KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
24 Nisan 2024 Çarşamba
°C
Bünyamin Bayram
binbay12@hotmail.com

Evrim- İnanç Paradoksu (1)

16 MART 2020 PAZARTESİ 10:50
2
6297
2
AA aa

Son yüzyılda hiçbir konu, evrim teorisi kadar ele alınıp konuşulmadı ve tartışılmadı, özellikle de din ve bilim çatışmasına konu olmadı dersek doğru söylemiş oluruz.

Kendi kökenini, yani nereden gelip nereye gittiğini merak edip araştıran insanın, bu çalışmaları arasında en önemli yer tutan konuların başında, şüphesiz, yeryüzünde hayatın nasıl başladığı ve nasıl çeşitlenerek çoğalıp yayıldığını açıklamaya çalışan evrim biyolojisinde yer alan evrim teorisidir.

Evrim özetle; canlıların kökeni ve hayatın başlangıcında; in-organik (cansız elementler) maddelerden organik (canlı) ilk basit canlı hücrenin oluşumunun suyun içinde başladığı söylenir. Bu ilk basit hücrenin milyonlarca yıl içerisinde parçalanarak çoğaldığı, milyonlarca yıl sonra ilk önce balık türü bir canlının oluştuğu, bu balıkların bir kısmının zamanla karaya çıktığı, bir kısmının karada yaşamaya çalıştığı ve kanatlanıp uçtukları, tüm türlerin böylece zaman içerisinde çeşitlenerek yaygınlaştığı şeklinde açıklanmaktadır.

Modern Evrim teorisine bakıldığında, insan ve bugünkü maymunların atalarının ortak olduğunu, pirimatlar denen bir canlı grubundan evrildiğini, ne maymun ne de insan olan insanımsı bir ortak atadan uzun bir süreç boyunca bugünkü maymunlara ve insan soylarına kaynaklık etmiş olabileceği varsayımı ön görülmüştür.

Öncelikle canlılar dünyasına bakıldığında ortak taraflar, benzerlikler çok fazla, (yüz ve vücut yapıları, göz, kulak, vb., hücre mekanizmaları, vb.) ayrıca nükleer biyolojinin verilerine bakıldığında canlıların genetik ortaklıkları olduğu, bundan hareketle de tüm canlıların aynı kökenlere dayandığı düşüncesi geliştirilmiştir.

Tüm evlerin yapı taşlarının (çimento, tuğla, kereste, vb.) benzer ve aynı oluşu, onların birbirinden dönüşerek oluştuğu anlamına gelmez.  Tüm canlıların ortak benzerlikleri ve yapı taşlarının aynı olması bir elden çıktığını ve ustalarının bir olduğunu da gösterebilir.

Evrim teorisiyle ortaya konan görüşlere bakıldığında, mütasyon(genetik değişim ve sıçrama), doğal selleksiyon-seçilim ve tesadüf, adaptosyon-uyum gibi evrim mekanizmaları olarak sıralananlar ve türlerin birbirinden dönüşümü eşey üreme mi, başka bir yolla mı, tek hücreliden çok hücreliye geçiş, süreç içerisinde bitki ve hayvanların ayrışmasının nasıl gerçekleştirildiği ile ilgili bilgiler ve veriler; kütle-çekim kuvveti gibi, çekirdek kuvvetler gibi, manyetik alan gibi halen açık ve net olarak ortaya konabilmiş değildir. Sadece fikirsel projeksiyonlar söz konusudur.

Bilim adamlarının, her konuda olduğu gibi, evrim konusunda da zihnin boşluk doldurma yeteneğinden yararlanarak fikir üretmeleri ve Allah inancına mesafeli olmaları başlı başına bir sorun olmaktadır.

Açıklanamayan durumlar söz konusu olduğunda, bilim bir gün bu konuyu çözecektir demek yetmiyor.

Elbette bir bilim dalı olarak, evrim biyolojisi alanında yapılan bilimsel çalışmalara, verilere ve tespitlere doğru olmak koşuluyla saygı duymak; yaşamın nasıl ortaya çıktığı konusuda ortaya konulan bilgileri önemsemek gerekiyor. Ancak bu konudaki bilgilerimizin daha emekleme aşamasında olduğu gerçeği de gözardı edilmemeli.

Ayrıca evrim teorisi, bilimsel çalışmaların ötesine taşınmış durumda. Bugün evrimle ilgili bilgiler, bir kısım ideolojik çevrelerce, hatta ateist bilim adamlarınca çarpıtılarak ve bilimsel boşlukları üretilen fikirlerle doldurulan bir hayat felsefesi ve ideoloji olarak ele alınıp inanç ve din karşıtılığında kullanılmaktadır.

Evrimi savunanların bir kısmı tam bir inançla yer çekim kanunu gibi sanki bütünüyle ispat edilmiş; bir kısmı da evrimi kendi ideolojik fikirlerine uygun gördüğü için hatta atamızın bir maymun olduğu vurgusu yapılarak savunuluyor. Diğer yandan, özellikle Hiristiyan dünyası evrime Hz.İsa'nın tanrı olduğu, bir maymundan dönüşemeyeceği; genelde dini çevreler evrime Tevrat-Tekvin'de yaratılışla ilgili çoğu Babil esareti dönemindeki alıntılar, Yunan ve İsrailiyat dediğimiz mitolojik hikâyelere dayalı olarak oluşan algılarla; İslami kesim de Kur'an'da yaratılışla ilgili sembolik anlatımlar içeren ayetleri, Kur'an'da olmadığı halde Tevrat ve Tekvin etkisinde kalınarak tefsirlere giren açıklamalara (İlk insanın Âdem olduğu, Allah'ın toprağı yoğrarak Âdem'in heykelini yaptığı ve ruh üfürdüğü, Hava'nın da Âdem'in kaburga kemiğinden yaratıldığı, vb.) dayanarak evrime karşı çıkmaktadırlar.

Evrim savunucuları türlerin birbirlerinden dönüşerek rastgele bir seçilim mekanizmasıyla meydana geldiklerini savunurken, evrim karşıtları da türlerin birbirine dönüşemeyeceğini, her türün tek başına ve ayrı olarak yaratıldığını savunarak işe koyulmuşlardır. (sanki din böyle bir açıklamaya yer vermiş gibi)

Müslüman olarak Âdem'in soyundan olduğumuza inanıyoruz, ama evrim bir anda bizim maymundan geldiğimizi söylüyor ve bir anda çatışma başlıyor, işin ilginç olanı tüm tartışmalarımız maymundan mı Âdem'den mi gibi kısır bir düzeyde kalıyor.

Kur'anı Kerim'de geçen tüm yaratılış anlatımlarında, İnsan'ın (Adem'in değil) çamurtan, öz bir topraktan yaratıldığı, bazı yerlerde de sudan yaratıldığı belirtilir. Yani Âdem, pat diye gökten gelmiyor. İnsanın bir maddeye dayalı olarak, neden ve zaman faktörüyle oluştuğu ve en güzel kıvama getirildiği vurgulanır. Ayrıca, Âdem'in halife olarak seçildiği söylenir. Halife olarak seçilmişse diğer insanlar arasında seçilmiş anlamına gelir. O diğer insanlar kimlerdi?

Sorun bizim Kur'an ayetlerini, Âdem'in ve canlıların yaratılış hikâyesini mitolojik dille anlatan İsriliyat geleneğine göre anlamamızdadır.

Kur'an'da canlıların, insanoğlunun ve Âdem'in nasıl yaratıldığıyla ile ilgili detaylı bilgi yoktur. Ayetlerde tüm canlıların sudan yaratıldığı, insanların bitki gibi topraktan, konsantre-öz bir balçıktan yaratıldığı vb. vurgular ve işaretler var. Yani bir anda ortaya çıkan bir Âdem yok, bir süreç ve nedenlere dayalı bir yaratılıştan söz eder kısaca.

Allah, toprak olmadan da yaratabilir, ancak su ve toprak vurgusu Allah'ın yaratma biçiminde sebep-sonuç ilişkisi olduğunu, bir süreç kullandığını gösterir.

Örneğin insan bir topluluk içinde yaşayarak kavramlarını geliştirir ve konuşmayı öğrenir, yetişkin biri olarak yaratılan Âdem, hiçbir olay ve durum yaşamadan konuşmayı nasıl öğrenebilir ki, hadi Allah ona konuşmayı öğretti, kiminle konuşacak, sadece Hava ile mi konuşacak, halbuki sünnetullah böyle değil, insanlar bir topluluk içinde ve anne kucağında dil öğreniyor. Dünyadaki yaratılış süreçlerine bakıldığında, Allah her şeyi bir nedensellikler içinde ve süreçte yapıyor, yetişkin biri kendini nasıl anlamlandıracak ben kimim diyecek, nasıl böyle oldum, mucizeli bir durum varsa imtihanın anlamı nedir. Ayrıca Âdem bir halife ise kimin yerine halife olarak geldi, selefleri (ondan öncekiler) kimlerdi?

Modern çağın önemli bir düşünürü olan Bediüzzaman S.Nursi, İşaret-ül İcaz adlı eserinde, Adem'den önce idrakli-şuurlu varlıkların bulunduğundan bahseder, ayrıca “şecer-i hilkatin en mütekamil meyvesi olan insan-ı kamil” (yaratılış ağacının en son meyvesi olan kamil insan) der. Tabi evrime göre bir yaratılış var anlamında değil.

İbrahim Hakkı Hazretleri, İbn-i Miskeveyh, Farabi vb. birçok düşünür, canlıların oluşumunu tesadüfen evrimsel süreçlerle değil, ama bir tekâmülden-gelişimden bahsederek anlatırlar. Bu tekâmülde önce bitkiler, sonra hayvanlar ve daha sonra da en bilinçli varlık olarak insanın yaratıldığı söylenir, ancak bu sürecin nasıl olduğuna ilişkin bilgiler o gün için yeterli olmadığından mantıklı bilimsel izahlar yapamamışlardır.

Esasında Kur'an yaratılışla ilgili ayetlerde Allah'ın kudretine işaretlerde bulunur ve insanın şükran içinde olmasını ister. Haddini bil sen basit bir sudan ve topraktan yaratıldın, şeytan gibi yakıcı ve yukarı doğru yanarak kendini gösteren ateşten yaratılmadın, şeytan gibi gururlu olma, toprak gibi mütevazı ol, toprak mütevazi olduğu için üzerinde bereketler fışkırıyor, seni bir bitki gibi nasıl topraktan çıkardıysam aynen tekrar diriltip dünyada yaptıklarının hesabını sorarım şeklinde mesajlar içerir. Bir bilim kitabı gibi süreci anlatmaz, bu konuyu insan gözlemine ve incelemesine yani bilimsel çabalara bırakmıştır.

Kur'an bazı bilimsel buluşlara işaret edebilir, (evren bitişikti biz ayırdık, her şeyi ş-çift yarattık, vb.)  ancak hiç kimse Kur'an ayetlerinden hareketle bilimsel bilgilere karşı çıkmaya veya bilimsel teoriler geliştirmeye hakkı yoktur. Böyle yapanlar Kur'an'a zarar verirler. Çünkü Kur'an bilimsel bilgi vermez, bu bilgileri insanlara bırakır, çünkü bir bilim kitabı değildir. Kur'an, bilgi ve bilimsel çalışmalara yaklaşımlarla ilgili ilkeler verir. Örneğin Ankebut 20. Ayette, ilk yaratmaya nasıl başladığımıza bakmaz mısınız? Der. Adeta yaratma sürecini inceleyin der veya görmez misiniz? Akıl etmez misiniz? Benzeri bakış açıları verir.

Dolayısıyla, evrim teorisine veya başka bir bilimsel bilgiye, ki söz konusu bilimsel izahlar yanlış da olabilir,  Kur'an ayetlerini kültür ve hikayelere dayalı indi yorumluyarak karşı çıkmamız doğru olamaz.

Evrim Biyolojisinin bazı tespitleri inanca uygun olabilir. Ama bu kesindir diyemeyiz.

