Dörtyol'da altın siyaset!Ramazan'ın huzuru dillere yansıyor… Umutları kovalayan düşlerine dualar göndererek Allah'ın rahmetine sığınıyor insanlar. Çarşı pazardaki hareketlilik ise ‘kuru kalabalık' diyebileceğimiz türden. İftarı beklerken çarşının bir ucundan diğer ucuna manasızca yürümenin verdiği yorgunluk dizlerine çökmüş, soluklanmak için Dörtyol Kavşağı'nda oturduğu banktan gelen gidenleri izliyordu, her gördüğü surata bir anlam kondururcasına… Biraz sohbete ihtiyacı olduğu davetinden belliydi. Yanına varınca elimden çekiştirerek oturmamda ısrar ediyordu. Hal hatır faslı bitmiş, ‘nasıl gidiyor?' sorusu adeta fişeği ateşlemiş ve konu ansızın ekonomiye bağlanmıştı. İleride duran hafif kır saçlı, iri yarı, yoksulluğu yüz hatlarına yansımakla kalmamış, omuzlarına da çökmüş 55'li yaşlarda olduğunu tahmin ettiği bir adamı işaret etmişti. Adamın ekmek mücadelesini bir kahramanlık öyküsü misali özetlerken, son bir kaç aydır içinde bulunduğu çıkmaza da ıstıraplı sözlerle değinip ekledi; “Taşı sıktı mı suyunu çıkaran adamın halini görüyor musun? Suyu sıkılmış portakaldan farksız. Ekonomi öyle bir hal aldı ki, memleketin hali ile bu adamın hali aynı. Herkes bitkin, herkes çaresiz, herkes umutsuz! Eskiden yarının hesabıyla çalışıp çabalardık, şimdi ise günü kurtarmanın hesabıyla yaşıyoruz...” Bu sorunlar neden kaynaklanıyor sence? Ya da nerde hata yapılıyor? “Ekonomist değilim. Bu yüzden Hazine ve Maliye Bakanı olma şansım var. Nihayetinde Nurettin Nebati'den Maliye Bakanı oluyorsa benden de bir şeyler olur elbet diyebiliyorum artık” deyip kahkahayı attıktan sonra devam etti;
Hükümet akaryakıtta indirime gitmediği sürece hiç bir alanda indirimi yakalayamaz. Gıdada KDV indirimi yapıyorlar ama tamamen devlete zarar. Daha indirim gelmeden bir gün önce firmalar ekstra zam yapıyor, KDV indirimi olunca da güya yansıtmış olacaklar. Oysa KDV indirimi yaptıklarında bir önceki günün fiyatından bile yüksek kalıyor. Yani çifte zammın yanında bir de KDV'yi cebe indirmiş oluyorlar. Sokaktaki vatandaş olarak bunu ben görebiliyorsam, devletin hayli hayli görmesi lazım. Bu Hazine ve Maliye Bakanıyla ülkeyi düze çıkarmak, deveye hendek atlatmak gibidir. Deniyorlar ama çabaları beyhude.” Yüzümü kamaştıran akşam güneşini elimle keserek yüzüne bakıp “Bu halde seçime gidilirse ne olur?” diye sorduğumda harareti daha da artmıştı;
Neden öyle düşünüyorsun ki? Bir iyileşme sonuca etki etmez mi?
İdeolojik parti seçmeni oy vermek için hizmet, iş, aş konularına fazlaca takılmaz. Lakin merkez sağ partilerde yapının kendisi kadar seçmen kitlesi de çıkarına, işine, aşına, elde edeceği yararına bakar. Dava bilinci yoktur. Çıkarlar örtüşmediğinde desteğini çekebileceği gibi parti içinde görev alan biriyse şayet, başka partide görev kovalayabilir. İyi bir kadroyla seçimin kaderini değiştiremezler mi?
Şuanda “Siyasette onlar varsa bana sıra gelmez” diyerek geri duranlar ile “Biz varken kimsenin siyaset yapma lüksü yok” diyenlerin sessiz kavgası var. Yine de bir takım direnişler var. Tabi bu kavganın komedi sahneleri ise sosyal medyada çekiliyor. Kız çocuklarının evcilik oyununu anımsatan sosyal medya vekillik yarışları şehrin eğlencesi olmuş. Lakin halk kısmen tedirgin, “ya ciddiye alıp miting yaparlarsa?” dedi ve uzun uzun güldü. Hiç mi iyi şeyler yapılmıyor? Yıllardır yapılan hizmetlerin bir karşılığı olmayacak mı?
Hz. Ali'nin bir sözü vardır; “Gören göze karanlık perde olmaz, görmek istemeyen göze ışık ne yapsın?” Bir insan güneşe gözünü kapatırsa, akşama kadar güneş etrafı aydınlatsa yine inkâr eder. İnsanların bakışı, gelecek seçimin kaderini belirleyecektir. Bu bakış açısını lehine çevirme işi de iktidarın yeteneğine kalmış. Ki, kendi kendilerini yemekten fırsatları olursa tabi! Aynı partinin içinde yol arkadaşı gözüküp bir birinin kuyusunu kazıyorlar. En çok da onlar bir birlerini eleştiriyorlar toplumda. Kendine rakip gördüğünü alt etmek için her türlü entrikaya başvuruyorlar. Bir hikâye vardı, bilir misiniz? Adam lambayı ovalar ve cin çıkıp seslenir; “Dile benden ne dilersen. Lakin ne dilersen, arkadaşına iki mislini vereceğim” Adam şaşırır ve kısa bir düşünmeden sonra seslenir; “Benim bir gözümü çıkar” der. Yani arkadaşının iki gözünü çıkarmak için kendi tek gözünden vazgeçer. Siyaset bu hale gelmiş. “Benden ne gider değil, yakınımdakinden ne götürürüm” mantığı işliyor. Dörtyol'un göbeğindeki altın değerindeki çok kıymetli bu sohbet, iftar saatine yetişmek için adımlarını hızlandıranların telaşıyla yarım kalmıştı. Bugün yağmur var diye devamı gelmese de elbet havalar ısınır. Huzur ve mutlu Ramazanlar diliyorum…
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 14 Eylül 2024 Bingöl'e uzay üssü ve gözlemevi yapılsın!04 Eylül 2024 Bingöl için 'ben varım' diyecek babayiğitler aranıyor!01 Ağustos 2024 İhmal edilen neslin şehri yıkımı nasıl durdurulacak?22 Mayıs 2024 Bizi deprem değil beceriksizliğimiz yıkacak!
|