KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
04 Mayıs 2024 Cumartesi
°C
Bünyamin Bayram
binbay12@hotmail.com

Konuşmak, Uygarlık ve Yaşam Felsefesi

23 NİSAN 2024 SALI 18:40
7
837
3
AA aa

Şüphesiz insanı diğer canlılardan farklı ve üstün kılan aklı ve birçok özellikleri yanında en önemlisi de konuşma yeteneğine sahip olmasıdır.

Konuşma; yani olay ve olguları, duygu ve düşünceleri kavramsallaştırabilme yeteneğidir. Konuşmanın bir anlatma bir de dinleyen taraf olan anlama çabalarını kapsar. Anlatan ve anlayan taraf. Konuşan ve dinleyen taraf. Anlatma ve anlamanın olduğu yerde paylaşım, iletişim, sevgi, anlayış, hoş görü, barış, huzur, güven, birliktelik vardır. Uygarlıklar ve güzellikler de bu esaslar üzerinde yükselir. 

 İnsanlık tarihi, kurduğumuz medeniyetler ve uygarlıklar bir anlamda bu iki özelliğimizin bir sonucudur. Kendimizi edebiyatla, sanatla, sporla, eserlerle, teknoloji vb. değerlerle bir anlamda anlatırız ve anlaşılmak isteriz.

Hatta insanları, barış ve savaş içerisinde bir arada tutan da konuşma yeteneğimizdir. İnsanlığın en büyük sorunu, bu yeteneğimizi doğru ve güzel kullanamayışımızda yatıyor.

Genlerimize kodlanan bu konuşma yeteneğiyle doğarız. Çocuk doğarken ağlar, yani konuşur; ses duyduğunda gözlerini diker ve dinler. Ama okuma ve yazma becerileri sonradan kazanılan özelliklerdir.  Bu nedenle ailede çocuk konuşmayı öğrenerek gelişir. Tüm eğitim faaliyetleri de konuşmanın iki boyutu olan anlatma ve anlama çabaları üzerine kurulmuştur.

Tüm dinlerde olduğu gibi Kur'an'da da geçen birçok ayette özetle; “Allah, çamurdan bir insan (Âdem) yaratacağını söyler, melekler itiraz ederler, Allah'ım biz seni tespih ediyor ve anıyoruz, yeryüzünde fesat ve karışıklık çıkaran bir varlığı neden yaratıyorsun” derler. Allah, Adem'i yaratır. Ona olay, olgu ve varlıkların isimlerini (kavramları ve kelimeleri) öğretir. Sonra Meleklere döner “bu eşyaların isimlerini söyleyin” der, onlar söyleyemez, Adem'e, “sen söyle” der, Âdem de eşyaların ve olayların adlarını söyleyerek konuşmaya başlar. Melekler bu durum karşısında, hayrette kalır ve Adem'e secde (saygı ve takdir) ederler.

Bildiğiniz gibi bu tür hikayeler, sembollerle anlatım olan alegorik ve metafor dil ile din dili ile anlatılır ve mesaj verilmek istenir. Bu kıssada da isimlerin öğretilmesiyle İnsanın/Adem'in konuşma yeteneği ile üstün kılındığına vurgu yapılır. Her ne kadar geleneksel dini anlatımlarda, Âdem kıssasına gerçek anlam yükleyenler olsa da işin özü farklıdır.

Allah bile bizimle konuşarak (vahiylerle) kendini anlatır ve bizden anlaşılmasını ister.

Hayvanlar iletişim kurarlar. Ancak, konuşamadıkları, birbirlerine kendilerini anlatamadıkları ve anlaşılamadıkları için; duygu ve güdülerle hareket ederler, vahşice dövüşür, parçalar ve öldürürler.

İşte biz bu nedenle hayvanlardan farklı ve yeryüzünde güzelliği ve iyiliği kurmayla görevli halifeler olarak var olduk. Ancak, biz anlatma ve anlama özelliğimizi rahatlıkla kullanacağımız ortamlar oluşturabildiğimiz oranda, insan olur ve güzel değerler ortaya koyabiliriz.

Birbirlerini anlamayan, kavga edenler, öldüren ve yok etmeye çalışanlar, hayvanlık düzeyinden insanlık düzeyine çıkmayı başaramayanlardır.

Kurduğumuz aile anlayış ve hoşgörüye dayanıyorsa; bağlı olduğumuz devlet; teşebbüs, düşünce ve inanç özgürlüğüne, eşitlik ve insan hakları gibi değerleri temel hukuksal metinlere dayandırmışsa; yaşadığınız ülkede barış, kardeşlik, paylaşım, anlayış, yardımseverlik önemliyse; oluşturduğunuz eğitim kurumlarınız insanlar arasında sağlıklı iletişim ve anlayışı öğretiyorsa, siz konuşma yeteneğinizi tam anlamıyla kullanacak ortamlar oluşturmuşsunuz demektir.

Bunu yapabilen insanlar ve toplumların; Allah'ın bizi yaratma ve var kılma amacına uygun bir dünya kurdukları söylenebilir. Meleklerin Allah'a karşı yaptıkları itirazda, “yeryüzünde fesat çıkaran birini neden yaratırsın” şeklindedir. Demek ki, insana bahşedilen konuşma özelliğine uygun bir dünya kuramayan toplumlar, fesada/bozgunculuğa gireceklerdir. Kan ve göz yaşı dinmeyecektir. Maalesef günümüz ve tarih bunun acı örnekleriyle doludur.

Örneğin, Filistinli insanlar da insan olarak bulundukları mekânda özgür ve güven içinde insanca yaşamak isterler. İsrail de kendi topraklarında güven içinde yaşamak ister. O topraklar iki topluma da yeterdi. İsrail, Filistin'i anlamadığı veya anlamak istemediği için düşman gördüğü için saldırıyor. İşin garip tarafı, barışı temin edebilecek güce sahip diğer devletlerde birlikte hareket ederek “ya gelin bir araya, sizi bu ülkede barış içinde yaşatacak formülü konuşalım ve tesis edelim” demiyorlar.

Kendi ülkemizi düşünelim, Laik-antilaik, sağcı-solcu, Alevi-Sünni, dindar-dinsiz, vb. ayrışma ve çatışmalar yaşadık. Aynı mahallede birlikte oynayan çocukların birbirine düşman oldukları dönemleri düşünün. Ama, insan olma, aynı mahalle, aynı inanç, aynı kültür, aynı devlet, aynı bayrak, vb. birçok ortak taraflarımıza dayanarak barış içerisinde, kardeşçe yaşamak varken kavgayı ve ayrışmayı yeğledik.

İnsanız, farklı düşünebiliriz, farklı yaşam biçimlerine de sahip olabiliriz. Mevlâna, “bir yerde herkes aynı şeyi düşünüyorsa, orada hiç kimse düşünmüyor demektir” der.

Mikro düzeyde biri konuştuğunda onu dinlemeli veya bir davranış gösterdiğinde anlamaya çalışılmalıdır. ‘Karşıyı dinliyor gibi görünüp dinlememek ve anlamaya çalışmamak' toplumda çok yaygın bir özelliğimiz haline gelmiş durumda.

İlkokul çocukları gibi konuşanı anlama yerine ona ne söyleyeceğimizi düşünüyoruz. Biliyorsunuz ilkokulda, öğretmen çocuklara soru sorar ve söz hakkı verdiğinde çocuğun biri konuşur, ama diğer çocukların hala parmakları havadadır. Çünkü onlar için arkadaşlarının ne söylediklerinden çok, kendilerinin ne söyleyeceği önemlidir.

Dinlemeyen, anlamaya çalışmayan insanların daha ilkokul düzeyinde olduklarını, eğitilip ergenleşmeleri gerektiği bilinmelidir.

İnsanoğlunun kültürel ve toplumsal sıçrama yapabilmesi, güzel uygarlıklar kurabilmesi; konuşma, yani doğru anlatma ve anlayarak dinleme becerisinin geliştirilmesine bağlı olduğu unutulmamalıdır.

Bizim gibi toplumlarda bunu aşmanın yolu:

YAŞAM FELSEFEMİZ!..

Konuşma yeteneğinin özelliği olan anlatma, dinleme, anlama ve iletişim kurmayı sağlayacak beceriler geliştirmeliyiz.

Konuşarak anlaşma becerisi geliştiren toplumlar; mutlu aile, huzur ve barışa dayalı toplum, tüm insani değerleri korumaya ve yaşatmaya dayalı düzene sahip devletler ve insanlık tarihine armağan olacak uygarlıklar kurabilirler ancak…

Hangi dinden, hangi ırktan, hangi mezhepten ve hangi gruptan olursa olsun; öncelikle, “ben insanım ve yanlış ve eksiklikleri olabilir ama diğerleri de benim gibi nazik ve nazenin duyguları ve düşünceleri, değerleri, güzellikleri olan, insanlardır” diyebilmelisiniz.

Konuşmanın varyansları olan bir kitap okumak, özgün ve özel bir çabayla ortaya konan bir dünyayı keşfetmek, düşleyen bir başkasının dünyasını paylaşmak ve onun değerlerinden değerler alarak yaşamı zenginleştirmek, ne kadar değerliyse veya bir folklorik gösteriyi izlemek ne kadar eğlenceliyse veya sportif gösterileri izlemek ne kadar tatlıysa; sizinle konuşarak paylaşmak isteyen birini dinlemek ve anlamaya çalışmak da o kadar değerlidir ve yaşamınıza zenginlik katacaktır.

Eğer dindar biriyseniz; “Allah'ın, insanı şerefli bir varlık olarak yarattığını, yaratılanı Yaradan'dan ötürü seviyorum” diyebilirsiniz.

Eğer İslam'ı dava edinen biriyseniz, “ebediyete ulaşmanın bir yolunun olduğuna inanarak sonlu hayatın anlamını ve sırrını keşfetme arzusuyla; kendinizi hayatın anlamını arayan adam olarak da görebilir ve amacım beni yaratan Rabbimi tanımak ve diğer insanların da O'nu tanımasına yardımcı olmaktır” diyebilirsiniz. Böylece dayatma yerine, diğer insanlara şefkatinizi gösterebilirsiniz.

Seküler bir dünya görüşüne sahipseniz veya düzgün, güzel ve mutlu yaşamayı düşünüyorsanız, “günü güzel, doğru, barış ve sevgi içerisinde yaşamaya çalışan ve amacım insanlığa, güzele, iyiye katkıda bulunmaktır” diyebilirsiniz.

İnsan eksik ve tamamlanmamış bir varlıktır. Açıktır her şeye. Gerisin geri de gidebilir, sağa sola da sapabilir, yukarılara da yükselebilir.

Her şeye rağmen, mevcut tüm değerlerinizi yeniden örgüleyerek; sevgiye, mutluluğa, eşitliğe, anlayışa, bölüşmeye dayalı bir yaşam felsefesi ve değerler sistemi kurabilirsiniz.

Sevgi ve saygılarımla…

 

 

 

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Misafir Kullanıcı (@Misafir_109212)
26 Nisan 2024 Cuma 22:51
'Meleklerin erke mi, dişi mi olduğu' konusu, Fatih'in topları İstanbul surlarını döverken, Ayasofya'da toplanmış Bizans Rahipleri tarafından da hararetli bir şekilde tartışılan başlıca konuymuş!
Misafir Kullanıcı (@Misafir_109169)
24 Nisan 2024 Çarşamba 07:28
Güzel bir makale olmuş. En azından meleklerin dişi mi erkek mi olduğu yazılmamış
Misafir Kullanıcı (@Misafir_109164)
23 Nisan 2024 Salı 23:16
Çok önemli bir konuyu, toplumun önemli bir sorununu, güzel bir üslupla dile getirmişsiniz. Teşekkür ederim.
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın