KADIN ANALAR GÜNÜ8 Mart Dünya Kadınlar günü. Şefkat kahramanları, cefakar ve vefakar annelerimiz, bacılarımız ve kızlarımızın günü bugün… Sadece bugün değil, tüm yaşamında erkeğiyle omuz omuza ve el ele birlikte ve beraberce yaşama arzusunun kadınlarca dile getirildiği gün bugün… Bir gün de olsa kadınlarımızın kendilerini mutlu hissettikleri bir gün bugün… TV kanalları, basın ve yayın kuruluşları, kadın örgütleri ve bir kısım sivil toplum kuruluşları bugünü vesile kılarak kadın sorunları kapsamında, kadınlara yönelik şiddeti, cinsel istismarı, cinsiyet ayrımcılığı, çocuk gelinleri, berdelle evlendirilen, fabrika ve ofislerde, evde, tarla ve bahçede erkeklerle eşit koşullarda çalışanları, demokratik özgürlükleri ve temsil gibi sorunları dile getirmektedirler. Ayıca Kadınlar Günü, düşünür politikacı ve kadın örgütlerinin, kadının geleneksel rolünden sıyrılıp, modern yaşam düzeyini yakalaması gereği üzerinde sıkça durdukları bir gün de olmaktır. Bir de ideolojik söylemlerine, bu günü uygun bir malzeme olarak görüp kullananlar da çabası. Feminist akımların da etkisiyle bugün, kadınların toplumsal, ekonomik ve siyasal yaşama aktif olarak katılımı, demokratik haklardan yararlanma ortamlarının hazırlanması, eğitim ve meslek seçimi ile daha iyi çalışma olanaklarına sahip olmaları vurgulanırken, bir yandan da artık kadınların ataerkil (erkek otoritesine dayalı toplumsal düzen) aile yapısı içinde, ailede ön plana çıkan “evin yönetimi” ve “çocuk bakımı, eğitimi” rolleri için yetiştirilen “ücretsiz aile işçisi” olmaktan kurtarılması gerektiği de altı çizilerek dillendirilen söylemler arasında yer almaktadır. Ancak, kadınlarla ilgili önemli bir boyutun yeterince gündeme alınmadığını düşünüyorum. Kadın, tarihsel süreç içerisinde olduğu gibi, bugün de modern toplumların üretim, tüketim, satış ve reklam, eğlence alemlerinde bir meta (eşya-nesne) gibi kullanılmasının, tanımımı mazur görün cinselliğinin kamusal tüketime sunulmasının önü maalesef alınamamıştır. Bugün kadın reklamlardan tutun da, alımlı ve çalımlı fiziksel sunusuyla her türlü sekretarya işlerinde, en önde roller yüklenmektedir. Fabrikalarda erkeklerle aynı koşullarda çalıştırılarak kadınlıklarının unutturulmuş, eşitlik adına erkeğin çocuk doğurma konusu bile bilimsel çalışmalara konu olabilmiştir. Üstelik bütün bunlar, kadının toplumsal yaşamdaki rolü ve aktivitesinin artırılmasıyla da ilişkilendirilmektedir. Bugün kadınlarımızı hatırlamak ve sorunlarını dile getirmek elbette sevindirici bir durumdur. Ancak kadının tabiatına ve yaratılışına uygun düşmeyen rollerin, ona dayatılmasını (erkeklerin yapması gereken bir çok görevin kadınlara yüklenmesi gibi) kadın - erkek eşitliğinin, rol eşitliği olarak sunulmasını ve özgürlük adına kadınların kadınsı bedenlerinin, kamusal cinsel tüketime sunulmasını savunmayı doğru bulmamaktayım. Kadına ve kadın rolüne ilişkin bakış açısındaki yaklaşım problematiği nedeniyle, kadın - erkek eşitliği ve kadının özgürlüğü gibi modernlik adına dillendirilen söylemlerin ve önerilerin, kadın sorunlarına yeterince çözüm getirmekten uzak olduğunu, kadına mutlu bir hayat getirmediği düşüncesindeyim. Sıcak ve tatlı yuvasından koparılıp sosyal hayatın belirsizliği içine atılan kadının, erkekle aynı koşullarda iş yaşamında yer alması; onun aile içindeki gerçek rolünü (çocuk bakımı, eğitimi, yetiştirilmesi, ev yönetimi, yuvayı kuran dişi kuş oluşu, vb.) kadını kadın ana yapan rolünü ikinci plana itmiştir. Üstelik çoğu defa düşük ücretle ve kadın olarak pozitif ayrımcılık yapılmadan iş yerlerinde çalıştırılması ve benzeri uygulamalar acı gerçekler olarak karşımızda durmaktadır. Biz eğitimciler herkesin ilgi ve yetenekleri doğrultusunda eğitim görmesini ve öğrencilerin yeteneklerine uygun mesleklere yönlendirilmesini savunmaktayız. Dünya eğitim bilimlerinde ünlü pedegoglar da böyle düşünmektedirler. Aynı şeyi kadınlar için neden düşünmemekteyiz. Kadın ve erkek farklılığının sadece fizyolojik (bedensel) olmadığı, ilgi, yetenek ve duygusal boyutlarda da kendini gösterdiği inkar edilemez bir gerçektir. Kadınların öğretmenlik, mürebbiyelik sağlık, bakım, yemek, vb. alanında çok başarılı oldukları bir gerçek değil midir? Modern batı ülkeleri, kadınlara tüm alanlarda özgürlük tanıdıkları halde devlet yönetiminde, askeri alanlarda ve siyasette ve erkeklerin daha çok katılımların olduğu alanlarda kadın sayıları oranlarının düşük düzeyde olması, kadın doğasının bir sonucu olarak bu gerçeği göstermektedir. Kadınlara belli rollerin dayatılması doğru bir adım olamaz. Kadını ağır sanayide çalıştırmak doğru mu? O nu sadece bir görüntü ve reklam aracı görerek sekretarya işlerinde veya lastik reklamında kullanmak ne kadar doğru? Fabrikalarda, bahçe ve tarım alanlarında erkeklerle aynı koşullarda çalışan, böylece nazik ve nazenin bedeni kısa sürede kabalaşan ve kadınsılığını yitiren ve üzerine kuma getirilen, değersizleştirilen, kararlarda sözü geçmeyen, ikinci plana itilen ve sadece evin içinde doğum makinesi ve cinsel obje olarak algılanan geleneksel yaşamdaki kadının hali zaten içler acısıdır. Bu yetmiyormuş gibi modernlik, çağdaşlık adına, kadının yuvasındaki önemli rollerinin küçümsenmesi, tüketim ve reklamda bir metaya dönüştürülmesi, özellikle kadının cinselliğini toplumsal tüketime sunulmasının özendirilmesi, kadının geleneksel yaşamda çektikleri çilenin çok çok üzerinde bir acıya sürükleyeceği gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Erkeklerle eşit tutulmalarını isteyen kadınların sloganları arasında “gece vardiyasında çalışmak istemiyorum, doğum iznim uzatılsın” cümleleri, ülkemizde iş hayatında yer alan kadın rolüyle, Anadolu'da geleneksel kadın rollerinin çatıştığını gösteriyor. Çünkü bir yandan iş hayatının onun yaratılışını-doğasını nasıl etkilediğini dile getirirken, bir yandan ailesinin geçimini sağlamak, ev ekonomisine katkı sağlamak, bir yandan da çocuk doğurup büyütmeye çalışan ve yuvayı ayakta tutmaya çalışan Anadolu'nun cefakar kadınını bir rol çatışması yaşadığını göstermektedir. Çocukların kreşlerde ve bakıcıların elinde, yeterli anne sevgisi almadan büyümelerinin acısını o miniklerin unutması kolay olmayacaktır. Kadınlarla ilgili fikir akımların da etkisiyle, hem erkeğin hem de kadının görevini yapan Anadolu kadını, eşitlik arayışı ile kendi eliyle kendini ağır yüklerin altına iten, güya hakkını arayan bir kadına dönüşmüştür maalesef. Bu çileye (ev işiyle birlikte bir işte çalışması) talip olan kadına Allah yardımcın olsun demekten başka ne gelir elimizden. Ben kadının kadına yakışır uygun işlerde pozitif imkanlarla çalışmasına karşı değilim, ancak annelik rolünü yeterince yerine getirdikten sonra bu tür görevlere atılmalıdır. İnsan yaratılışında ve doğasında var olan özelliklere aykırı görüşlerin, insanlara ve özellikle kadınlara keder ve acı vermekten başka bir işe yaramayacağı artık kabul edilmelidir. Her alanda olduğu gibi kadın konusunda da geliştireceğimiz ilke ve görüşler, fıtratımızıda-doğamızdaki özellik ve kanunlarla uyumlu olmalıdır. Örneğin Kominizm, yaratılışımızda var olan mülkiyet duygusunu (bir şeylere sahip olma duygusunu) vb. insani bazı özelliklerimizi reddettiği için, insanlarına çileler yaşatmış ve kısa zamanda tükenmiştir. Kapitalizm ise insani yardımlaşma, merhamet ve ahlak değerleri görmezlikten geldiği için vahşileşmiş ve lanetlenebilmiştir. Feminist (kadın haklarını savunan) hareketler de kadının doğasına gerçek rolüne uygun düşünceler geliştirmediği sürece kadınlara iyilik yerine kötülük yapabilirler. İslam, cennet annelerin ayakları altındadır diyerek, kadını ona layık anne makamında görmüştür. Tarihte ve bugün, kadın uğruna evler yıkılmış, savaşlar yapılmış ve birçok cinayetler işlenmiş, gençliği ve geleceği heba olmuş insanlar ve toplumlar vardır. Kadın bu anlamda insan nefsini çılgınlaştıran bir sembol, makam ve şöhret hırsından daha tehlikeli bir arzuyu erkekler için ifade eden süslü bir obje olabilmiştir. Kadının toplumsal çılgınlığa yol açacak bu özelliğinden kurtarılması gerekir. Kadınlarımız Hz.Meryem gibi manevi anlamda bakire kalabilmelidir. Saf ve temiz kalarak “kadın ana” gibi etrafına sevgi ve karşılıksız şefkat saçarak; toplumsal dinamizmin sembolü olduğunu gösterebildiği takdirde, kadınlığını gerçek anlamda toplumsallaştırmış sayılacaktır. Kadının doğasında sevgi ve şefkat deryasının coştuğuna inanmaktayım. Yavruları için aç canavarın kucağına atılan civciv annesi tavuk; evladı için ateşe atılmaktan çekinmeyen anne, bunun en güzel örneği değil midir? Kadını bu rollerinden koparacak uygulamaların ve onu sıradanlaştırmanın ne anlamı var ? Kadınları hatırladığımız bu günde, duyarlı olunması gereken en önemli konunun; kadının, kendi öz benine aykırı düşünce ve davranışların uzağında durması, kadın onuruna yakışan sosyal ve siyasal yaşamda aktif roller almış eğitimli bir kadın olması ve Peygamberimizin “Cennet annelerin ayakları altındadır” sözünü özümsemiş bir anne olarak, kendini yeniden var etmeye çalışması, ona en yakışan tavırdır olduğu düşüncesindeyim. Unutmayalım bütün kadınlar manevi anlamda bakire olarak doğar. Saf, temiz ve bir sevgi nehri olan kadının, doğasını zedelemeden yaşatmalı ve baş tacı yapmalıyız. Ülkemizin tüm kadınlarına ve onların topluma armağan olarak sundukları değerli varlıklar olarak tüm insanlara saygı ve sevgilerimi sunuyorum. YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 14 Aralık 2024 Suriye nereye gidiyor?06 Kasım 2024 İlahiyatçıları/din adamlarını dinlerken ölçüleriniz olmalı07 Ekim 2024 Kur'an'ın, Tevrat, İncil ve Avesta'dan farkı02 Eylül 2024 Üç kutsal din Sümer efsanelerinden mi alındı?
|