Bilim dine karşı mı? -1Bu sorunun cevabını vermeden, bilim din ilişkisinin tarihsel sürecine kısaca göz atmakta yarar vardır. Bu tarihsel ilişki sorumuza da kısmen cevap verecektir. Orta Çağ Batının Karanlık Çağıdır Din ile bilimin henüz uyum içinde olduğu İlk Çağ'da din adamları aynı zamanda bilimle meşgul oluyorlardı. Bu dönemlerde, bazı istisnalar dışında eğitim kurumlarının henüz bugünkü anlamda oluşmadığı, buna karşın dini kurumlarda çalışan din görevlilerinin aynı zamanda eğitim ve araştırmacı olduğu da bilinmektedir. Bilim ve dinin çatışmadığı, hatta hoşgörü ile sürdürüldüğü ülkelerde bilimin, felsefenin ve uygarlığın varlığını geliştirerek sürdürdüğü bilinmektedir. Ancak özellikle Orta Çağ kilisesinin sergilediği bozulmuş din taassubunun bilimle çatıştığı dönemde Batı'da gerileme hızlanmış, kaoslar başlamıştır. Bu nedenle, çağları kendine göre değerlendiren Batı, Orta Çağ'ı karanlık çağ olarak nitelemektedir. Çünkü, Roma İmparatorluğu döneminde ve öncesinde kuruluşları gerçekleşen meşhur okul ve kütüphaneler kapatılmış, insanlar engizisyon mahkemelerinin vahşet ve katliamları ile acılar içinde kıvranıp karanlıklar içinde inlemişlerdir. Birçok filozof ve bilim adamı sürgün, hapis ve idam gibi ağır cezalarla sonuçlanan mahkemelerde yargılanmışlardır. Örneğin, dünya ve çoklu evren ile ilgili bilimsel teorilerinden vazgeçmediği için Giordano Bruno'nun dili küçük bir tahta parçasına çivi ile sabitlenmiş ve daha sonra çıplak bir şekilde diri diri yakılmıştır. Miguel Servet Katolik kilisesi tarafından Lozan'da kitaplarıyla birlikte yakılarak öldürülmüştür. Dünyanın hem kendi etrafında hem de güneşin etrafında döndüğünü savunan Galileo yıllarca yargılanmış ve ömrü boyunca kitap yayınlaması yasaklanarak ölünceye kadar ev hapsinde tutulmuştur. Kilise hoşgörüsüzlük, önyargı, kuşku ve batıl inançlarıyla akademik öğrenimi imkânsız hale getirmiş, her bağımsız düşünce girişimini şüpheyle karşılamış, kendi doktrinlerine tam olarak uymayan her türlü ilmi gelişmeyi şiddetle bastırmış, Engizisyon mahkemeleri ile on binlerce şüpheli cadı, muhalif, düzenden sapma gerekçesiyle insanlık dışı işkencelerle ölüme mahkûm edilmiştir. Hristiyanlığın asli değerlerinden sapması ve din adına birçok hurafe ve batılın kilise tarafından topluma dayatılması, bağımsız düşünmeyi, ilimle elde edileni ifade etmeyi, kilisenin hurafe ve batıllarına aykırı olduğu için yasaklaması Batının karanlık çağının temel nedenleridir. Rönesans öncesi 1000 yılı kapsayan bu dönem Avrupa'nın karanlık çağıdır ve kilise Batı'yı adeta karanlığa mahkûm etmiştir. Tüm bu nedenlerden dolayı Batı için Orta Çağ'ın karanlık çağ olarak tanımlanması haklı olarak kabul edilmektedir. Batı'nın Karanlık, Doğu'nun Altın Çağı Orta Çağ Batı için karanlık, ancak doğu için bu çağ Hz. Muhammed'in (SAV) İslamiyet'i tebliğ etmeye başlamasıyla aydınlık bir dönem başlıyordu. Doğu'da adalet ve hoşgörü söz konusuydu. Bilim ve tekniğin özgürce geliştiği bu ülkelerin insanları refah içinde yaşıyorlardı. İslam ülkelerinde huzur ve güven tamdı. İslam Medeniyeti, VIII.- XIII. yüzyıllar arasında bilimsel ve felsefi düşünce anlamında dünyanın önderi konumuna gelmişti. Hatta Yunan bilgeliğinin mirasçısı olmuşlar ve bu bilgeliği sonraya taşımışlardır. Batılı tarihçiler bu dönemi “İslam Rönesansı” olarak adlandırmaktadır. Bu dönem aynı zamanda haklı bir şekilde “İslam'ın Altın Çağı” olarak da tanımlanmaktadır. Bu dönemde matematikten tıbba ve fiziğe kadar pek çok alanda eşi benzeri görülmemiş başarılara imza atılmıştır. Abbasiler zamanında büyük Bağdat Kütüphanesi olarak bilinen ve aynı zamanda bir Bilim Akademisi olan Beytü'l Hikme kuruldu. Burada Antik Yunan Filozof ve düşünürlerinin eserleri Arapçaya tercüme edilmiştir. İlme yapılan bu yatırımlar neticesinde Müslümanlar arasından büyük bilginler, filozoflar, kâşif ve mûcitler yetişmiştir. İbn-i Heysem ilk fotoğraf makinesini icat etti ve gözün nasıl gördüğünü açıklamayı başardı. İbn-i Sina, doktorların kanser gibi tehlikeli hastalıkları teşhis etmesine olanak sağlayan El-Kanun fi't-Tıb'ı yazdı. Matematikçi Hârizmî cebiri icat etti. Francis Ghiles bir makalesinde bu dönemi şöyle özetliyor:
Peki İslam'ın Altın Çağı Olarak Bilinen Bu Dönemin Sırrı Neydi? Bu nedenleri şöyle sıralamak mümkündür: - İslam'ın bilgiye verdiği önem, - Özellikle Abbasilerin bilim ve araştırmaya verdiği büyük destek, - Eski büyük kültürlerin eserlerini tercüme ederek bilim insanlarının hizmetine sunmak, - Yazılı eserlerin etkin bir şekilde üretim ve dağıtımının sağlanmak, - Sadece Müslümanların değil aynı zamanda yabancı bilim adamlarının da sürece katılmasını sağlayan şartların hazırlanması. İslâm Medeniyetinin kendinden önceki bilimsel bilgileri edinmesi, dönüştürmesi ve birçok yeni katkıyla geleceğe ulaşacak merkezlerde ve kaynaklarda muhafaza etmesinin yanında devlet yöneticilerinin sınırsız destek ve himayeleri sayesinde İslam'ın Altın Çağı yaşanmıştır. Bilim ve kültürdeki Müslüman başarıları aynı zamanda Avrupa Rönesansı, aydınlanma ve Batı Uygarlığının köşe taşlarını döşerken tarihin en acımasız devletini kuran Moğollar insanlık ve insanlığın geliştirdiği uygarlığı eşi benzeri görülmemiş bir şekilde yok etmeye başladı. Sadece İslam Medeniyeti değil tüm dünya için çok kıymetli olan Bilim Akademisi “Beytü'l Hikme”, Mogolların istilasıyla 1258 de Hülagû Han tarafından yakıldı. Moğol istilasının dehşetine şahit olan İbnu'l-Esir, şöyle demektedir:
Moğol belasından sonra İslam ülkelerindeki bilimsel çalışmaların söndüğü genel olarak kabul edilir. İslam Tarihi ve Kültürünün katledildiği bu dönemde bilimsel çalışmalar giderek azaldı ve entelektüel evrim adeta durdu. İslam'ın bu altın çağından sonra ilimde başlayan gerilemenin tek sebebi Moğol barbarlığı değildi elbette, aynı zamanda sonraki süreçlerde, Müslüman Devletlerin bilime olan desteği azalmaya başladı, otoritercilik, kötü eğitim, özellikle pozitif ilimlerin medresede okutulmaması, ezberci bir yaklaşımla eğitimin sürdürülmesi, fon yetersizliği gibi nedenler de bu gerilemede etkin rol oynadı. Ancak, pozitif ilimlere olan ilginin azalması ve din ilimlerine ise bu ilginin devam etmesi neticesinde dönemin bilim kurumlarında topal bir eğitim sisteminin gelişmesine, akabinde de birçok önyargı ve hurafenin yer almasına neden oldu. Sonuç olarak İslam Alemi bilimdeki üstünlüğünü Avrupa'ya kaptırdı. Abbasi döneminde Altın Çağını yaşayan İslam Medeniyetinde bu gerilemeler olurken, Batı, Arapça eserlerden çok fazla çeviriler yaparak İslam medeniyetinden büyük bir bilim mirası almıştır. Amerikalı ünlü yazar ve siyaset bilimci olan Michael Hamilton Morgan “Kayıp Tarih: Müslüman Bilim Adamlarının, Düşünürlerinin ve Sanatçılarının Kalıcı Mirası” adlı eserinde bilim ve kültürdeki Müslüman başarılarının Avrupa Rönesansı, Aydınlanma ve modern Batı toplumuna katkılarını ortaya koymaktadır tespitinde bulunmuştur. Bu kitapta, 570'de Hz. Muhammed'in (SAV) doğumuyla başlayarak İslam'ın altın çağlarını ve özellikle İbn Al-Haytham, İbn Sina, Al-Tusi, Al-Khwarizmi ve Ömer Hayyam gibi âlimlerin, matematik, astronomi ve tıpta nasıl devrim niteliğinde çalışmalar yaptıklarını ve Newton, Copernicus ve diğerlerine nasıl yol gösterdiklerini anlatmaktadır. İlginçtir ki, İslam'ın Altın Çağı adeta dünya literatürünü İslami külliyelere kazandırmakla başlarken, Avrupa'nın Rönesansı da İslam Alimlerinin eserlerini tercüme ile başlamıştır. Ülkemizde din düşmanlarının sıkça “orta çağ zihniyeti” tabiriyle eleştiri konusu yaptığı dönem aslında tüm batıya ilham veren ve İslam'ın Altın Çağı olarak tanımlanan zaman aralığına denk gelir. Eyne's-sera mine's-süreyya
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 06 Haziran 2024 Bilimin gelişimine İslam mı, Müslümanlar mı engel oldu?28 Mayıs 2024 Bilim dine karşı mı? - II08 Mart 2024 Bankamatik memurluğu marifet mi? -221 Şubat 2024 Bankamatik memurluğu marifet mi?
|