Örneğin, evrim teorisinde hayatın sudan başladığı açıklaması Kur'an'daki yaratılışla ilgili ayetlere uygun. Ancak bu yaratmanın nasıl ve hangi süreçten geçtiği Kur'an'da anlatılmaz, bu bilimin yani biz insanların işi. Evrim biyolojisinin söylediği gibi canlıların evrilerek mi, yoksa başka bir yoldan mı yaratıldığını zamanla anlamamız mümkün olabilir.

Allah'ın yaratılış biçimine bakıldığında tüm olaylar, olgular ve varlıklar bir süreç içerisinde, değişim, gelişim ve tekâmül yönelimiyle yaratılmakta olduğunu görmekteyiz. Bir damla suyla başlayan döllenme ve sonrasında bebeğin doğuma kadar anne karnındaki süreçlerden (su, kan pıhtısı, ilk hücre ve hücrelerin parçalanarak çoğalması-hücre başkalaşmasıyla, et ve kemiklere ve bir insana dönüşme aşamaları) tutun da, bir tohumun yeşerip ağaç olması ve meyve vermesi aşamasına kadar, yaratılış örneklerinde zaman, nedenler ve gelişim üzerine kurulu bir süreç gözümüze çarpmaktadır. Bu bize Allah'ın yaratılış yöntemi ve kanunu (sünnetullah) hakkında bir bilgi ve bakış açısı vermektedir. Olaylara bu pencereden bakabiliriz.

Öyleyse Allah Âdem'i neden bir anda yaratsın ki, elbette Allah isterse yaratır ama bu sünnetullaha çok uygun da düşmüyor,  o da bir süreç geçirerek yaratılmış olabilir.

Allah evrimsel süreçlerle canlıları yaratacağı gibi farklı süreçlerle de yaratabilir, biz bilimsel çalışmalarla bu yaratma sürecinin nasıl olduğunu anlamaya çalışmalıyız.

Maalesef bilim çevrelerinin bir kısmında ve bilimsel bakış açılarında, evrenin oluşumu ve hayatın gelişimi gibi konulardaki olgulara tesadüf ve kendiliğinden oluştuğu bakış açısı, evrim konusunda da ön plana çıkmaktadır. Sorun olaylara spekülatif ve öznel yaklaşılan bu tesadüf anlayışındadır.

Bir mümin evrimin neresinde durur.

İnanç, bütün kâinatın, zerrelerden şemse kadar Allah tarafından yaratıldığı ve koyduğu yasalarla da hâkimiyetini sürdürerek yönettiği ve bütün oluş süreçlerini o yaratıp kontrol ettiği şeklinde olduktan sonra; ister evrim teorisindeki gibi evrilerek, ister tüm türlerin ilk atalarının bir anda yaratıldığı biçiminde olsun sfarketmiyor.

Biz bilimsel bilgilere inançsızlık pencerisinden bakılmasına ve tesadüfe karşı olabiliriz, bunun dışında bilimsel bilgi Müslümanın elde etmesi ve sahip çıkması gereken en temel bilgidir.

Sonuçta bilimsel bilgiler bize Allah'ın canlıları ve evreni nasıl yarattığına ilişkin bilgi sunma aracına dönüşen takdir edilecek bir çalışma olur, biz de bu bilgiyi alır Allah'u ekber diyerek imanımıza delil olarak kullanırız.

Örneğin evrim teorisinde mutasyon çok önemlidir. Mutasyon yoksa evrim de yoktur. Ancak, mutasyonun nasıl olduğuna şahit olmadık, bir gün bu konu ispatlanırsa Allah mutasyonu (genetik değişimi) bir yaratılış yöntemi olarak kullandığını öğrenmiş olacağız.

Evrenin oluşumu Big-Bang (ilk patlama teorisi) nasıl Allah'ın varlığına bir kanıt ve delil ise, eğer evrim teorisi doğruysa o da bir delil olabilir. Düşünün, basit tek hücreli canlılardan bu milyon çeşitli canlıların oluşumuna kadar geçen sürecin Allah'ın kudreti ve ilmini gösterir. Basitten bugünkü muhteşem ve harika bir düzeye geçiş, ancak Allah'ın kudreti ile olabilir. İnanmayanlar yine itirazlarını sürdürüp bu rastlantısal ve kendiliğinden olan bir süreçtir demeye devam edebilirler, bu kendilerinin bileceği bir konu. Ama dünya dönmeye deva ediyor.

İnançlı bir insan için, canlılar evrimle mi, bir başka yolla mı oluştuğu sonucu değiştirmez. Her zerreyi/atomu yaratan ve hakim olan bir yaratıcının bulunduğuna, rüzgardan tutun, titreşen moleküllere kadar her şey yaratılmakta ve yönetilmekte olduğuna inanan için bir sorun söz konusu değildir.

Anne karnında safha safha gelişen ve dokuz aylık süreçte oluşan bebek yaratılmıyor mu? Bu olaya kendiliğinden programsız ve sahipsiz bir oluşum olarak bakan birinin evrime de böyle bakması normaldir.

Eğer evrim Allah'ın yaratılış yöntemiyse çok harika bir ayet var ortada, faraza tüm canlıların evrimsel süreçlerle yaratıldığını düşünelim;  tek hücreli basit bir canlıdan böyle karmaşık, mükemmel ve muhteşem canlıların ortaya çıkması tesadüfle izah edilemez, bu süreci koyduğu yasalarla planlı yöneten bir yaratıcı olduğu çok açık değil mi.

Eğer canlılar evrimsel süreçlerden geçiyorlarsa bu süreci kontrol edip amaçlara yönlendiren bir güç olduğu açıktır. O zaman evrim yaratıcı tarafından kontrol edilen bir süreçtir.

Tüm canlılar bir yaratıcının bilinçli eseridir demekten başka yol bulunmuyor.

İnsan türünün oluşumun sağlayan DNA daki genler yaklaşık 30 milyar nükleoditlerin belli bir düzen içinde sıralanmasıyla dizilmesiyle oluşur. Genlerdeki 100 milyarlarca şifrelenmiş bilginin şans eseri tesadüfen oluşması en azından matematiksel (olasılık) olarak mümkün değildir.

Ayrıca, Bediuzzaman Tabiat risalesinde, tesadüf ve kuralsız maddeci açıklamanın akıl dışı olduğuna ilişkin çok ciddi argümanlar ortaya koymuştur.

İnsan ve maymun benzerliği yüzde 90 olduğu söylenir. Ancak bir maymunun insana dönüşebilmesi için 300 milyon nükleoditin belirli sıraya göre bir araya gelerek dizilimi gerekiyor.  Bunun tesadüfen olması mümkün değildir.

Bir fabrika gibi uyum içinde çalışan milyonlarca bilgi ve unsur var hücrede.

Hâlbuki hücre içerisinde bulunan DNA parçaları dizilişi ve işleyişi o kadar harika ve anlaşılamaz olaylarla dolu ki tesadüfe yer bırakmıyor.

Bir sonraki yazım bu konunu devamı olacaktır.

Saygı ve sevgilerimle.

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Misafir Kullanıcı (@Misafir_59080)
04 Haziran 2020 Perşembe 22:13
Ve keza ilmü'l-hayvanat ve ilmü'n-nebatatta ispat edildiği gibi envaın sayısı iki yüz binden ziyadedir. Bu nevler için birer âdem ve birer evvel-baba lâzımdır. Bu evvel-babaların ve âdemlerin daire-i vücubda olmayıp ancak mümkinattan olduklarına nazaran, behemehal vasıtasız kudret-i İlahiyeden vücuda geldikleri zarurîdir.

Çünkü bu nevlerin teselsülü, yani sonsuz uzanıp gitmeleri bâtıldır. Ve bazı nevlerin başka nevlerden husule gelmeleri tevehhümü de bâtıldır. Çünkü iki neviden doğan nevi, ale'l-ekser ya akîmdir veya nesli inkıtaa uğrar. Tenasül ile bir silsilenin başı olamaz
İşârât-ül İcaz
Misafir Kullanıcı (@Misafir_56688)
23 Mart 2020 Pazartesi 06:15
Kainatın DNA sı denilebilir,bir tesbit,mükemmel....
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın