Tanrının DiliGöz görmeyedursun, gönül gördü, kalp gördü. Akıl düşünmeyiversin, kalp düşündü. Sevgiliye giden yollar yüründü, gören olmadı, duyan olmadı. Zira yoktur cevabı, ezeli sırdır öyle dedi hayyam, ne sen bilirsin ne de ben. Aşkın şahitleri bilir, aşkta korku yoktur. Aşkın şahitleri bilir, aşkta hesap yoktur. Aşkta yok vardır, aşkta yok olmaktır. Zaman derdim belki bu yola ilaçtır, zira ne zamandır bu derdin merhemi ne de ibadettir bu yolun menzili. Benlik kibri attığında ve terki terk ettiğinde aşık olur, aşık kişi bilir ki cihan ezeli bir sırdır ve onlar o sırrın içinde kaybolurlar. Bu kayboluş aşık kişiyi henüz bu dünyada aşkın mahkemesine çıkartır. Ezeli sırların hikmetinden midir bilinmez ham olan kişiyi pişirir sonra aşık kişi aşk ile yanar ve kavrulur. Ne bir dileği kalır dünyadan ne de bir beklentisi. Ve gün gelir artık O'nu kendinde arar. Feriüddin Attar Mantıku't Tayr'ında bu hakikati bir hikaye ile dile getirir; Bir gün kuşlar bir araya gelerek kendilerine hükmedecek bir gücün olması gerektiği üzerine tartışmaya başlarlar. Kuşlardan biri ‘'Ben Tanrı'nın habercisiyim, yaradılışın sırrını biliyorum. Süleyman Peygamber'e yoldaş oldum, onunla birlikte bu âlemi dolaştım, tanrımızı biliyorum, benimle birlikte gelirseniz onu bulursunuz. O, Kaf Dağı'nın ardındadır; adı da ‘Sîmurg'dur. Fakat yol uzun, denizler derin, karalar sarptır. Kendimizden geçip yola düşelim. Eğer ondan bir iz bulabilirsek ne mutlu bize!” der. Kuşlar öncesinde çok istekli olmalarına rağmen yolun zahmetli olduğunu öğrenince savsaklamaya başlarlar. Ama kendisinin tanrının habercisi olduğunu söyleyen kuş herkesi ikna eder ve yola koyulurlar. Kuşlar yolda bitkin düşmeye başladıklarında tanrının habercisi olan kuş onların şüphelerini giderici sözlerle onları ikna eder ve yollarının uzun ve zahmetli olduğunu, önlerinde “istek, aşk, marifet, istiğna(gönül tokluğu), tevhit(bir olduğuna inanma), hayret(müşahede etmek) ve fakr u fena(yokluk)” adları verilen yedi vadi daha bulunduğunu, bunları geçince Sîmurg'a yani tanrılarına ulaşacaklarını söyler. Kuşlar yine yola düşer. Fakat kimi yolda kalır kimi yem bulmak için yere iner kimi de açlıktan ölür. Sonunda yüz binlerce kuştan ancak otuz kuş hasta ve bitkin bir şekilde bu vadileri aşar. O sırada bir kuş ansızın gelip kuşlara kim olduklarını, nereden geldiklerini sorar. Kuşların amaçlarını anladıktan sonra geri dönmelerini söyler, ardından da hepsinin önüne birer kâğıt koyup onlara “Bunları okuyun!” der. Kuşlar, yaptıkları her şeyin bu kâğıtlarda yazılı olduğunu görünce şaşırırlar. Bu sırada Sîmurg da tecelli eder. Fakat gördükleri Sîmurg, kuşların kendilerinden başka bir varlık değildir. Sîmurg'da kendilerini, kendilerinde de Sîmurg'u görürler. Bir anda hem kendilerine hem de Sîmurg'a bakarlar. Bu sırada bir ses duyulur: “Siz buraya otuz kuş geldiniz, bu aynada otuz suret belirdi, otuz kuş güründünüz. Daha fazla ya da daha az gelseydiniz o kadar görünürdünüz. Burası bir aynadır.” Sonunda kuşların tümü bu makamda Sîmurg'da yok olur, artık ne yol ne yolcu ne de kılavuz kalır. Kendini bulmak isteyen kişi önce kendinden geçer, sonra her şeyden. Önce kendinden, sonra her şeyden. Ve bu geçiş bilinçli seçilmiş bir yalnızlığın sonrasında yakalanabilir. O ruha üfledi, fıtratında gizlendi, yoklukta tecelli etti. ‘'O'nu artık özgür bırak, tanrı güzelleşmek istiyor fakat avuçların içerisinde can çekişiyor.'' Her ne arar isen kendinde ara, kötülüğü kendinde, iyiliği kendinde ara. Sevgiyi kendinde, nefreti kendinde ara. O her şeyden münezzehtir. O vardan münezzehtir. O, yoktur. Yoklukta ara.
Ahmet Rodi POLAT YORUM YAZIN ![]()
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 15 Ocak 2024 Bol Odalı Boş Masalı Sağlık Müdürlüğü26 Kasım 2023 2023 Seçimlerinin Kazananları ve 2024 Seçimlerine Kısa Bir Bakış21 Kasım 2023 Bingöl'den Almanya'nın en iyi üniversitelerinden birine….21 Kasım 2023 Belediye Başkanı ve Meclisi….
|