MİLLİYETÇİLİK VE BİNGÖL'DE ESEN MHP RÜZGARIMilliyetçilik, siyasi ve etnik bir yapının ürünü olarak doğmuştur. 19.yüzyılın bir düşüncesi olan milliyetçilik, modernleşmenin bir ürünü olarak Fransa'dan doğmuş ve oradan bütün dünyaya yayılmıştır. Fransız toplumu, daha doğrusu Batı, siyasi, beşeri, iktisadi, kültürel ve güvenlik olarak feodalitenin eliyle parçalanmış, bölünmüş ve bölgeden bölgeye keyfi yönetimlerin söz konusu olduğu topraklardı. Böyle bir ortamda Batı'da milliyetçilik zuhur etti. Doğuda egemenlik ve toprak mülkiyeti, devletin hükümdarlığı altında iken Batı'da ise senyörlerin elindeydi. Başka bir değişle Doğu'da bugünkü anlamda özel mülkiyet yoktu ve bireylere sadece kullanma hakkı tanılıyordu. Tarihsel açıdan milliyetçilik olgusu böyle iken Türkiye'de ise milliyetçilik en çok değişen, dönüşen ve farklı kavramlarda kullanılan bir terim olagelmiştir. Milliyetçilik üzerinde çok farklı tespitler ve taraflar söz konusudur. Türkiye'de modernleştirici sol ve sağın etnik tanımla tarif etmeye çalıştığı milliyetçilik/ulusçuluk Anadolu halkı tarafından kabul görmemiştir. Çünkü sosyolojik olarak imparatorluğun bakiyesi sayılan bir toplumu tek bir etnik yapı altında bir araya getirmek sosyolojik olarak sorunludur ve eşyanın tabiatına aykırıdır. Bugün Türkiye'de homojen bir etnik yapıdan bahsetmek neredeyse imkansızdır. Anadolu insanının ortak buluştuğu nokta dindir. Bunun yansıması ise adalettir, meşverettir ve hukuktur. İslam dini, etnik farklılıkları kabul eder, fakat birisinin diğeri üzerinde üstünlük taslamasına müsaade etmez. Tarihsel olarak Müslümanlar arasında resmi bir dil- ırk ayrımı yoktur. Osmanlı -İslam toplumuna baktığımızda millet kavramı, dinsel bir aidiyeti ifade etmektedir. Asla etnik bir ulus kavramına tekabül etmemektedir. İslam, ırki anlamda egemenliği red eder. Egemen olduğu topraklarda o yerleri bayındır yapmak için emek harcayanları önemser ve teşvik eder. Bu anlamda yerelliği savunur, fakat ırkçılığı asla tasvip etmez. Türkiye'de klasik sağ damarın şekillenmesi de büyük bir oranda bu minval üzerinde olmuştur. Milliyetçilik kavramı, Batıda kullanıldığı gibi bizde “nation/ulusçuluk” anlamına gelmez. Bizde milliyetçilik kelimesinin kökü “millet”ten gelmektedir. Millet, Arapça'da aynı inanışa /görüşe ve inanca tabi olan insan topluluklarını belirtir. Aynı topraklardan, aynı soydan veya aynı lisandan oluşan toplulukları göstermez. Bunun karşılığı kavmiyettir. Modern anlamda ise ulusçuluktur. Türkiye'de bu anlamda klasik sağ veya MHP ne teorik ne de pratik anlamda hiçbir zaman ne ulusalcı olmuştur ne de faşizmin ilkelerine yaslanmışlardır. MHP üzerinde yazılmış bir çok literatür okudum. Türkiye'nin batısında Kürtleri ve diğer kimlikleri dışlayan yapının MHP değil, sol olduğunu söyleyebiliriz. Sağ düşünce, Kürtleri sosyolojik ve dini açıdan realite olarak kabul eder, fakat siyaseten var olmalarını hazmetmez. Sol düşünce ise hem sosyolojik hem de siyasi olarak inkara varan argümanlara sahiptir. CHP'nin yazmış olduğu tarihi “Doğu Raporları”nda bunu görmek mümkündür. Türkiye'de ırk anlamında milliyetçilik/nasyonalizmin inşasının alt yapısını sağlayan CHP zihniyetidir. Bu anlamıyla Türkiye'de sol ayrıştırıcı ve bölücüdür. Tarihsel olarak bu böyledir. Dini değer yargılarına yaslanan hiçbir fikir veya oluşum Türkiye'de diğer etnik yapıları dışlayamaz. Çünkü Türk Toplumu bir imparatorluk bakiyesidir. Ülküsü ve hedefleri vardır; fakat bu ülkü ve hedefler, doğuştan –verili- kimlikler üzerinde değildir. Ziya Gökalp'ta, Erol Güngör'de ve Cemil Meriç'te bunu böyle görüyoruz. Irki çizgiden gelen Nihat Atsız ile Rahmetli Türkeş'in ideolojik olarak birbirlerinden nasıl ayrıştıklarını biliyoruz. Atsız, milliyetçiliği ırki faktörler üzerine inşa ederken, Türkeş ise ülkücülük üzerine inşa eder. Yani milliyetçiliği kültürel olarak görür. Türkiye'de sağ tandanslı düşüncenin tarihsel birikimi iki çizgiden beslenmektedir. Bu çizgilerden birisi, batılı modernist çizgi, diğeri ise geleneksel, İslami şahsiyetlerin etkisi altında şekillenerek gelişen örfi çizgidir. Bu çizgiler günümüzde şehirleşme, zenginleşme ve sekülerleşme ile birlikte anlam kaybına uğramaktadırlar. Örneğin Türklerin ve Kürtlerin tarihsel birlikteliğine baktığımızda Nurettin Zengi ile Selhattin Eyyübi'nin, Yavuz Sultan Selim ile İdris-i Bitlisi'nin ve Sultan Abdülhamit ile Bedirhan Beyi arasındaki ilişkiyi modernist milliyetçiler net olarak okuyamamaktadırlar. Bugün modernizmin tedrisatından geçen Kürtçü ve Türkçü aydınlar da bu olguya tümüyle yabancıdırlar. Gelelim yerel düzeyde Bingöl'de neler oluyor ? Bingöl'de MHP, 40 yıl sonra yeniden Belediye Başkanlığı'nı almaya ciddi bir şekilde hazırlanıyor. MHP, Bingöl Belediye Başkanlığını alırsa, “şaşırmayın” diyorum. Bu dipten kaynayan suyun yüzeye çıkış hareketidir. Ak Parti'nin kalesi sayılan Bingöl'de bugün farklı siyasi rüzgarlar esiyor. Ak Parti teşkilatı Bingöl'de halktan kopmuş durumdadır. Vatandaşın bi'kes kaldığı, mevcut idari ve siyasi yapının çözüm üretemediği, siyaseten yeni arayışların başladığını görüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın karizmatik kişiliği olmasa bugün Bingöl'de çok farklı rüzgarlar esiyor olacaktı. Ayrıca ülke olarak siyasi, idari ve iktisadi alanda tarihsel bir dönemeçten geçiyoruz. MHP‘nin Bingöl'deki varlığı hep dini karakter üzerinde vücud bulmuştur. Aslında MHP'nin doğuşu ve Anadolu'daki varlığı ırki etkenler üzerinde değil, dini etkenler üzerinde vücud bulmuştur. Bu kavramsal ve tarihsel girizgahtan sonra Bingöl'deki yerel seçimlere geldiğimizde, Bingöl MHP İl Başkanı Nurettin Varol kendisi ile barışık, toplumla iç içe, halk tarafından sevilen ve sayılan birisi olarak vatandaşa dokunmasını bilen, teşkilatlarını toparlayan, toplumun her kesimine kucağını açan bir başkan olarak parlıyor. MHP genç bir teşkilat yapısıyla Bingöl'de değişimin ve dönüşümün partisi olarak öne çıkıyor. Ayrıca, MHP Kadın Kolları faal bir şekilde Başkan Gülsüm Homan ekibiyle birlikte ev ev dolaştığını ve teşkilata taze kan taşıdığını görüyoruz. Bugün Bingöl'de MHP'de taze bir heyecan vardır. Rahmetli Hikmet Tekin'den sonra ilk defa ciddi anlamda belediye başkanlığına soyunan bir MHP görüyoruz. MHP Bingöl Belediye Başkan Adayı Sayın Mehmet Ziya Buyankara, ehil, liyakatlı, halk tarafından sevilen ve herkesin kapısını kolaylıkla çalabileceği bir şahsiyet olarak öne çıkıyor. Bu Bingöl siyasetine ve yerel hizmetlere katkı koyan bir durumdur. Hem toplumda ideolojik ayrışmaların azalmasına hem de hizmetlerin kalitesinin yükselmesine sebebiyet verecek derecede olumlu bir gelişmedir. Bugüne değin Bingöl Belediye Başkanları ne yazık ki hep birer siyasi figür olarak ortaya çıktılar. Hizmet ve şehirleşme olgusu penceresinden belediyeciliğe bakmadılar. İlk defa MHP bu minvalde politik bir duruş sergiliyor. Bu durum MHP'ye ciddi anlamda seçmen desteğinin sağlanacağının işareti olarak görülüyor. Bingöl, gelecekte siyaseten çok şeylere gebe. Görelim Mevlam n'eyler. N'eylerse güzel eyler…
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 25 Kasım 2024 ÖLÜMCÜL KİMLİKLER ve ŞAHSİYETİN ÖLÜMÜ15 Ekim 2024 Asilzade Bir Kadının Hikayesi: Godiva Efsanesi22 Aralık 2023 Konaktan Barınağa Bir Yerel Yönetim Klasiği (!)29 Ekim 2023 Demokrasi İle Taçlandırılmış Bir Cumhuriyet
|