KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
14 Aralık 2024 Cumartesi
°C
Bünyamin Bayram
binbay12@hotmail.com

KUR'AN AKLINI ANLAMAK

07 ARALIK 2020 PAZARTESİ 17:31
1303
9036
1
AA aa

İnsanoğlunun en ayrıcalıklı tarafı,  özgür bir akla sahip olmasındadır. İnsan ile hayvan arasındaki en büyük fark da akıldan kaynaklanır. Hayvanın aklı olmadığı için hala orman veya dağlarda yaşıyor ve hayatları binlerce yıldır aynı şekilde devam ediyor. Ancak insandır ki aklı, onu dağ ve mağaralardan alıp uzayın derinliklerinde seyahata çıkarmıştır.

Aklın kısıtlanması, sorgulama ve anlama çabalarının önüne engeller konması; insanın kendisine yapabileceği en büyük kötülük olmakla birlikte insanlığın da en büyük sorunudur. Çünkü düşünme, nihayetsiz sorular sorabilmenin de adıdır bir anlamda… İnsanın sorgulama haklarının engellenmesi düşünceyi köreltir; insanı teslimiyetçi ve köleci bir zihniyete götürür. Ayrıca akıl, Allah'ın yer yüzündeki bir terazisidir. Ancak o teraziyle hak ve hakikati anlayabiliriz…

İslam dininin yanlış yorumlanması sonucu, zaman zaman aklı devre dışı tutan veya küçümseyen anlayış ve dini ekoller gelişebilmiştir. Ancak, Kur'an'da yüzlerce yerde: “efela yanzurun” bakmazlar mı? “tetefekkerun” tefekkür etmezler mi? “Yeakilun” aklını kullananlar; “la yeakilun” aklını kullanmayanlar; “featebiru ya ulül elbab” ey akıl sahipleri ibret alın!..  şeklinde akletme ve düşünmeye sürekli vurgu yapması; Kur'an'ı doğru anlayan samimi Müslümanlar için hep bir dinamizim ve diriliş vesilesi olmuştur. Tevratta ağırlıklı emir ve yasaklar vardır. İncil'de ise öğütler yanında teslimiyetçi bir kişilik istenir. Bu kitaplarda direk akla vurgu başlı başına yer almaz, bu hususta tahrif olmalarının etkili olduğunu sanıyorum.

Endülüs düşünürü İbn-i Rüşt, “akıl ve vahiy aynı annenin sütünü emen ikiz kardeşlerdir” diyerek aklın islmadaki yerine dikkat çekmiştir. Kişilerin özgür irade ve düşünceyle Allah'a ulaşamayacağını iddia eden Kilise hegemonyasını sarsan İbn-i Rüşt, insanın akılla Allah'ı bulabileceğini ortaya koyarak, batıya akılcılığı taşımıştır. Bu nedenle de zamanında kitapları yasaklanmıştır. Tanrının ve doğruların akılla bulunabileceğini söyleyince, özgür arayışları tetiklemiştir. Batıdaki reformların arkasında onun rolü yadsınamaz…

Aklın anlama, anlamlandırma, sorgulama, muhakeme etme, çıkarımlarda bulunma, ibret alma, irfan ve hikmet üretme, hakikati bulma gibi özellikleri vardır. Akıl, bu özelliklerini sağlıklı ve yeterli bilgi elde ederek ve eğitim alarak kazanabilir. Yeterli ve gerçek bilgi aklın ayakları gibidir. Aksi durumda insan aklı hakikati bulmada zorlanabilir ve yanılabilir.

Ateizmin büyük savunucusu A.Flew, hakikati içeren gerçek bilgiyle yüzleşince, seksen yıl sonra iman edip “Yanılmışım Tanrı Varmış” kitabını yazmıştır. Akıl, akıl olunca gerçekle yüzleşmesi kaçınılmazdır.

Tarihte olduğu gibi bugün de, Kur'an ve Peygamber hakkında yanlış kanaat sahiplerinin büyük kısmı; yetersiz ve yanlış bilgiden kaynaklanan bir çıkmaz yaşamaktadırlar. Kulaktan dolma bilgilerle, olaylara yüzeysel ve uzaktan bakınca yanılmamak mümkün değildir... İnanç problemi yaşayanların büyük kısmı bu kapsamda sayılabilir. Uzaktan bakılınca Güneş de çok küçük görülür, gerçekte dünyadan bir milyon defa büyüktür.

Kur'an güneşi, insanlık alemini sürekli aydınlatmaktadır. Gözünü kapayan bu ışığı elbette göremez, bunlar gündüzü kendilerine gece yaparlar…

Decart'la başlayan modern batı aklı, sadece dünyevi iş ve işlemleri düzenleme anlamında kullanılmış; irfan ve hikmet üretememiştir. Batı medeniyeti hayatı ve kurumlarını rasyonal (akıla dayalı) bir içerikte düzenlemeyle yetinmiş; maneviyattan yoksun kuru bir akılla başbaşa kalmıştır.

Modern bilimsel akıl, sadece evren ve olayların nasıl meydana geldiğini anlamaya çalışmış; ancak dakik bir saat gibi işleyen Kozmik alemin, bu harika düzenin ve yeryüzündeki bu muhteşem canlıların; büyük bir tasarım ve bir İlahi planın eseri olduğunu anlamaya dönük “Niçin ve hangi hikmetle var edildiğini” sağlayan “Neden ve Niçin?” gibi sorular sormayı ihmal etmiştir. Bu nedenle de kurduğu medeniyeti anlam yoksunluğuna ve insani krize itmiştir.

Kur'an'daki akıl, sadece dünyevi hayatı düzenlemeyle kalmaz; aynı zamanda olay ve olgulardan ibret alma ve hakikati bulma anlamında hikmete dayalı bir çerçeve oluşturur.

Aklı muhatap alma, Kur'an'ın bütününde hakim bir yaklaşımdır. Kur'an, her önermesini akıl çerçevesinde ele alır ve kabul alanımıza sunar. Önerdiği her ilke ve kuralda, akla uygun tarafına dikkat çekerek anlaşılmayı kolaylaştırır. Bu anlamda Kur'an'da muazzam bir akıl çerçevesi söz konusudur.

Örneğin, Kur'an iç içe olduğumuz fakat alışkanlık perdesiyle çoğu zaman yeterince düşünemediğimiz, çevremizde ve evrende devamlı olup biten ve tarafımızca olağan olarak nitelenen olay ve olguları (gece ve gündüzün, peşpeşe gelmesi, mevsimlerin birbirini kovalaması, yağmurun yeryüzünü canlandırması, Güneşin hergün düzenli doğup batması, bir damla sudan meydana gelen canlılar, yeryüzünün canlılara uygun döşenmiş olması, canlıların rızıkları, vb.) dile getirerek; bizi tüm bu olay ve olguların ötesine, arka planına taşır; bunların Allah'ın birer mucizevi kudret eseri olan ayetler(delil-kanıt) olduğunu söyler; böylece bakış açımızı örten perdeleri kaldırır; zihinsel örgümüzü yeniden kurmaya davet ederek, bizi Kainat kitabının sayfalarına ibretle bakmaya ve kozmik alemi bir kitap gibi okumaya yöneltir…

Örneğin Kur'an'da, “İnsan hangi şeyden yaratıldığına baksın….” Daha başka bir yerde de “hakir ve basit bir sudan yaratıldığı” vurgulanır. Gerçekten bir damla su anne rahminde bakan, duyan, düşünen, konuşan, vicdan ve akıl sahibi mucizevi bir canlıya dönüşmektedir. Bunu İlahi kudretin dışında izah etmek mümkün mü?

“Onlar üzerlerindeki semaya bakmadılar mı? Onu nasıl bina edip süslemişiz..'” Kaf, 50/6 Hele gökyüzünün yıldızlarla süslü hali, gözümüzün optik yapısına öyle uygun ki, sınırsız gökyüzünü bir süslü tavan gibi görmekteyiz. Gözümüzü kim yaratmış ise, gökyüzünü de o yaratmıştır!.. Çünkü göz ile kozmik alem arasında büyük bir optik uyumluluk söz konusudur. Hayvanlar etrafa ve gök yüzüne böyle bakamazlar. Neden? Çünkü insan, yeryüzünde Allah'ın seçkin ve akıllı muhattabıdır da ondan…

Bu anlamda Kur'an bize, adeta tevhid formülleri sunar adeta…

Örneğin öldükten sonra dirilme konusunda, “Allah'ın eserine bakmaz mısınız? yağan yağmurun ölmüş kurumuş  yer yüzünü baharda nasıl canlandırdığımızı görmez misiniz? Diyerek, Haşrin (yeniden dirilişin) provasına niteliğindeki bahar mevsimine bakışları çekmeye çalışır…

Yine dirilmeyi aklına sığdıramayanlara, “İlk başta insanı bir damla sudan yaratan kim ise, sonradan yine O diriltecektir” (Yasin suresi 77-79) diyerek, ilk yaratmanın önemli olduğunu, ilk modeli yapan bir usta, ikinci örneğini daha rahat yapabilir bakışını vererek, müthiş bir akıl muhakemesiyle insanı iknaa olmaya davet eder…

Kur'an bir davranış bir kural söylüyorsa, mutlaka onun faydasını ve mantığını da vererek önerir. Örneğin, sadece namaz kılın demez, “namaz kılın ki kötülükten korunasınız” diyerek namazın insanda yapacağı dönüşüm ve faydaya dikkat çeker. Çünkü Allah'ın bizim namazımıza ihtiyacı yoktur, olsaydı cennette de namaz kılmamızı isterdi!..

Örneğin Kur'an, isnanların farklı renk ve dillerde yaratılmasının bir üstünlük veya çatışma nedeni olmadığını  belirtirken, özetle “O sizi bir erkek ve dişiden yarattı, sonra sizi kabilelere ayırdı, ta birbirinizle tanışıp kaynaşasınız diye. Allah indinde üstün olanlar faziletli ve erdemli olanlardır” diyerek, bizim yararımıza olarak diyaloğu ve barışı önerir.

Bu benzeri konularda binlerce ayet örneği verilebilir.

Peygamber uygulamalarında da bu akıl çerçevesi hep geçerli olmuştur. Hz. Peygamber, Kur'an'ın “aranızda meşveret ile iş görün” emrine uyarak, kendi arkadaşlarının görüşlerine sürekli yer vermiş, onlarla istişare etmiş ve onların önerileriyle de kararlarını değiştirebilmiştir.  Hz. Peygamber, insanların özgür iradeleri ve akıllarıyla düşünüp inanmalarını istemiş; aklı ve hikmeti önemseyen bir toplum inşaa etmeye çalışmıştır. Bunun sonucu olarak da, yirmi üç yıl gibi kısa bir zaman diliminde; insanlık aleminde büyük bir dönüşüm sağlanmış, İslam yeryüzünün en güçlü dini haline gelmiştir.

Peygamberin hayatını konu edinen Siyer kitaplarına bakıldığında, bunların yüzlerce örneği görülebilir.

Özetle Kur'an, tüm inanç ve davranışsal-ameli önermelerini, mantiki ve anlamlı çerçevede ortaya koyarak, kalplerde ve akıllarda tahtını kurmuştur.

Kur'anı doğru anlama ve yaşama dileğiyle…

Sevgi ve saygılarımla…

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Misafir Kullanıcı (@Misafir_79846)
13 Aralık 2020 Pazar 15:28
Maşallah! Çok güzel bir yazı
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın