Kıskanıyorum gavurun oğlunu...!Batı; Müslüman coğrafyasının çocukları için kurtuluşun adresi, adaletin ve özgürlüğün simgesi, huzurlu bir yaşamın yegâne merkezidir. Geriye kalan cinayet, gözyaşı, zulüm ve dahası ise Müslüman coğrafyasının kaderidir. Bizde insanlık, batıda düzen vardır. Görüyoruz ki, herkes düzeni tercih ediyor. Kendi ülkelerimizdeki kanun ve kuralları kabul etmeyiz ancak Batı ülkelerine gidince her türlü kural ve kaideye riayet ederiz. Çünkü içinde bulunduğumuz mecburiyetler, maruz kaldığımız baskılara karşı koyma ya da başkaldırma refleksimizi baskılar. Ve giderek onlara benzeriz! Onlara özenir, onlar gibi yaşamaya başlarız. Yani, içine girdiğimiz kalıbın şeklini alırız. Bir süre sonra ülkemize misafir olarak geldiğimizde kendi insanımızın medeniyetten ve görgü kurallarından uzak oluşunu yadırgarız. Tek tesellimiz; aile, akraba ve dost hasretini giderebilmek, çocukluk anılarımızın yer aldığı mekânları görebilmek, mazinin duygusal havasını teneffüs edebilmektir. Peki, Müslüman coğrafyasının çocukları neden terk eder yurdunu? Mezhep çatışmaları, toplumlara göre değil de partilere ya da kişilere göre adalet tesis edilmesi, kanunların halkı değil hükümetleri korumaya dönük olması, gelir adaletsizliği, özgürlüğün kısıtlı olması, ekonomik krizler ve dahası…! Ve tabi ki, en büyük etkenlerden biri olan savaşlardan dolayı… “Savaş kimin haklı olduğuna değil, kimin güçsüz olduğuna karar verir” der Bertrand Russell.. Ve Nazım Hikmet ekler; “Savaş; korku ve sefaletten başka bir şey veremez. Yakar, yıkar, öldürür, yok eder.” Hatırlar mısınız? 2015 Ocak ayında 17 kişinin öldüğü Charlie Hebdo ve Kasım ayında 130 kişinin yaşamını yitirdiği Paris saldırılarının ardından tüm dünya kenetlendi, liderler kol kola girip birlik mesajı verdi. Benzer bir dayanışmayı bugünlerdeki Rusya-Ukrayna savaşında da görüyoruz. Savaş karşıtı haykırışlar ve gösteriler birçok ülkede yankı buluyor. Özellikle de Avrupa ülkelerinde. Olması gereken, insani bir tepki elbette. Hatta barış için daha gür sesler çıkmalı, sebebi her ne olursa olsun insanlar yurtlarından da, canlarından da olmamalı. Savaşları yarıştıramayız elbette. Savaşın her türlü kötüdür. Lakin Müslüman coğrafyasında yapılanlar karşısında tüm dünya üç maymunu oynamakla kalmayıp savaşı daha da kızıştırıp oradaki yeraltı kaynaklarını pay etme çabasını gösterirken, konu Batı olunca herkesin kolu kanadı uzuyor. Siz hiç, Batılı ülkelerin Müslüman coğrafyasındaki zulüm ve sömürüsüne karşı Müslüman ülkelerin kenetlendiğine, bir biri için meydanlara indiğine şahit oldunuz mu? Arakan, Myanmar, Filistin, Uygur'lar ve daha birçok yerde Müslüman toplumuna zulmeden Batı'ya karşı Müslüman ülkelerin birliğine şahit oldunuz mu? Mesela; Amerika Irak'ı talan ettiğinde, Libya'yı ateşe verdiğinde, Mısır'ı darbecilere teslim ettiğinde, ya da Suriye paramparça edildiğinde, hatta o coğrafyaya sığınmış örgütler palazlandırılıp ülkemize karşı öne sürdüğünde hiç bir Müslüman ülkenin birlik çağrısını duydunuz mu? Duyamazsınız! Çünkü Müslüman ülkeler; her daim mezhep kavgalarıyla meşgul olmuş, din kardeşini öldürmenin telaşını yaşamış, Avrupa ülkelerinin “böl-parçala-yok et” mantalitesini hayata geçirme uğruna sunduğu maddi kaynaklarından nemalanmak adına her türlü kalleşliği meşru görmüştür. Güçlü olmak için emir almayı kabul etmiş, kardeşiyle bir olup efendilik yaşayacağına düşmanına hizmet edip köle olmayı yeğlemiştir. Biz ‘domuz eti haram' deriz ama kardeş eti yemekten, kardeş kanı içmekten geri durmayız. Siz hiç Müslüman bir ülkeye taşeronluk yapan Avrupalı örgüt ya da ülke gördünüz mü? Görmezsiniz..! Çünkü Müslümanlar bu işin ehli olmuştur..! İhanet ve satışta yarışmış, celladına aşkın romanını yazmışlardır..! Müslüman ülkeleri bölüp parçalamakta mahir olan Avrupa ülkeleri, işin ucu kendilerine dokunduğunda Müslüman ülkeleri de yanlarına alarak avazları çıktığınca haykırırlar. Barış o zaman kıymetli olur, insanlık o gün hatırlanır! Bizler, Avrupa'nın gördüğü insanlık dışı her vukuatta onların yanında olmayı medeniyetin bir gereği kabul etmişizdir. Ama asla ve asla sorgulamamışızdır; “Neden maruz bırakıldığımız zulüm onlardan ya da dindaşlarından geldiğinde bizi duymazlar?” Biz, bize yapılan zulme karşı bir olmak yerine menfi çıkarlarımız uğruna dindaşımızı yok etmeyi gurur, güç ve başarı sayarız. Elimize tutuşturulan silahın tetiğinde başkalarının parmağı olduğunu görmeyiz, görsek de sorgulamayız! Biz bizi öldürmekten fırsat bulamıyoruz..! Biz Allah'a iman edip şeytanın yükünü sırtlamakta behis görmeyiz. Hatta şeytan diye nitelendirdiğimiz toplumların hizmetkârlığını da övünç kaynağı sayarız. Biz Allah'ı sevdiğimizi söyleriz ama para sahiplerine kulluk ederiz. Öyle ki, hak ve adalet dini İslam'ı mezhepçilik üzerinden tarumar ettik, Müslümanlığı örnek olmaktan uzaklaştırıp siyasallaştırdık, canavarlaştırdık! Batı aklıyla büyür, güçlenir ve emreden konuma gelir, Müslümanlar imanıyla var oluş mücadelesine girip köle oluşunu umursamaz! İşte bu yüzden kıskanıyorum gâvurun oğlunu! Aklını kullanışını ve birliğini… Bizler de şu imanı biraz da akılla harmanlayabilsek keşke… Savaşların son bulduğu, adaletin, huzur ve güvenin egemen olduğu, Müslümanların gafletten uyanıp birlik olduğu bir dünya dileğiyle…
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 08 Kasım 2024 Algılar ve olgular!14 Eylül 2024 Bingöl'e uzay üssü ve gözlemevi yapılsın!04 Eylül 2024 Bingöl için 'ben varım' diyecek babayiğitler aranıyor!01 Ağustos 2024 İhmal edilen neslin şehri yıkımı nasıl durdurulacak?
|