor ki, arkasında mutlak bir destek var: Amerika Birleşik Devletleri. ABD sadece silah vermedi. Diplomatik koruma sağladı, Birleşmiş Milletler kararlarını veto etti, medyada algıyı yönetti. Bu yüzden İsrail için artık sınır kalmadı. Çünkü sınır, ancak hesap sorulacağına dair bir inanç varsa anlam kazanır. Dünya Ukrayna işgal edilince ayağa kalktı. Uluslararası hukuk, insan hakları, sivillerin korunması gibi ilkelerden dem vuruldu. Ama Gazze'de ve bugün İran'da yaşananlar karşısında aynı dünya ya sustu ya da yalnızca “kınamakla” yetindi. Uluslararası Hukuk ve Çifte Standartlar Uluslararası Ceza Mahkemesi, bazı İsrailli yetkililer için savaş suçu isnat etti ama Batı dünyasından büyük baskılar geldi. Bu da şunu gösterdi: Uluslararası hukuk güçlü için bir silah, zayıf için bir pranga haline gelmiş durumda. Dünya düzeni ve Müslümanlık anlayışımız sorgulanmalı Avrupa'da bazı ülkeler, Filistin'e destek gösterilerini yasakladı. Gösteri yapan üniversite çocuklarının okulla bağları koparıldı. İşin ilginç yanı kendilerini demokrasinin, özgürlüğün, eşitliğin ve insan haklarının bekçisi gibi sunmaya devam ettiler. Mazlumun yanında olmamanın getireceği İsrail'e silah ihracatını sürdürenler, ticaretlerini sürdüren İslam ülkeleri sanki bir gün kendilerine sıra gelmeyecek gibi gaflet ve delalet içerisindeler. Müslüman dünyası parçalanmış, yöneticiler sessiz ve duyarsız. Bu sessizlik sadece siyasi değil, ahlaki bir suskunluk hâlidir. Mazlumun yanında durmayan, zalimin önünü açar. İsrail'in bu tavrını destekleyenler veya seyirci kalanların bu tavrı, mazlum halklara açık bir mesaj niteliği taşıyor: "Siz haklı olabilirsiniz, ama güçlü değilseniz görünmezsiniz, yokluğa mahkumsunuz." İşte bu yüzden sadece İsrail ve ABD değil, dünya düzeni Müslümanlık anlayış ve tavrımız sorgulanmalı. İran'a Yönelik Saldırılar Neyi Gösteriyor? İsrail'in zaman zaman Suriye'de, Lübnan'da ve doğrudan İran topraklarında gerçekleştirdiği saldırılar, artık sınır tanımayan bir tehdit haline geldi. İran'ın bölgedeki etkisini kırmak, özellikle nükleer kapasitesini engellemek bahanesiyle yapılan bu saldırılar, aslında İsrail'in caydırıcı değil, saldırgan bir güç olduğunu ortaya koyuyor. Bu saldırılar sadece İran'ı değil, bütün bölgeyi bir yangın yerine çevirebilecek tehlikeler taşıyor. Şimdi İran'ı sorgulama zamanı değildir. Zalim İsrail, bugün Müslüman kardeş bir ülkenin daha kanını akıtmaya başladı… İran yönetimi, mezhepçi ve bölgede akıl dışı Müslüman kardeşliğine aykırı izlediği siyasetin, bedelini ödüyor, bu ayrı bir konu. Ancak, İsrail vahşetini ve dünya güçlerinin çirkin yüzünü görme ve dur deme zamanıdır. ABD ve emperyalist güçlerin İslam coğrafyası içerisine saldıkları İsrail ateşi durmuyor. Gazze katliamını örtmeyi de amaçlayan bu girişimin bölgeyi kan gölüne dönüştüreceği açık. İslam ülkeleri seyirci kalırlarsa bu ateş herkesi yakacaktır. Rahmetli Erbakan'ın dedikleri tek tek çıkıyor: “Önce Irak'ı işgal edecekler, sonra gelip Suriye sınırında Türkiye ile komşu olacaklar, sonra Hizbullah'ı bertaraf edip İran'a saldıracaklar. Asıl hedef Türkiye'dir” Diyor ve uyarıyordu… İsrail'in bu vahşet ve saldırganlığına dur denmez ise, işin sonu gelmiştir. Bölgesel Güvenlik ve İstikrar İsrail-İran çatışması, Lübnan'daki Hizbullah, Suriye'deki milisler, Irak'taki Şii gruplar ve Yemen'deki Husiler üzerinden daha geniş bir cepheye yayılabilir. Körfez ülkeleri ve Türkiye gibi bölge devletleri bu çatışmadan dolaylı ya da doğrudan etkilenebilir. ABD, Rusya ve Çin gibi büyük güçler bu çatışmaya doğrudan taraf olmasa bile diplomatik ve askeri müdahalelerde bulunmak zorunda kalabilir. Ekonomik durgunluk, göç dalgaları ve terörizm gibi sonuçlar zincirleme şekilde ortaya çıkabilir. İsrail'in İran'a saldırması hem uluslararası hukuk açısından sorunlu hem de bölgeyi ve dünyayı istikrarsızlaştıracak kadar tehlikelidir. Çözüm savaşta değil diplomasi, küresel ve bölgesel diyalog ve iş birliğinden geçmektedir. Bölge ülkeleri bir an önce harekete geçmelidirler. İslami Bakışla Zulüm ve Adalet Kur'an zalimleri şöyle tanımlar: “Zalimlere eğilim göstermeyin, yoksa size de ateş dokunur.” (Hud, 11/113) Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ise der ki: “Bir kötülük gördüğünüzde elinizle düzeltin, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalbinizle buğzedin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim) Yani Müslüman, sadece dua etmekle değil; zulme karşı eliyle, diliyle, kalbiyle mücadele etmekle sorumludur. Sessiz kalan sadece günahkâr değil, suç ortağıdır aynı zamanda… Zalimlere mühlet verildiği doğrudur ama bu, onların akıbetini değiştirmez: “Zalimlere mühlet veririm, sonra onları yakalarım. İşte yakalayışım böyledir.” (A'râf, 7/183) 4. Sonuç: Tarih Boyunca Zulüm Kaybetmiştir İsrail'in, Amerika'nın, sessiz Batı'nın ve susturulmuş dünyanın ve İslam ülkelerinin bugün yaptığı şey; tarihte defalarca görüldü. Firavunlar, Nemrutlar, Ebu Cehiller; hepsi bir dönem egemen oldu. Ama sonları hüsranla bitti: Zulümle abad olanın sonu, berbat olur. Rabbim o günleri bize de gösterir inşallah. Bugün Gazze ve İran, bir vicdan aynasıdır. Kim hangi cephede durduysa, tarih onu o cephede hatırlayacak. Ya adaletin yanında ya zulmün ortağında... Sınavı kazananlardan mı kaybedenlerden mi olmak istersiniz? “Bir gün zulüm biter ama unutulmaz. Bir gün adalet gelir ama geç kalmışsa yara derinleşir.” O gün gelmeden, sesimizi yükseltmek, bilincimizi tazelemek ve mazlumun yanında olmak, sadece görev değil, insanlık borcudur. Allah'ın laneti zalimler ve işbirlikçileri üzerine olsun.
YORUM YAZIN ![]()
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 08 Mayıs 2025 Allah'ı neden göremeyiz? Görmediğimiz bir varlığa nasıl inanırız?14 Nisan 2025 Bilimin kutsaldan kopuşu ve bilimsel yanılgı…18 Mart 2025 Son Yüzyılın Önemli İslamcı Akımları, Aydınları ve Eleştirel Analizi20 Şubat 2025 İslamcılık ve Siyasal İslam'ın Doğuşu
|