21.YÜZYILIN ŞAFAĞINDAKİ LEKEModern devletler çağı bitti. Azgın uluslaraşırı troller çağı dediğimiz şirketlerin hükmetmeye çalıştıkları bir çağa doğru evriliyoruz. Yeni sermaye sınıfı hiçbir sınıra tabi olmaksızın küresel piyasalarda at koşturmak istiyor. Reel üretimden öte spekülatif kazançların (Borsa, döviz, arbitraj, faiz vb. gibi) özendirildiği bir piyasa ekonomisine doğru yol alıyoruz. Yeryüzünün yeni egemenleri hiçbir standarda ve ahlaki norma tabi olmadan doğal kaynaklara canhıraş bir şekilde hükmetmeye uğraşıyorlar. Ekoloji alarm veriyor: İçilmeyen sular, ekilemez olan topraklar, kirlenen hava ve yok olan ormanlar, nesli tükenen canlılar hep bu olumsuz gelişmelerinin birer sonucu olarak yansıyor. Devletler, küresel şirketlerin emrinde oyuncak olmuş haldedirler. Egemenlik kayıtsız şartsız kartellerin, tröstlerin ve bankerlerin belirlediği kişiler tarafında temsil ediliyor. Dünya gelirinin %98'i, % 2 'lik mutlu azınlığın elinde toplanmış haldedir. Kamusal mallar ve kaynaklar özel mülkiyete açılmış durumdadır. Talep esnekliği olmayan ve herkesin ihtiyaç duyduğu sürekli gelir getirici kaynaklar (su, petrol, madenler, elektrik, iletişim, ulaşım, sağlık vb. gibi mal ve hizmetler ) mutlu bir azınlığın mülkiyetine ipotek edilmiş haldedir. Toplumun nefes aldığı arterler tümüyle güvenlik endeksli politikalar tarafından kuşatılmış haldedir. Özgürlükler, hukuki güvenceler tümü ile raflara kaldırılmış ve nerede ise insanın bütün davranışsal ve zihinsel gelişmeleri daha anne karnında iken kontrol altına alınıp yönlendirilmektedir. George Orwell'in yazmış olduğu “1984” Romanı kehanet olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşmüş haldedir. Ulusal ve küresel düzlemde mutlu bir azınlık hem politik hem de ekonomik kaynakları fütursuzca kontrol etmektedir. Yönetilenlerin kendi ayakları üzerinde durup kendilerini yönetememeleri ve yeryüzünün lanetlileri dediğimiz mutlu azınlığın topluluklar arasında yapay sınırlar icat ederek onları dil, din, ırk, renk, millet vb. kimliklere ayrıştırarak yönetmeye çalışmaları hem hazin hem de aynı zamanda paradoksal bir durum olduğu ortadadır. Bu durum sömürünün devamını sağlamaktadır. Halbuki bu doğal kimlikler ayrıştırıcı değil; tanışma, ilişkide bulunma ve insanın beşeriyetten çıkıp insan olmanın işareti olarak görülmesi gerekirken, insanın daha bu aşamaya gelemediğini üzülerek seyrediyoruz. Bireyler, gruplar, topluluklar, uluslar, ümmetler; coğrafi, siyasi, mesleki, kültürel, biyolojik vb gibi farklılıklardan dolayı birbirlerinden ayrılırlar. Bu doğal ve fıtri bir durumdur. Bu farklılıkları bir “dava “ olarak görmek, gütmek insanı medeni kılmaz. Medeni olmak, sulh içinde öteki ile kültürel ilişkide bulunmaktır. Medeni insan, başkalarıyla ilişki kuran kişidir. Çünkü insan tamamlanmış varlık değildir. Tamamlanmışlık; Tanrı'ya özgü bir sıfattır. Kendini tam ve eksiksiz gören her varlık aslında ilahlık taslamaktadır. İnsanın bir ırka, bir millete mensup olması onu üstün kılmadığı gibi yerilme sebebi de olmamalıdır. Başka bir tabirle; İnsanın herhangi bir milletten, bir kabileden veya bir aileden gelmesi onu şerefli veya şerefsiz kılmaz. İnsanın şerefini ve değerini belirleyen kişinin kendi irade ve çabasıyla elde ettiği, diğer insanların da bu irade sonucu ortaya çıkan değerlerden yararlandıkları ilişkilerin bir sonucudur. Kur'an'da bu durum “Etka” kavramı ile açıklamaktadır. “Etka” kelimesinin içerdiği “takva” kavramı, insanın kainatta kattığı iyi eylemlerin sonucunda elde ettiği hasılanın karşılığıdır. Etka kavramı evrensel insani değerleri ve erdemleri kapsamakta ve bunların olumsuz zıtlarından (cahiliye adetlerinde) kaçınmayı ve sakınmayı ifade etmektedir.(Bkz.Ar'af,7/26) Yeryüzünün azgın azınlığı profesyonel ve operasyoneldir. İnsanlar arasında fıtri ve tabii olan farklılıkları kaşıyarak, aralarında nifaklar sokarak, varlıklarına varlık katmaya çalıştıklarını görüyoruz. Toplumlar ise bu duruma karşı itirazlarını yüksek bir sesle dillendirmediklerinden dolayı bu azgın azınlık, onların iradelerine kolayca ipotek koyabilmektedir. Hz Ali'nin bu konu ile çok güzel ve çarpıcı bir sözü vardır; “Hak ehli susmayı tercih ettiğinde, batıl ehli kendini hak üzere sanır.” Bu duruma mahal vermek için irfan geleneğimizde düşünenler için güzel bir ayet, ve yine ünlü bir şairimizin bir beyiti ile sözlerimi burada noktalıyorum. “Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yaratık ve birbirinizle tanışasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz Allah katında en üstün olanlarınız (ırk veya soyca değil), takvaca (kötülüklerden sakınma ve iyilikte yarışma konusunda) en ileride olanlarınızdır.” Hucurat /13 “Demiri demirle dövdüler; biri sıcak bir soğuktu. İnsanı insanla kırdılar; biri aç biri toktu.” Pir Sultan Abdal. YORUM YAZIN ![]()
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 25 Mart 2025 İzler kalır/ izler kalırsınız!24 Şubat 2025 Özgül Ağırlığa Sahip Olmayan İnsanların Dünyasına Hoşgeldiniz25 Kasım 2024 ÖLÜMCÜL KİMLİKLER ve ŞAHSİYETİN ÖLÜMÜ15 Ekim 2024 Asilzade Bir Kadının Hikayesi: Godiva Efsanesi
|