KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
19 Nisan 2024 Cuma
17 °C Parçalı bulutlu
Hakim Bayraktar
bingolonline@hotmail.com

Bölgecilik, Güç ve Komadaki 'LİYAKAT'

19 MART 2022 CUMARTESİ 16:13
39
4227
25
AA aa

Sosyal medyada; seviyeli eleştirileriyle takdir ve takip ettiğim komşum, sevgili Avukat Bülent Altuntaş, bir süredir “yazacağım” dediğim ancak her defasında farklı bir konu nedeniyle ertelediğim bir hususa dair paylaşımda bulunmuştu ve bir bakıma ilham perilerime fısıldamıştı..!

Paylaşımda; “Bu şehirde halen köy adına, bölge adına, aşiret adına, herhangi bir grup adına dernek kurulduğunu gördükçe geleceğe dair umutlarımız da bir bir kayboluyor. Dünyada sınırların kalktığı bir zaman diliminde hala aidiyetini meziyet sananlarla gidilecek yer feodalizmin ve bağnazlığın kıskacında can çekişen Ortadoğu bataklığıdır, modern dünya değil.” deniyordu.

Önemli ölçüde katılmakla birlikte, biraz daha açacak olursak;

Kendi bölgesi, ailesi ya da aşireti… Kavram ne olursa olsun, insanların bir birini tanıması, kaynaşması ve sıla-i rahmin gerekliliğinin sağlanması için yola çıkan ve bu amaçla faaliyet gösteren derneklerin var oluşunu anlıyorum, kıymetli de buluyorum.

Lakin bu derneklerin zamanla büyümesi, özellikle de siyaset dönemlerinde yörüngesinden çıkmasına sebep olabiliyor. Aday belirlemede etkin olma gayreti ve bölgesinden çıkan adaya güç katma eğilimi, maalesef derneklerin genel amaçlarının dışına çıkmasına sebebiyet veriyor. Bir diğer deyişle gücü kendi limanına çekme çabası… İşte o zaman, ‘feodalizm' vuku buluyor.

Bir diğer bakış açısıyla; farklı bir ildeki hemşehrilerin “dayanışması ve yardımlaşması” bakımından kıymetli gördüğüm il derneklerinin varlığını kıymetli buluyor, ilçe, köy ya da mezra derneklerini anlamsız bulmakla birlikte buna yeltenenlerin amaçlarını da “tanıtım, güç edinme ve alan açma” hamlesi olarak değerlendiriyorum.

Bu, ilk örneklemenin dışında, “az olsun ama benim olsun” yaklaşımının tezahürüdür.

Tıpkı, söylemde liyakati savunan ama pratikte asla kabul etmeyen ve uygulamayan bu şehirde özellikle de ‘seçim' kavramının ortaya çıktığı durumlarda sıkça karşılaştığımız “benim aşiretimden ya da benim bölgemden olsun, hiç de kötü olsun, beceriksiz olsun. Başkası olacağına benim köylüm olsun” yaklaşımı gibi…

Nüfus egemenliğinin yegâne koz olarak kullanıldığı bu şehirde, seçimler de, atamalar da, diğer tercihler de genellikle bu döngü etrafında şekilleniyor. Bunu öyle cahil cühela kimseler değil, okumuş, güngörmüş diye tabir ettiğimiz insanlar da yapıyor. Amaç, menfi kazanımları ‘feodalizm' aracılıyla elde etmektir.

Öyle ya; nüfus bakımından yeterli güce sahip değilseniz bu şehirde; kişiliğinizin, becerinizin, kabiliyetinizin, tahsilinizin, kısacası liyakatinizin hiçbir önemi yoktur.

Düşünsenize; nüfus bakımından yeterli yoğunluğu bulunmayan bir ilçeden, köyden ya da beldeden, gerçekten okumuş, güngörmüş, donanımlı, adil ve dürüst, daha farklı ne meziyet ve vasıf varsa kondurduğunuz biri çıkıp seçim sürecinde dese ki; “Bu şehrin kaderini değiştireceğim”

Ve gerçekten de o kabiliyet de görülse bu kimsede…  Aradığınız tüm kriterleri bulabiliyorsunuz. Toplum da bu meziyet ve kabiliyeti kabul etmiş olsun.

Ama karşısındaki rakibi de ilçeniz, bölgeniz veya köyünüzden biri olsun. Liyakatsiz, kabiliyeti düşük, vasat bir karaktere sahip, hizmet üretemeyeceğine adınız gibi emin olduğunuz biri diyelim.

Siz kimi tercih edersiniz?

Bu soruyu daha önce birçok kişiye sormuştum. “Ama dürüstçe cevap verin” dediğimde “Köylümü, bölgemin veya aşiretimin adamını desteklerim” yanıtını almıştım.

Peki sebep?

En fazla aldığım sıradan cevap şuydu; “Herkes kendi bölgesinin adamını tutuyor. Gelen bölgecilik yapıyor, ben niye kendi adamımı tutmayayım?”

Bu tercihi sadece siyasal değil, “seçim” kavramının geçerli olduğu tüm alanlarda da görebilirsiniz.

Liyakati savunmamız laftan ibaret maalesef.

Liyakatten yoksunluğuna aldırış edilmeyen ve üzerinden ‘etkin aidiyetini' aldığınızda yuvarlak soba borusunu andıran, içi boş tenekeden farksız kalan nice kimseler, bu şehirde ‘feodalizm' üzerinden baş tacı edilmeye çalışılmıyor mu?

Hiç şüphesiz feodalizmi yok saydığını haykırıp, zora girdiğinde ya da yalnızlaştığını hissettiğinde ise etrafında bir güç oluşturarak hedefindeki makama ulaşmak adına bölgeciliğe, aşiretçiliğe sarılanları görmüyor mu bu şehrin insanları?

Aynı şekilde ideolojik saplantılarımızda da bu durum geçerli oluyor. ‘Benim ideolojimden' diyerek de pireyi deve yapıyor, liyakatsizliğine aldırış etmeden kişileri destekliyoruz!

 “Vasat olsun ama benim bölgemin adamı olsun” ya da “Hiç de kabiliyetsiz olsun, ben liyakate değil, ideolojimden yana tavır takınırım” diye diye, bu memleketin geleceğini yok ettik, etmeye de devam ediyoruz.

Normal şartlarda liyakati, hakikati, memleketin geleceğini demagojik olarak ifade eder ve savunuruz ama uygulamada esamesi okunmaz..!

Bunu da, bir önceki yönetici ya da siyasetçi için sarf edeceğimiz “Bundan öncekiler çok mu iyiydi?” cümlesiyle hiç eder, liyakati de, güzel yarınları da böylece erteleriz.

Bu handikap Bingöl'e has bir durum değil. Bingöl'de aşiretçilik ya da bölgecilik öne çıkıyorsa, büyükşehirlerde de aynı durumla karşılaşırsınız.

Fakat bölge insanımızın batı illerindeki tutumu biraz aksidir.

Burada ise feodalizm değil, güçten yana olma eğilimi ağır basıyor.

Örneğin İstanbul'da bir Bingöllü bir hemşehrimiz yeterli liyakate sahip olsun ve bir seçimde aday olsun. Biz gider Karadeniz lobisinin desteklediği aday etrafında konuşlanırız.

Çünkü toplum olarak kendi mahallemizde nüfus anlamında kalabalıksak ailemizle var olmaya çalışırken, başka mahallede ise oranın güçlüsüyle var olmayı kabul ediyoruz. İçerde bir birimize sarılırken, dışarıda bir birimizi dışlıyoruz.

Yani biz, bizi sevmiyoruz.

Biz gücü seviyoruz.

Biz, ‘feodalizmi' de yerine ve şartlara göre bu gücü elde etmek için kullanıyoruz.

Liyakati esas alsak ve gerçekten buna göre bir gelecek inşa etme gayemiz olsa, kişilerin nereli ya da hangi bölgeli olduğuna asla bakmayız. Bu, bizler için asla bir kriter olmayacaktır.

Liyakati, hakikati, memleketin geleceğini süslü cümlelerle savunan bizler, bugün ‘feodalizmi' kabul etmediğimizi öne sürsek de, seçim süreçlerinde hiç şüphesiz yine bölgeciliğe, aşiretçiliğe sarılacağız. Ve göreve talip olanlar da bunun üzerinden bir varoluş hamlesi yapacaklardır.

Özetle; bizler asla dünya penceresinden bakamayacağız. Ve sığ fikirlerle liyakati öteleyip aidiyetimizle var olma mücadelesini sürdüreceğiz, güçten yana tavır takınmaya devam edeceğiz.

Toplumsal reflekslerimiz bu yörüngeden kopmadığı sürece seçilme arzusu taşıyanlar da bu çerçevede rollerini şekillendirmeye devam edecektir.

Bir de liyakat vardı değil mi?

Maalesef o şuan komada!

