Görünene aldanmak!
Şekerden ekmek yapılsa, yapılan ekmeğe benzer ama yediğinizde ekmek değil, şeker yersiniz... Mesela, kuru bir üzüm çubuğuna takılan, ambalajlanmış bal tulumbacığı paketi şeklinde bize uzatılan üzüm dalındaki bu harika meyveyi düşünelim... Bu meyveyi şuursuz, kör ve sağır toprağın/tabiatın veya tesadüflerin bir ürünü olarak görmek görüntüye aldanmaktır. Ancak, vücudumuzun beslenmesine ve ağız tadımıza uygun olan bu üzümün ve bunun gibi yüzlerce meyce ve sebzenin bizi ve ihtiyaçlarımızı bilen kudret, ilim, hikmet ve rahmet sahibi olan bir zatın eseri olarak gördüğümüzde görüntüye aldanmamış oluruz... Bu nedenle görüntüye aldanmamak gerekir... Olgular göntüsünde aldananlar tabiatperest, ateist veya materyalist olurlar. Olay ve olgular arkasında gerçeği, özü görmek bilgi, dikkat ve sorgulamayı gerektirir. Basit bir damla sudan tüm bu harika canlıların varlığı ve bir saat gibi işleyen evren/kâinat, Allah'ın varlığının sınırsız ayetleriyle/delilleriyle doludur. Onlara bakarak yaratıcıyı görebiliriz. Varlıktaki tüm oluşum ve değişimin; aciz, güçsüz, cansız ve şuursuz hava, su, toprak, elementler, vb. maddi sebeplerle veya hiçbir amaç ve gayesi olmayan rast geleliğe, yani tesadüfe dayalı, şuursuz evrim mekanizmaları denen olgu ve süreçlerle açıklanamayacağını, tüm varlığın bir ilim, irade, kudret ve hikmet eseri olduğunu idrak eder; böylece İbrahim peygamber gibi göklerin ve yerin melekutuna (iç yüzüne) ulaşarak, hakkal yakin düzeyinde, kesin inananlardan olmaya başlayabiliriz... Neden birçok insan Allah'ı bulamıyor? İnkâr ve inanma psikolojisinin arkasında hangi değerler etkilidir? İslam'ın önerdiği yaşam biçiminin, kişinin nefsine ağır gelmesi; kişinin alıştığı yaşam biçimini bırakamaması, yetiştiği aile, küçük yaşlardan itibaren belli değerlerin kişilere şırınga edilmesi, kişilerin sahip olduğu ön yargılar, insanın hakikate ulaşmasını engelleyen çok önemli etkenlerdir. İnançsızlıkta, yukarıdaki paragraflarda dile getirdiğim gibi, evrende ve dünya üzerindeki olay ve olguların, Allah'ı gösteren birer ayet/delil/bürhan olduğunu görebilecek, bakış açısı ve mantığa sahip olamamak çok etkilidir. Ayrıca, inanç problemi yaşayanların Peygamber hayatını iyi bilmediklerini, O'nu yeterince tanımadıklarını söyleyebiliriz. Veya Kur'an'ın, anlam derinliğini anlatan Kur'an tefsirlerini ve iman hakikatlerini anlatan eserleri okumadıkları da söylenebilir. Bir de olaylara uzaktan bakmak insanı yanıltır. Örneğin biz güneşe uzaktan baktığımız için bir tepsi kadar küçük görürüz. Özünde Güneş, Dünyamızdan bir milyon defa daha büyüktür. İslami hayatın yaşanmadığı ortamda büyüyenler, İslam'a ve Peygambere hep uzaktan bakmışlardır. Çevremizde ve dünya ülkelerine baktığımızda bu durumu rahatlıkla görebiliriz. Bir diğeri de olay ve olgulara yüzeysel bakmak insanı yanıltır. Yüzeysel bilgi her zaman yanıltıcıdır. Hakikat her zaman detayda gizlidir. Örneğin kişi Peygamberimizin hayatını iyi bilmiyorsa; “Peygamberin bir tüccar olduğunu, ticaretini geliştirmek için bu işe giriştiğini, Arap toplumunu bir araya getirip başlarına geçmek istediği için peygamberlik iddiasında bulunduğu” şeklinde yüzeysel ve gerçeği yansıtmayan bu iddiaya inanabilir. Maalesef toplumda böyle dayanaksız yanlış bilgilerle insanlar inançlarından kopmuşlardır. Örneğin; peygamber de görünürde bilgeler gibi konuşmaktadır. Görüntüye takılanlar, iyi ahlaklı bir insan deyip vahiy hakikatinden mahrum kalabilirler. Ancak, kırk yaşına kadar ne okumuş ne de yazmış ve ne de o güne kadar hiçbir kimseye dini bir öğütte bulunmamış ümmi birinin; kırk yaşına geldiğinde birden ve herkesi hayrette bırakan ve benzeri söylenemeyen mucizevi bir kitapla/Kuran ile ortaya çıkmasını düşündüğünde, Onun bir filozof veya bir bilge olmadığını, “Onun kendi heva ve hevesiyle konuşmadığını, Allah'tan vahiy aldığını ve samimi bir peygamber olduğu” sonucuna ulaşıp vahyin sırrıyla ve Rabbiyle buluşabilir. Burada bakış açısı önemlidir. Peygamber hayatını hatırlayalım. Kalbi açık, samimi, hakkı arama sevdası taşıyanlar, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (a.s.v.) tebliği karşısında; O'ndaki samimiyeti ve hakikati görüp inanmış ve sahabi ünvanını almışlardır. Ancak, günahlarla yaşayan, problemli ve bencil ruhlar ise, Onun tebliği karşısında tam tersi bir yol izlemiş, Peygamberimizi kabul etmemiş, sihirbaz diye suçlamışlardır. İnanmanın yolu, samimiyetten ve hakikat arayışından geçer… Eğer gerçekten; bu harika evrenin anlamı, olay ve olguların ne ifade ettiğini, hayatın ve yaratılışın anlam sırrını, ne olduğumuzu, nereye doğru aktığımızı anlamalı. Daha önemlisi, bu fani alemi ve hayatı, ebedi aleme çevirecek, yani yoku yok edecek “ezeli ve ebedi bir yaratıcının var olması” bizi sevindirecekse; inanın gönlünüze ve aklınıza O'nun varlık delilleri sağnak sağnak akacaktır. “Hakikati arayan bir ruha sahip olun, kendini arayan adam olun” yeter… Selam sevgilerimle...
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 07 Ekim 2024 Kur'an'ın, Tevrat, İncil ve Avesta'dan farkı02 Eylül 2024 Üç kutsal din Sümer efsanelerinden mi alındı?11 Ağustos 2024 Düşünme Örgümüz ve Ülfet Tuzağı: ATEİZM VE AGNOSTİSİZM25 Haziran 2024 Bilimsel Bilgiye Müslümanca ve Ateistçe Bakış!
|