Haziranın ilk haftasında yapılacak seçimlerle ilgili şimdiden öngörülen tek kesin gerçek; oluşacak siyasi tablonun önümüzdeki dört yıl boyunca hepimizin sosyoekonomik hayatına bir şekilde etkisinin olacağı gerçeğidir.
Tabi hepimize düşen, sonuç ne olursa olsun ‘milletin iradesine saygılı olmaktır.'
Bingöl'le ilgili düşüncelerime geçmeden; partilerin aday listelerinin kesinlik kazandığı 24 Nisana kadar siyasi partilerin bir şekilde listeler üzerinde yapacakları ittifaklarla TBMM'de gerçekleşmesini hayal ettiğim tablo aslında şu şekildeydi:
Ak Partinin yüzde elliyi, bir oyla bile olsa geçerek, tek başına iktidar olup siyasi istikrarı sürdürmesidir. Siyasi tahterevallinin sağ ucunda MHP, sol ucunda HDP'nin yüzde onar gibi bir oy oranıyla kendi kitlelerini Meclis'te temsil etmeleri bir başka arzumdur. Aynı tahterevallinin merkezindeki Ak Parti'nin hemen solundaki CHP'nin yüzde on, onun solunda da Anadolu Partisi, Vatan Partisi ile DSP ve diğer sol bileşenlerin oluşturacağı ittifakın da yüzde on alarak ulusalcı sol bloğun yüzde yirmilerle Meclis'te temsil bulmasıydı.
Yine Ak partinin hemen sağında Saadet- Büyük Birlik ve Hüda- Par'ın kurmasını arzu ettiğim ittifakının da yüzde on alacak bir siyasi tablo ile Meclis'te yerlerini almalarıydı. Bu tablo hem tüm kesimlerin Meclis'te olmasına vesile olurdu, hem de istikrarı koruyacak bir tablo olurdu.
Dedim ya benimkisi hayaldi, gelip geçti.
Size de belki saçma sapan gelebilecek ama bu hayale beni sevk eden de, 1982 Anayasası'nın parlamenter sistemi, asker kökenli Cumhurbaşkanlarına göre dizayn etmesinden kaynaklanıyor.
‘Ya temsilde adalet, ya da istikrarlı büyüme' ikilemi bu ülkeye çok çektirmiştir. Yüzde on garabetin de bu sıkıntıyı gidermeye yönelik bir adım olduğu ve bunu Ak Parti'nin getirmediği ancak nimetlerinden yaralandığı bir sistem olduğu bir gerçektir.
Türkiye'yi ya temsilde adalet ya da istikrarlı büyüme ikileminden kurtaracak iki anahtar vardır: Birincisi; başkanlık sistemi, ikincisi daraltılmış seçim bölgesi sistemi olduğu kanısını taşıyorum. Aksi taktirde koalisyon dönemlerindeki gibi bakanlıkların yine pazarlık aracı haline getirildiği ve partilerin bir sonraki seçimde tek başına iktidara gelmek için kendi yandaşlarına rant sağlama yarışına düştüğü bir tablo bu ülkeyi bir kere daha iflasa götürebilir.
Gelelim Bingöl'ümüzle ilgili düşüncelerime, daha doğrusu beklentilerime…
Öncelikle tablo nasıl çıkarsa çıksın, kazanan Bingöl'ümüz, ülkemiz olsun. Ülkemizin huzuru ve barışının yanı ısıra ilimizi kalkınma adına daha ileri noktalara taşıyacak bir tablo olması her Bingöllü gibi arzumdur.
Bu arada şu hakkı da teslim etmek gerekir: Bingöl üzerinde öteden beri oynanan bunca oyuna rağmen; gerek Ak Parti'nin, gerek HDP'nin, gerekse kendilerine yönelik tüm tahriklere rağmen HÜDA- Par'ın sağduyulu duruşunun yanı sıra diğer partilerin olgun davranışı Bingöl'de şimdiye kadar seçimlerin karışlıklı saygı içinde geçmesine vesile olmuştur. Bu alicenap tavırlarından dolayı da tüm siyasi taraflara bir Bingöllü olarak müteşekkirim. “Zaten demokratik toplumlarda olması gereken bu değil mi?” dediğinizi duyar gibiyim. Unutulmamalıdır ki, bugün Güneydoğu'nun bazı köylerine ve hatta ilçelerine bir parti dışında diğer partiler korkudan gidememektedir. Tıpkı Karadeniz'in bazı yerlerine aynı partinin temsilcilerinin de aynı gerekçelerden dolayı gidip propaganda yapamaması gibi… Tabi ki, ikisinin de maruz kaldığı tutum yanlış.
Bingöl'ün, TBMM'de temsili notasında; Ak Parti'ye yönelik beklentilerde özellikle Solhan ve kuzey ilçelerin yaşadığı hayal kırıklığı konusunu, daha önceki yazımda dile getirmiştim. Ancak Ak Parti'nin hala bu hayal kırıklığını kendi lehine döndürme şansı vardır.
Nasıl mı?
Bingöl halkı Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu'ndan şu dört sözü alırsa, HDP barajı aşsa da aşmasa da Ak Parti lehine sonuç üç sıfır olur.
1- Erzincan - Tunceli üzerinden hızlı tren hattının Bingöl merkez üzerinden Muş, Van bağlantısının sağlanacağı sözü verilmelidir. Böylece; yıllarca ulaşım konusunda mağduriyet yaşayan ve kendisini öteki hisseden kuzey ilçeleri üzerinden bağlantısı sağlanan Bingöl'ün sosyoekonomik hayatında büyük canlılık oluşturacaktır.
2- Tıp Fakültesinin Bingöl Üniversitesi bünyesinde açılması sözü verilmeli. Ah bir Elazığ ve Malatya'daki hastanelerin koridorları dile gelse de hastasıyla birlikte en az iki yakının daha parasızlıktan bu illerdeki hastane koridorlarındaki banklarda sabahlarken çektikleri çileleri bir bir anlatsa…
3- Tarım arazilerini sulamaya yönelik, ihtiyacı olan köyler için tüm ilçelerde sulama göletleri sözü verilmeli. Bu dört vaat, elbette Bingöl'ün tüm sorunlarına çare olamayacaktır ancak Bingöl'ün kalkınmasına ivme kazandıracaktır.
4- Başta Karayolları Bölge Müdürlüğü olmak üzere, Elazığ Bölge Müdürlüklerinin Bingöl'e yönelik olumsuz bakış açılarının değiştirileceği güvencesi verilmeli. Bir de genç nüfusu ağırlıkta olan ilimize Spor tesisleri kapsamında Bingöl'de bütün branşları çatısı altında barındıran “Yozgat Spor Vadisi” projesine benzer ‘Çapakçur Vadisi Projesi'nin hayata geçirilmesi sözü vermelidir. Böylece Bingöl zamanla Hollanda gibi dünyaya her branşta sporcu ihraç etme şansını yakalayacaktır. Bu dört vaat yerine getirilirse her şeyden önce kazanan Bingöl olur. Bingöl halkı da bu jestin karşılığını fazlasıyla sandıklarda ödeyecektir. Yine de kendileri bilir.
Bu arada gözlemlediğim kadarıyla, Ak Parti'nin birinci sıra adayı, hanım kardeşimizin performansı yeni yeni tanınıyor olmasından olsa gerek dikkatle takip edilmektedir. Bu ilgiyi, kendi siyasi kariyerinde kazanca dönüştürmesi de kendisine bağlıdır.
Sözgelimi, Gaziantep eski Milletvekili Fatma Şahin gibi, kuracağı kadın ekiple mahallelere ve köylere yönelik ayrı bir seçim propagandası yürütürse onun gösterdiği başarıyı gösterebilir; hatta onun gibi bakanlıkların basamaklarını tırmanma şansını da yakalayabilir.
Ne yapıyordu Fatma Şahin?
Gideceği mahalle ya da köylerde çevresinde ağırlığı olan, sözü dinlenilen, kadınlarla irtibata geçip onlar aracılığıyla kadın ve kızları uygun yere toplardı.
Kendilerine; “Meclis'e gidersem sizlerin ya da kocalarınızın mevcut tüm sorunlarını çözmek için elimde bir sihirli değnek olmayacak; ancak bir kadın olarak sizleri Meclis'te en iyi şekilde temsil etmek ve gücümün yettiği kadar sorunlarınızı çözmek için elimden geleni yapacağım” derdi.
Şebnem Hanım da özellikle kuzey ilçeler ve Solhan'daki köylerde ve mahallelerde kadın kadına bir araya gelmek için randevulaşması, sorunları, dilek ve temennileri dinleyip bol bol not etmesi, gerçekçi vaatler ve umutlarla bu bölgelerde oluşan hayal kırıklığını bertaraf edebilir.
Tabi, Fatma Şahin Hanımefendinin kadın olarak maruz kaldığı sıkıntılarla maruz kalma olasılığı da her zaman mümkündür. Hatırlayanlar bilir; 17–25 Aralık sürecinden birkaç gün sonra Fatma Şahin Hanımefendi, Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanı olarak bir ödül töreninde Başbakan Erdoğan'la aynı sahnedeyken, canlı yayımlanan bu ödül töreninin bir karesini kırparak değişik anlam yüklenebileceği bir şekilde Bugün Gazetesi manşetine taşımıştı. Yetmemişti, günlerce sosyal medyada bu kare üzerinden Bakan Hanım'a hakaret edilmişti.
Şebnem hanımın da çıktığı yolda; bu tür hile ve kurnazlıklara karşı hem kendisi hem temsil ettiği Bingöl halkını zor duruma düşürecek her türlü tuzağa karşı uyanık olması; Fatma Şahin Hanımefendinin maruz kaldığı alçakça ithamlardan çıkarılacak ders olduğunu düşünüyorum.
Maalesef dünyanın her yerinde kadınsanız; zaman zaman buna benzer sizi sevmeyenlerin piyasaya sürdüğü küflenmiş düşüncelerin bombardımana maruz kalabiliyorsunuz.
7 Haziran'da sonuç ne olursa olsun, seçmen iradesinin her türlüsüne saygı gösterildiği bir sonucu Mevla'm ülkemize ve ilimize nasip etsin.