 

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Misafir Kullanıcı (@Misafir_90842)
24 Mart 2022 Perşembe 17:24
Zıktelicilik, azlıcılık, tavızlıcılık, solhancılık, kuzey ilçecilik ne gelirse aklınıza... hepiniz iyi okuyun.
Güç devşirme için birleşmeyin. Batan gemiden çıkın ve benim adamım olsun mantığını kenara atın. Memlekete hizmet edecek inandığınız kişinin yanında durmasını bilin artık. Mevcut kodlarınızla zor olacak ama bari genç nesil yobazlıktan kurtulsun.
Misafir Kullanıcı (@Misafir_90762)
22 Mart 2022 Salı 16:29
nepotizm! ilimizde aşırı derecede yaygın tüm ülkede olduğu gibi. milletvekili, belediye başkanı ve kamu kurum amirlerine baktığımızda hemen hemen hepsinin aynı bölgeden olması tesadüfi değildir sanırım. elimde olsa tüm bürokratik atamaları iptal eder, yerine belli başlı nesnel şartlar ve en önemlisi de yazılı sınav sonucuna göre atamaları yaptırırdım.
Misafir Kullanıcı (@Misafir_90697)
21 Mart 2022 Pazartesi 15:10
Komada değil,sizlere ömür.
Misafir Kullanıcı (@Misafir_90691)
21 Mart 2022 Pazartesi 05:23
ÜSTÜNLÜK TAKWA SAHİBİNİNDİR ÜSDADIM.... SAYGILAR
Misafir Kullanıcı (@Misafir_90678)
20 Mart 2022 Pazar 16:31
Düşünüp dile getiremediğim düşüncelerimi yazmışsınız. Tebrikler...
Misafir Kullanıcı (@Misafir_90674)
20 Mart 2022 Pazar 13:55
Hakim bey elinize ve kaleminize sağlık Nepotizm ve kronizm'in özelde Bingöl'ümüzü genelde Ülkemizi ne hale getirdiği malumunuzdur. Bugünkü pahalılığın ve geçinemiyoruzun ana kaynağı budur. Bingöl'ün en büyük ilçelerinden birinde Üniversite mezunu pırıl pırıl Mühendis , Mimar varken adını soyadını yazmayı bilmeyen ve dört işlemden bihaber zavallı birini Belediye Başkan Yardımcısı yapılıyor. Bu zavallı herif temel insanı ihtiyaç olan suyun devlet tarafından vatandaşın hanesine götürülmesi hizmetini engelliyor. Bunu engellerken yine onu o makama getiren avaresinin yardımıyla yapılıyor.
Misafir Kullanıcı (@Misafir_90672)
20 Mart 2022 Pazar 12:24
Bingöl'de bu işi ranta dönüştüren Genç ilçesidir.Diğerlerinde yok
mudur vardır ama Genç kadar organize değildir.
Misafir Kullanıcı (@Misafir_90670)
20 Mart 2022 Pazar 10:37
Güzel bir konuyu ele almış ve detaylandırmışsınız. Tebrik ediyorum.
Misafir Kullanıcı (@Misafir_90668)
20 Mart 2022 Pazar 10:30
Bingolun maddi ve manevi gelişimi için memlekette önemli bir eksiklik hissediyorum.her bölgeden çok kıymetli aydın insanlar vardır, onlar da feodalizmden memnun değiller ama sistem ve düzen o kadar bozuk ki kendilerini feodalizme mecbur hissediyorlar. Halbuki tüm toplumu yönlendirecek etkiye sahip ve tüm aydınlarımizi bir araya getirecek bir STK olsaydı ilimizde bence çok şey değişirdi. Hılful Fudul gibi...
Misafir Kullanıcı (@Misafir_90666)
20 Mart 2022 Pazar 07:44
Hakim bey duygularınızın şarjı bittiği için avukat beyin duygularıyla yazmışsınız güzel olmuş. Her zaman düşündüğüm şu öneriyi uygulasak tümden sahte kalabalık müteahitlerinden kurtulur aynı zamanda çürük boyalı yapılardan da kurtuluruz. Öneri şu: Bu ülkede şunu yapmamız lazım: Stk başkanları ve yönetiminin mal varlığı dönem başı ve dönem sonunda bakılmalı, stk başkanları en az bir dönem geçmeden siyasete girememeli ve doğrudan görevlendirmeyle bürokraside yükselmesinin önü kanunla uygulanırsa milletin duygularının tersine sömürü amaçlı kuruluşlardan kurtulmuş oluruz. Selametle
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın