KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
14 Aralık 2024 Cumartesi
°C
Yılmaz Ekinci
yekinci07@hotmail.com

İnsan, Fıtrat ve Sosyal Sistem-1

18 MAYIS 2020 PAZARTESİ 17:58
4
7104
0
AA aa

“İnsan” denilen varlık hakkında konuşmak, onu herhangi bir şey ile tanımlamak kadar zor bir şey yoktur!  Çünkü o hiçbir şey ile mukayese edilmeyecek ve tanımlanamayacak kadar meçhul bir varlıktır. Bütün tanımlar muğlak ve bütün kesinlikler müphem kalmaya mahkumdur. O, hem Tanrı'nın suretinde hem de balçığın kıvamında vücut bulan bir varlıktır. Biçilmiş, tasarlanmış ve son şeklini almış bir varlık değildir. Fiziksel alemde tanımlanmış bütün tanımlardan farklı özellikler gösteren tek varlıktır.

Hiç bir tanım, insanı bütünü ile tanımlayamaz. Bütün tanımlayıcı kimlikler eksiktir ve yanıltıcıdırlar. O, evren denilen mikrokozmos içinde bir makrokozmostur.

 Literatürlere baktığımızda genelde insanın üç başlık altında irdelenip analiz edildiğini görüyoruz. Fiziksel açıdan diğer canlılar gibi yer, içer ve ürer (bilimsel yaklaşım), sonradan yaratılıp cennetten bu dünyaya sürgün edilmiştir (teolojik yaklaşım) ve potansiyel yetileri açısından değerlendirme konusu (felsefi yaklaşım) edilmiştir.

Filozofların insan tanımına baktığımızda, her bir filozofun bakış açısına göre değiştiğini görüyoruz. Decartes'e göre insan “düşünen”, Kant'a göre “akıl ve irade sergileyen”, Marks'a göre “üreten”, Bergson'a göre “araç” yapan, Aristo'ya göre “sosyal yaşam içinde hareket eden”, Sokrates' e göre “sorgulayan”, İbni Rüşt'e göre “somut bir bütünlük arzeden”, Buda'ya göre “acı çeken”, Nietzsche'ye göre “üstün insan”,  Zerdüşt'e göre” iyi düşünce, söz ve eylemden oluşan”, İbni Arabi'ye göre “üst bir varlıkla bütünleşen”, Konfüçyüs'e “süreçler boyunca öğrenen” ve İbni Sina'ya göre “düşünen, konuşan ve irade sahibi olan” bir varlıktır.

Bütün bu tanımlamalar bir gerçeği gösterdiği gibi aynı zamanda gerçeğinin bütünlüğünü de gölgelediklerini de unutmamak gerekiyor.

İnsanı tek bir kategorik  kavramla  kavramlaştırmak kadar basit bir düşünce olamaz. Onu tek bir kimlikle veya herhangi bir ihtiyaçla tanımlamaya çalışmak, onun doğasını anlamamaktır. O bir yelpaze gibi farklı zamanlarda değişik renk tonlarında açan bir varlıktır. İnsan varlığını maddi ve manevi alemde görünür kılan tek şey onun kainata ilave ettiği emeğidir. Yani yapmış olduğu işi/amelidir. (Necm/ 39) Onun dışında ne inandığı din, ne konuştuğu dil, ne tabii olduğu cemaat ve ne de sahip olduğu statüsüdür. “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” sözü bu hakikati işaret etmektedir.

İnsan, tamamlanmış bir varlık değildir. Kainattaki varlık gerekçesinin sorumluklarını bilmiş olsaydı bu kadar kurumsal yapılara ihtiyaç olmazdı. Eksik bir varlık olduğu için sosyal normlar ve sistemler doğmuştur.

İnsan, ‘insan' olarak doğmaz; insan olmak bir süreçtir. Akıl ve irade sahibi olduktan sonra insan olur.

Biyolojik bir canlı olarak insan bir “beşerdir.” Yani doğada yaşayan herhangi bir canlı varlık gibidir. Doğa kanunlarına tabi yaratılmıştır. Onun için doğar doğmaz bir çevreye ihtiyaç duyar. Bu yönü ile beşerdir.  Ruhsal ve zihinsel gelişimini tamamlayıp olay ve olguları analiz, tasnif ve çıkarımda bulunduktan sonra insanlaşma sürecine giriyor. Akli melekeleri ve ellerini kullanması onu diğer canlılardan farklı kılan bir özelliktir. Bu iki yeti ona özel bir kişilik kazandırmıştır. Kişilik, insanın  “insanlaşma” sürecinin en önemli nüvesidir. Çünkü kişilik onu diğer canlılardan ayıran hem kendisine ait özelliğini hem de kendisi dışındaki diğer varlıkların özelliklerini belirleyen bir ayıraçtır. İnsan evrende hem kendisine aittir, hem de herkese ait bir varlıktır. Canlı bir varlık olarak “acıma” duygusuna sahip oluşu ve diğer canlıların acısına ortak olma özelliği onu diğer varlıklardan üstün kılmıştır. Çünkü empati duygusu insanın insanlaşması sürecinin en üst zirvesidir. Bundan daha asil bir duygu yoktur.

İnsan çıkarlarından ziyade başkalarının acılarına ortak olan varlıktır. Yıllarca büyük hikaye öykücüleri “insanı, insanın kurdu” olarak pazarlayıp durmuşlar. Bu hikayenin büyük bir kısmı yalandan ibarettir ve yanlıştır! İnsanın doğası onların dediği gibi olsaydı bugün dayanışma, uzlaşma ve savaşlar hiç olmazdı. Örneğin savaşı ele alalım. Kendi çıkarlarını her şeyin üstüne koyan, önceleyen bir varlık neden soyut şeyler için koşarak ölüme gitsin… Ki, en azında bunun bir açıklaması olması gerekiyor!

İnsan, fail olduğu fillerinden dolayı hem yüceltilmiştir, hem de aşağılanmıştır.

Aşağılanmıştır. Çünkü topraktan yaratılmıştır, cennetten kovulmuş ve şeytana uymuştur. Aklı ve iradesini tam olarak kullanmamıştır. Kainatta işlediği kötü fillerinden dolayı Esfel-i safilin derecesine düşmüştür.

Yüceltilmiştir. Çünkü Tanrı ruhundan ona üflenmiştir. Aklı ve iradesi sonucunda yeryüzünde işlediği güzel fillerinden dolayı halife kılınmış ve sorumluluk yüklendiği için Eşref'ül mahlukat mertebesine yükselmiştir.

İnsanın yeryüzündeki yürüyüş serüvenine baktığımızda; bütün dinler, devletler, ideolojiler ve örgütler onu kontrol etmek için var güçleriyle didinip durmuşladır. O ise bütün bunlara karşı hep “isyan” bayrağını dalgalandırmıştır. Tanrısal özü/ yanı ise onu hep yukarılara ve bir şeylere tutsak olmamaya sevk etmiştir. Bu tarafı ile o adeta tüm sistemlere “ yönetilmek için yaratılmadığını” haykırarak dillendirmiştir. Kulla kulluğa hep itiraz etmiştir. Tanrı'nın özünden gelen bu ruhsal tarafı hep yüce değerlere- adalete, paylaşıma, merhamete, özgürlüğe- yelken açarken; balçıktan gelen  (bedensel /beşeri) özütü ise onu hep aşağılara  ve bir şeylere tutsak etmeye sevk etmiştir. O, servet, şöhret ve şehvet peşinde koşarken hep aşağılara doğru sürüklenmiştir. 

İnsan, ünsiyet kavramı ile müsbet, nisyan kavramı ile menfidir. O halde insan: ünsiyet ile nisyanın birliktenliğinden var olmuştur. İrade ve kontrol mekanizmasına sahip oluşu, ona sorumluluklar yüklemiştir. Zıtlıkların birleşiminden yaratılan insan Yüce Yaratıcı'nın iyilik ve güzellikte rekabet etmeyi, kötülükte ve vahşette ise uzak durmayı öğütlediği tek varlıktır. Unutmak veya birlikte davranıp ortak akılda buluşmak onun iradesine birakılmıştır.

İnsan aklın bir ürünü olarak düşünür, üretir ve infak eder. Yeryüzünde adaleti sağlar, özgürlüğün peşinde gider ve yeryüzünün halifesi olur. Akıl, bizi sahte ilahlardan kurtarıp hakikate ulaştıran tek anahtardır. İsyan, akıl ile olur. Akıl olmazsa insanın insana kulluğu/sömürüsü bitmez. Özgür iradenin teşekkülü ve tezahürü ancak akılla mümkündür. Akıl, özgür fiillerimizin failidir. Onunla medenileşir ve onun yokluğu ile vahşileşiriz.

Evet, insan vahşetin karşıtıdır. Kainatın göz bebeğidir. Yeryüzünün halifesidir. Eşref'ül mahlukattır. Kendisine ve diğer varlıklarına karşı ünsiyet sahibi olarak yaratılmıştır.

Evet, insan vahşetin ta kendisidir! Cennetten kovulmuş ve yeryüzüne sürgün edilmiştir. Yeryüzünde kan dökmüştür. Kardeşinin kanı ellerinde toprağa düşmüştür. Fitne ve fesatın taşıyıcısı olmuştur. Kendisine ve diğer varlıklara karşı hep nisyan halinde olmuştur. Tekebbür sahibidir, yani nefsini ilah edinmiştir. Bu onu diğer varlıklardan daha aşağı kılmıştır.

Sosyolojik bir varlık olarak insana baktığımızda insan; kainatta yalnızdır, zayıftır ve nevine münhasır bir varlıktır. Biriciktir, öznedir ve irade sahibi bir varlıktır. Diğer canlılardan ayırt edici birçok niteliklere sahiptir. Aynı zamanda sosyal bir varlıktır, güçlüdür ve toplumsal  işbirliği sayesinde kainatta hayatını idame edebilmektedir. Bu açıdan edilgendir ve toplum içinde kalarak varlığını devam ettirebilmektedir.

Psikolojik açıdan insana baktığımızda insan; bir tarafta yeryüzünde “ilah” olmak istiyor, diğer tarafta “yalnız” kalmak istemiyor. Bir tarafta  bir şeylere “sahip olmak” istiyor, diğer tarafta da hiçbir şeye “ihtiyaç duymak” istemiyor!..

Bu çelişki gibi görünebilir, çünkü bir şeylere ihtiyaç duymamak onun “tanrısal” tarafını (ölümsüz), bir şeylere sahip olmak ise onun “bedensel” tarafını (faniliği) gösteriyor.

Sosyal sistemin inşasına gelince insanın fıtri yapısını anlamadan ve bilmeden kurulan bütün sistemlerin bozulmaya, çökmeye mahkum olduğudur.

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın