KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
14 Aralık 2024 Cumartesi
°C
Yılmaz Ekinci
yekinci07@hotmail.com

HAKİKAT İLE OLAN İLİŞKİMİZ: KANADI KIRIK KUŞ VE DERVİŞ

01 OCAK 2020 ÇARŞAMBA 10:38
8
14348
2
AA aa

Hakikatin gölgelenmesi kadar ağır bir cürüm yoktur yeryüzünde.

Lügatımızda bu durumu çok güzel açıklayan bir kelime vardır:  Küfür/ kâfir.

 Kafir, bir şeye inanmayan kişi değildir, hakikati örten kişidir.

İnsan denilen varlığın yeryüzünde halife kılınması, gerçeğe olan şahitliği ve şahadetliğidir. İnsan dışında başka hiçbir varlık diğer bir varlık hakkında şahitlikte bulunamaz. Onun için şahitlik ve şahadet, kişiliğin temel niteliği olarak ön plana çıkar.

Doğru dediğimiz şey eşyayı olduğu gibi, yalan ise eşyayı olduğundan farklı göstermesidir.

Olay ve olgulara tarafsız ve objektif yaklaşmak hem ilim adamının hem de bilimsel metodolojinin bir gereğidir.  Nesnel olmak, eşyaya objektif bakmanın bir sonucudur. Subjektif olmak ise öznel değer yargılarının bir sonucudur. Onun için dogmatizm ve ideolojik düşünme biçimi, öznelliğin bir sonucudur ve buğulu bir camdan eşyaya bakışın izdüşümüdür.

Varlıkla ilgili herhangi bir araştırmanın veya bilginin bulgusu, ontolojik ve epistemolojik yapıyla tutarlılık göstermesi hakikatin tezahürü açısından önemlidir.

Gerçeğin üstünün örtülmesi, şal çekilmesi, inkar edilmesi;  gerçeğin hanesine zarar vermez, fakat toplumun hakikat ile bağlantısının kopması, o topluma onarılmaz hasarlar verir.

Özgüvenden mahrum olan toplumlar, takiye kültürüne sarılırlar. Takiye, hakikati yaralayan bir fiildir. Doğu toplumlarının hem idari hem de ilmi açıdan gelişmemeleri bu şeffaf olmayan kültürün bir sonucudur.

Doğu toplumlarının üzerinde bu şal çekip alınmadığı müddetçe bu gölgeden kurtulamazlar.

Bir zamanlar bir kitap okumuştum: "Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti." Şimdi geriye dönüp, 2000 yıllık bir insanlık tarihini okumaya başlayınca, neden Batılı toplumlarının ilerlediğini ve diğer toplumların neden geri kaldıklarını üzülerek görüyorum.

Kendi ufuklarıyla sınırlı olan bilgileri tek doğru diye lanse edip,  kendi milletini, cemaatini, verili inançlarını her şeyin üzerinde ölçü alanların, fıtratla ilişkisi olmayan bu bilgileri kutsayıp,  insanlığa faydası olmayan malûmatları derleyerek ve malumatfuruşluk yaparak ve yeni kutsalları inşa ederek Apsis öküzü gibi kendi bildiklerini resmi görüş doğrultusunda hakikati bükenlerin bu zihinsel tutum ve düşüncelerden arınmadıkça nasıl “ümmi” olarak kalınabilinir diye hiç düşündüler mi?

“Musa'nın asası ile firavunun sihirbazları arasında kaleminiz nerede duruyor” diye hiç kendimizi sorgulayabildik mi?

Gerçeğe, sadece gerçeğe şahadet eden insanlarımız nerede?

Biz de yine eski akil insanların yaptıkları gibi “kıssadan hisse“  metaforu ile soyutu somuta indirgeyerek ve hakikatin üzerindeki örtüyü/ hırkayı çekerek meramımızı anlatmaya çalışalım.

Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman'a gelerek kanadını bir dervişin kırdığını söyler. 

Hz. Süleyman dervişi hemen çağırtır ve ona sorar: 

“Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”

Derviş kendini şöyle savunur:

"Sultanım, kuşu avlamak istedim.

Önce kaçmadı, yaklaştım yine kaçmadı.

Teslim olacağını düşünüp atladım.

Yakalayacağım esnada kanadı kırıldı"

Hz. Süleyman:

"Bak, bu adam haklı, niye kaçmadın? 

O sinsice yaklaşmamış, hakkını savunabilirdin. 

Şimdi kolum kırıldı diye şikâyet ediyorsun"

Kuş kendini savunur: 

"Onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. 

Avcı olsa hemen kaçardım. 

Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, diye düşündüm”.

Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister. 

“Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.

Ancak bu emre kuş itiraz eder: 

“Efendim, sakın böyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.

“Neden” diye sorar Hz. Süleyman.

Kuş sebebini şöyle açıklar: 

“Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar.

Siz en iyisi bunun üzerindeki derviş elbisesini çıkarın. 

Çıkarın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın…!”

Kıssadan hisse; gerçeğin görünürlüğü için riyalardan arınıp; “ya olduğun gibi yada göründüğün gibi ol”maktan başka bir seçeneğimizin olmadığı ortadadır.

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Misafir Kullanıcı (@Misafir_54188)
06 Ocak 2020 Pazartesi 21:51
Evet tam da sorunumuz bu göründüğümüz gibi değiliz.Göründüğümüz gibi olsaydık her sabah akşam Batı ve değerlerine küfretmez ondan sonra onların ülkesine sığınmak için denizlerde boğulmazdık.Şunu herkes bilmeli nasıl İslam medeniyeti yalnız bizim değilse Batı medeniyeti de sadece Batılıların değildir.Bunlar insanlığın değerleridir.
Misafir Kullanıcı (@Misafir_54056)
02 Ocak 2020 Perşembe 14:39
Yılmaz bey acaba sizin hayatınızda bu yazının karşılığı var mıdır? Bu aslında sizin sorununuz değil herkesin ortak problemi.. Çağımızda her şey görüntü ve mış gibi yaşamlar.. Ortaya da yapmadığını söyleyen bir yığın samimiyetsiz insan çıkıyor.. Kelimelerin içinin dolması lazım bunu YAŞANTI ile göstermek lazım.. Gerisi sadece edebi bir yazıdan öteye geçmez..
Misafir Kullanıcı (@Misafir_54164)
06 Ocak 2020 Pazartesi 00:23
@Misafir Kullanıcı Belki yazarın kendisi bundan dersi çıkaran ilk kişi olabilir
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın