Herhalde güneş batıdan doğacak!Malumunuz İsrail ve İşbirlikçisi ülkeler eliyle, Gazze'de son yüzyılın en acımasız katliamları yaşandı. Dört bin üzerinde kadın ve sekiz bini çocuk olmak üzere 18 bin üzerinde insan öldürüldü. Bu katliamın diğerlerinden farkı, Avrupa ülkelerinin çoğunun ve ABD'in, vicdansızca bir şekilde İsrail'in soykırımını desteklemeleri veya seyirci kalmalarıydı. İşte bu durum bir kıvılcım ateşi gibi vicdanlara sıçradı; derinlerde saklı ve ‘kokuşmuş sefih batı medeniyetinin' külleriyle üstü örtülmüş olarak bekleyen vicdanlar, o derin uykusundan uyanmıştı!.. Vicdanlar direnişe ve haykırışa başlamıştı!.. Olan olmuştu!.. Avrupa ve Dünya'nın birçok ülkesinde şehir sokakları, bugüne kadar eşi benzeri görülmemiş protesto ve yürüyüşlere, isyanlara, haykırışlara sahne oldu!.. İnsanlar, Gazze'de yaşanan soykırımı, buna destek olan veya seyirci kalan hükümetlerini lanetliyorlardı!.. Bir önemli gelişme daha oldu: ABD ve birçok dünya devletinin, hem de insan hakları savunuculuğu misyonunu üstlenen batı ülkelerinin gözü önünde; savunmasız çocuk, kadın ve yaşlıların acımasızca öldürülmeleri karşısında, bir şey yapamamanın acısını derinden duyan düşünürler ve yazarlarda şoklar yaşandı. Kendilerini ve insanlığı sorguladılar. Kendilerinden ve insanlıklarından utandılar. Kütüphanemin hiçbir anlamı kalmadı, artık bu kitapları okumama da gerek yok, okuduklarım hep yalanmış, yalanı okumanın ne anlamı var? Güvendiğim dağlara karlar yağdı. Ah insanlık! Ah! Zulmü durduramıyorum, insanlığımdan utanıyorum! Sözleriyle sessiz çığlıklara gömüldüler. Rahat döşeklerinde uyuyan, bol ve refah içerisinde İslam'ı yaşadıklarını sananların, gerçek Müslümanlığın uzağında kaldıklarını gördüler. Yaşadığı coğrafyanın inancını, kültür ve sosyolojisini bilen ve ait olduğu topluma karşı sorumluluk duyan, modern eğitim almış bir bayan düşünürümüz; Gazze'de yaşanan katliamlar, batının vicdanlı toplumunun çıkışı ve Müslüman ülkelerin tavrı karşısında söyledikleri, ilginç ve tüyler ürperticiydi: “İslam ait olduğu topraklardan havaya uçmuş durumda. Bugün batıda, katledilen o şehitlerin mübarek kanından Homo Sapiens'ten bir Adem devşirildiğine şahit oluyoruz. İnsanlar İslam'a ilgi duyuyorlar, Müslüman oluyorlar. Demek İslam mevcut insan bakiyesinden memnun değil, kendisini daha iyi temsil edecek kendisine yeni bir insan bakiyesi devşirmek istiyor.” Diyordu. Bu ruh haleti şu ayetin tercümesiydi adeta: “Eğer topyekûn seferber olmazsanız, Allah sizi acı bir azaba uğratır ve sizin yerinize başka bir topluluk getirir de siz savaşa çıkmamakla onun dinine zerrece zarar veremezsiniz. Çünkü Allah her şeye kadirdir. Tevbe:39 Her olayda bir hikmet bir hayır vardır derler ya… Biliyorsunuz İsveç'te binlerce kişi tarafından düzenlenen gösteride bir çocuk okuduğu şiirle ‘Filistinli arkadaşlarına' selam yolluyordu: “Yöneticiler sana sırt çevirdiği için üzgünüm. Dünya senin hayal kırıklığına uğrattığı için üzgünüm. Acın acımdır. İkimiz de çocuğuz. Ama ben saat alarmıyla uyanırken, sen bomba sesleriyle uyanıyorsun. Ben dişlerimi temizliyorum, sen ise yaralarını ve kanını temizliyorsun. Ben okula gidiyorum sen ise savaşa gidiyorsun. Ben özgür Filistin diye haykırıyorum, sen ise yardım için… Biz aynı yaşta çocuklarız. Ama ben ayrıcalıklı sen ise mazlumsun.” sözleriyle batıdan yükselen vicdanı dillendiriyordu. Çocukları ölen annelerin sabrı ve Allah'a olan tevekkülleri; üzerlerine yamyam gibi üşüşenlerin, acımasızca tonlarca bomba yağdırmaları karşısında korkmayan, direnen; ölümü şehadet şerbeti içerek karşılayan, yoksulluk içerisinde oldukları halde şükrü dillerinden düşürmeyen, acı ve keder dolu hayatlarının her safhasında, samimi Müslümanlar olarak Rab'leriyle ilişkilerini iman ve sabırla koruyan o insanların tavrı, birçok insanı derinden etkiledi. Batılı bir bayan anlatıyordu: “Bir ayete rastladım bu ayet bana oldukça sert geldi. Nisa 56.ayet: şüphe yok ki o inkâr edenleri, gün gelecek ateşe atacağız, onların derileri yanıp acı duymaz hale geldikçe, derilerini yenileriyle değiştiririz ki acıyı duysunlar. Allah daima üstün ve hikmet sahibidir. Eğer 6 ay önce bu ayeti okuyup yorum yapmamı isteseydiniz, size çok farklı şeyler söyleyebilirdim. Bunun çok ağır olduğunu ve bunu insanlara yapan bir Tanrı olmadığını söylerdim. Ama sonra Filistinlilere yapılanları gördüm. İsrail ve milyarlarca dolarlık bombaları tedarik eden hükümetimin onlara uyguladığı dehşeti gördüm. Sonra fark ettim ki ayette geçen cezalandırma bence uygundu. 53 yaşında olmama rağmen derinde iyi bir insan olduğumu ve geçmişte yaptığı şeyler için affedilmeyi hakkettiğimi düşünürdüm. Ama şu noktada hayır! Hayır! Diyorum. Bu ayeti anlıyorum. Hükümetimin Filistin halkına yaptıkları için üzgünüm. Biz suç ortağıyız. (Ağlayarak) Gerçekten üzgünüm.” Diyordu. Peygamber'e indirileni dinledikleri zaman Hakk'ı tanımalarından dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. “Ey Rabbimiz! İnandık. Artık bizi şahitlerle beraber yaz” derler. (Maide:83) Bu ayet işte böyle vicdanlı ve hakkı gören insanları anlatıyordu… Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde, Mısır Camiü'l Ezher Üniversitesi Reislerinden meşhur Şeyh Bahit Efendi, İstanbul seyahatindedir. İstanbul'da bulunan Bediüzzaman Said Nursi'nin, her suale cevap verdiğini duyar ve yanında bulunan birçok Alim ile birlikte onunla da görüşür. İlmine ve zekasına hayran olur. İslam toplumunun istikbali ile ilgili ufkunu anlamak adına Bediüzzaman'a hitaben: “Avrupa ve Osmanlılar hakkında ne diyorsunuz, fikriniz nedir?” der. Bediüzzaman: “Avrupa bir İslam devletine hamiledir, günün birinde onu doğuracak. Osmanlılar da Avrupa ile hamiledir, o da onu doğuracaktır” şeklinde cevap verir. Gerçekten Osmanlı yıkıldı ve İslam'ın birçok esaslarından uzaklaşan ve Avrupa-i yaşam biçimini önceleyen bir Avrupa devleti doğdu… Peki bu anlamda Avrupa ve Batı'da neler oldu? Son yüzyıla bakıldığında batıda ve özellikle Almanya gibi birçok Avrupa ülkesinde halk düzeyinde olduğu gibi, düşünürler, sanatkârlar ve entelektüeller arasında Kur'an ve İslam'a yönelmeler yaşandı. Bu anda Avrupa'daki Müslüman göçmenler ile birlikte çok önemli düzeyde bir İslam toplumu yaşamaktadır. Hatta batılı hükümetler bu durumdan tedirgin oldukları için, Müslüman topluluklara yönelik baskı ve yasaklamalar getirme çabalarına girmişlerdir. Gelelim günümüze: Avrupa'daki İslam Kuruluşları Başkanı: “Gazze olaylarından önce, İslam'ın bu kadar kabul gördüğüne şahit olmamıştık. Daha önce bir günde en fazla 80 kişi Müslüman olduğuna şahit olmuştuk. Gazze olaylarından sonra, sadece bir ülkede bir günde 400'den fazla kişi Müslüman oldu. Daha ilginç olanı ise, bu kimselerin gençler, çoğunluğun da genç kızlar olması. Fransa gibi bir ülkede Gazze olaylarından bu yana 20.000'den fazla genç erkek ve kız Müslüman oldu. Gençler ebeveynleriyle geliyorlar, onların Müslüman olmalarına şahit oluyorlar.” Gelişmesini büyük bir heyecanla basına duyuruyordu. “Neden İslam'ı seçtiniz?” sorusuna: “Gazze'de yaşananlar sebebiyle... Biz Gazze'de Allah'ı gördük! Gazze'de Allah'a hakkıyla inanan bir toplum gördük. Orada Hamdı, şükrü ve sabrı gördük. Orada öldürülen, evleri ve malları yıkılıp yok olan insanlar gördük. Ancak onlar buna rağmen büyük bir inanç içindeler. İnançlarının dayanağı olan İslam'ı merak ettik, Kur'an'ı kavradığımızda, onların tüm bu olanlara ne için sabrettiklerini anlamış olduk.” Diyorlardı. Bizi umutlandıran bu gelişmeler, Nursi'nin: “Ümit var olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada, İslam'ın sadası olacaktır.” Sözünü hatırlattı. Ve sevinçle N. Fazıl'ın şu mısraları döküldü dilimizden: “Mehmed'im sevinin, başlar yüksekte! Ölsek de sevinin, eve dönsek de! Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! Yarın elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
Sevgi ve saygılarımla.
YORUM YAZIN
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 02 Eylül 2024 Üç kutsal din Sümer efsanelerinden mi alındı?11 Ağustos 2024 Düşünme Örgümüz ve Ülfet Tuzağı: ATEİZM VE AGNOSTİSİZM25 Haziran 2024 Bilimsel Bilgiye Müslümanca ve Ateistçe Bakış!03 Haziran 2024 Toplumsal Barışın Yolu…
|