'BARIŞ' BİR GÜN GELECEKHer şey yolunda gidiyordu… Yasal zeminin oluşturulamaması gibi bir dizi eksiklikler olsa da, umutlar yeniden yeşermiş, huzurlu bir yolculuk, mutlu bir yaşam, rahat bir nefes iliklerde hissedilmeye başlamıştı ki, yeniden patlak verdi olaylar… Kalekol yapılıyor diye başladı (!) eylemler. Önce yol kesildi, araç kontaklarına el konuldu, adam kaçırıldı, araç yakıldı ve sonunda birilerinin istediği oldu ve iki yurttaşımız yaşamını yitirdi! Yazık! İnsan hayatı bu kadar mı ucuz? “ee devlet öldürdü” diyenlerin sesini duyar gibiyim! Ama birilerinin de “Kardeşim, günlerdir eylem yapıyorsunuz. Her türlü şiddeti gerçekleştiriyor ve ısrarla devletin ilk kurşunu sıkmasını istiyorsunuz. Neden kimse bu çocukların, gençlerin eylemlere sürüklendiğini tartışmıyor? Neden kimse bu gençlere sükûnet çağrısı yapmıyor? Mesele sadece sizin özgürlüğünüz mü? Benim özgürlüğüm ne olacak? Seyahat özgürlüğüm, huzurum ne olacak?” dediğini de hissediyorum. Peki, ama neden? Öncelikle bunun sebepleri izah edilmesi lazım. Kalekol yapımına itiraz mı var? O zaman bölgenin önde gelen akil adamları, her fikirden sivil toplum örgütü temsilcileri bir araya gelerek yapılacak bir çalışmanın sonuçlarını ve istekleri devlet makamlarıyla paylaşarak buna engel olabilirdi! En azından bu süreçte bu çalışmaların askıya alınması sağlanabilirdi. Devletin bu konudaki ısrarını da anlamak mümkün değil! Barış süreci devam ederken, neden böyle bir ihtiyaç duyuluyor anlamıyorum. Güvenlik yatırımları azaltılarak önemli kazanımlar elde edilmesi gerekirken, bu konudaki ısrarlı yaklaşım ‘güven' konusunda ciddi sıkıntılar yaratabiliyor. Bu politikanın gözden geçirilmesinde yarar sağlayacaktır. Ayrıca, kalekol yapımı ile eylemler sırasında kazılan yoların, yakılan araçların, seyahat özgürlüğü elinden alınan vatandaşların ne ilgisi var? Neden bunları kimse konuşmuyor? Neden daha demokratik bir eylem şekli tercih edilmiyor? Neden şiddetin çözüm olmayacağı tavsiye edilip eylemlerin demokratik bir zemine kaydırılması uğraşı verilmiyor? İla birilerinin ölmesi mi lazım? Tabi ya… Lice'de baş gösteren eylemlerin devam ettiği süre içerisinde tek bir sağduyu çağrısı yapmayanların, ‘bakkal amcanın şeker hediyesini almış çocuk sevinciyle!' sokaklara dökülme çabasını ve sözde yaşananları kınamaya çalışmasını da şaşkınlıkla izliyoruz. * * * * Kafe köşelerinde ellerine tutuşturdukları telefonlarla “Lice'de katliam var” taglarına sözde destek verişiniz bile samimiyetten uzak! Eylemlerin son bulmasına yönelik tek bir çabası bulunmayan sizler, sadece klavye kahramanlığıyla tatmin olabiliyorsunuz. Geçmişte devletin yaptığı hatalardan zarar görenlerin konuşma tarzı, üslubu ve şiddete karşı duruşu daha netleşmişken, hoşgörü ve empati anlayışı daha gelişmiş iken, hiçbir zarar görmeyen, “altı kuru keyif yerinde” bir şekilde büyüyenlerin söylemleri insanın gerilmesine yetiyor da artıyor bile! Kiğı'daki araç yakma olayını internet sitemiz ve akabinde sosyal medya aracılığıyla duyurduğumuz ilk andan itibaren o kadar saçma yaklaşımı bir arada bulabildik ki, şaşırmamak elde değildi! Sözde Kürt olduğunu, özgürlükçü ve ölümlere karşı olduğunu savunan ya da böyle bir imaj çizmeye çalışan bedeni büyük ama aklı küçük bir kişinin “o araçları değil de asker yaksaydılar daha çok mantıklı olacaktı, Lice'ye karşı misilleme olacaktı daha mantıklı olurdu” paylaşımını okuyunca ‘yuh' demekten kendimi alıkoyamadım! İşte bu tipler yüzünden tanımayanlar, yakın ilişkisi bulunmayanlar Kürtlerin hepsini böyle kana susamış, barışı istemeyen bir toplum olarak değerlendiriyor! Sosyal medya geliştikçe cehaletimiz daha çok fark ediliyor. Sadece kendimiz için özgürlük isteyişimizi, düne kadar empati yapılmasını önerirken bugün empatiden yoksun oluşumuzu, başkalarının yorumlarına tahammülsüzlüğümüzü, her eleştiriye küfür ve hakaretle karşılık verişimizi görmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Fikri, zikri, ırkı, kimliği ne olursa olsun hiç kimsenin ölmemesinin temenni edildiği ve bunun devamı için dua edildiği bugünlerde başvurulan şiddet eylemleri asla tasvip edilmeyeceği gibi yaşanan ölümler de elbette ki vicdanı olan herkeste üzüntü yaratmıştır. Üzüldüğünü sananlar ile üzüldüğünü savunup şiddeti meşrulaştırmaya çalışanları ayrı tutuyorum tabi ki! Kürt hareketinin savunuculuğu yakıp yıkmakla değil, bilimsel çalışmalarla yapılmalı. Akademik çalışmalarla, bilimsel etkinliklerle sorunlar, çözümler masaya yatırılmalı. Sonuç olarak; Belki, bu yorumlarıma da tahammül gösteremeyenler vardır. Duamız; Lice başta olmak üzere ülkemizde tüm şiddet eylemlerinin durması, ölümlerin yaşanmaması, bu olayları fırsata çevirerek toplumsal huzuru bozmaya çalışanların heveslerinin kursaklarında kalması, kardeşlik ve mutluluğumuzun pekişerek devam etmesidir. YORUM YAZIN ![]()
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 01 Nisan 2025 Bir barış elçisi geçti Bingöl'den…08 Kasım 2024 Algılar ve olgular!14 Eylül 2024 Bingöl'e uzay üssü ve gözlemevi yapılsın!04 Eylül 2024 Bingöl için 'ben varım' diyecek babayiğitler aranıyor!
|