'Hepimiz'in Kim Olduğunu Anlamadık!Sosyal medyada şöyle bir paylaşıma denk geldim: Belçika'da düğün konvoyu ile trafiği aksatan 18 Türk vatandaşına 5 yıl boyunca trafikten men ve 2000 Euro para cezası verilmiş. 6 araca da el konulmuş. Davaya bakan hakimin sözleri ise tam bir insanlık dersi:
Bu cümleleri okuyunca, gözümün önüne Bingöl sokakları geldi. Gece yarısı, korna sesleriyle inleyen caddeler… Arabadan sarkanlar, camdan bağıranlar, ellerinde bayraklarla yolu kapatanlar… Evinde yaşlısı, hastası, bebeği olan kimseyi umursamadan hareket eden bir kalabalık. Böyle bir manzarayı görünce insan üzülmeden edemiyor. Çünkü mesele sadece bir düğün konvoyu değil; bir toplumun ortak yaşam bilincini kaybetmesi. Üstelik, biri çıkıp “Lütfen bu kadar gürültü yapmayın” dese, hemen suçlu o olur. Yanıt da hazırdır: “Ne var yani, insanlar hayatlarında bir defa evleniyor, eğlenmesinler mi?” Evet, bir defa evleniyor olabilirler ama o anda başkasının hakkını çiğniyor, huzurunu gasp ediyor, ortak alanı işgal ediyorlar. Ve maalesef bizde eğlenmek, ölçüsüzlüğün bahanesi; özgürlük, saygısızlığın kılıfı haline geldi. Kural hatırlatan küçümseniyor, kural çiğneyen alkışlanıyor. Üstelik bu tablo yalnızca burada değil, gurbette de karşımıza çıkıyor. Yaşadığı Batı ülkesinin kurallarına uymak yerine, “Bizim orada böyle yapıyoruz” diyerek trafiği kilitleyen, kornaları basılı tutan, yolları düğün salonuna çeviren bir anlayış… Ne yazık ki, gittiği ülkenin düzenini bozmaktan da çekinmiyor. Ama aynı insanlar, o ülkelerde kuralların gerçekten uygulandığını bildiği için orada bu kadar rahat davranamıyor. Çünkü orada yasa, telefonla aranan bir tanıdığın insafına değil, bağımsız bir otoriteye dayanıyor. Orada kimse “Bu seferlik görmezden gelin” diyemiyor; çünkü sistem, kişiye değil ilkeye bağlı çalışıyor. Bingöl'de defalarca yaşandı bu sahneler. Gece yarısı uyandırılan insanlar, tıkanan yollar, sabrı taşan sürücüler… Basına yansıyan onlarca haber oldu; ama ne valilikten ses çıktı, ne emniyetten. Çünkü herkes biliyor: Birini uyarsan, hemen birileri devreye girer. “Bu seferlik görmezden gelin” denir. Valilik, emniyet, hatta bazen siyasetçiler… Herkes birbirine bakar; hukuk, bir telefonun ucunda bükülür. Ama bu zihniyet sadece trafikte karşımıza çıkmıyor. Bir esnafın dükkânının önüne park etmek istersiniz, hemen bir ses yükselir: “Burası dükkân önü kardeşim, kapatma!” İtiraz edersiniz, cevap yine tipik bir cehalet örneği: “Vergimi veriyorum!” Tamam da, vergini veriyorsun da; kapının önünü, kaldırımı, kamusal alanı işgal etmek için belediyeye bir bedel ödüyor musun? Hayır. Vergi, kamusal alanı özel mülk gibi kullanma hakkı vermez. Kira dükkânın içini kapsar; kaldırım senin değil, hepimizin. Ama işte bizde “vergi veriyorum” sözü, her türlü keyfiliğin bahanesi olmuş durumda. Vergi, vicdan yerine geçmez; hukuk, kişisel rahatlığın zırhı değildir. Her yönümüz sorunlu. Korna çalarak eğleneni de, kaldırımı masa sandalye ile kaplayanı da aynı hastalık besliyor: “Bana dokunmasın, gerisi ne olursa olsun.” Bu düşünce, sessizce büyüyen bir toplumsal çürümenin özeti. Kuralı hatırlatmak ayıp, kuralı çiğnemek meziyet sayılıyor. Şehrin, toplumun ve kamunun düzenini bozan benzer örnekleri çoğaltabiliriz! Ama unutmamalıyız: Hak, hukuk ve adalet siyasetin gölgesinden, kişisel menfaatin prangasından kurtulmadıkça ne bu ülke düzelir ne de bu toplum huzur bulur. Belçika'daki hâkimin o sözü hâlâ kulaklarımda çınlıyor: “Yollar hepimize ait.” Ama biz hâlâ “hepimiz”in kim olduğunu anlamadık. Ve anlamadığımız sürece, sadece yolları değil, birbirimizi de tıkamaya devam edeceğiz.
YORUM YAZIN ![]()
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 04 Ekim 2025 Cevdet Yılmaz neden temkinli?03 Ekim 2025 Efrayim'in nefesi hepimizin imtihanıdır01 Nisan 2025 Bir barış elçisi geçti Bingöl'den…08 Kasım 2024 Algılar ve olgular!
|