KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
04 Kasım 2025 Salı
°C
Bünyamin Bayram
binbay12@hotmail.com

Yeni Bir Dünya Eşiğinde: İnsanlığın Uyanışı ve Yahudi Hikayesinin Bitişi…

04 KASIM 2025 SALI 13:19
1
153
0
AA aa

7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği saldırılar, özellikle kadın ve çocukların hedef alınmasıyla birlikte giderek bir soykırıma dönüşmüştür. Dünya ve Avrupa devletlerinin büyük bir kısmının bu saldırılara sessiz kalması, bir kısmının ise destek vermesi; özellikle de Amerika Birleşik Devletleri'nin İsrail'e açık biçimde siyasi, lojistik ve silah desteği sağlaması, dünya genelinde geniş çaplı tepkilere yol açmıştır. Bu durum, sadece siyasi bir kriz değil; aynı zamanda insanlık vicdanını sarsan küresel bir değer ve bilinç dönüşümünü de beraberinde getirmiştir.

Küresel Tepkiler ve Vicdani Uyanış

İsrail'in saldırılarına karşı dünya genelinde halklar, sanatçılar, düşünürler ve sivil toplum örgütleri büyük bir tepki göstermiştir. Birçok ülkede milyonlarca insan günlerce süren protesto yürüyüşlerine katılmış; Gazze'de yaşanan katliamları kınayarak, adalet ve insanlık onuru adına seslerini yükseltmiştir.

Mesela Sumud filosunu basite almayın, dünyayı değiştirdi. Bakın neler oldu: Bu insani yürüyüş sayesinde meşhur Benedict Cumberbatch, meşhur “charlock” (özel dedektif) dizisinin oyuncusu “Filistin” şiirini dünyaya okudu. Susan Serandon veya Jennifer Lawrence bunlar Osgar ödüllü oyuncular. Bunlar yüksek sesle, Gazze'de yaşananlara “soykırım” diyorlar. Bunlar popüler artistler ve bunların milyonlarca takipçileri var

Bu eylemler, sadece Filistin halkına destek olmanın ötesinde, insanlığın ortak vicdanının yeniden canlanmasına vesile olmuştur.

Birçok ülkede düzenlenen yürüyüşlerde yankılanan sözler, toplumsal farkındalığın ve uyanışın derinliğini gözler önüne sermektedir:

“Meğerse biz ülkemizi yönetmiyormuşuz; Siyonizm'in ve emrindeki küresel sermayenin dünya devletlerine ve yöneticilerine egemen olduğunu anladık. Artık onlara inanmıyor ve güvenmiyoruz. Benim vergilerimle İsrail'e sağlanan silah desteğiyle Gazze'de binlerce çocuk ve savunmasız insan acımasızca katlediliyor. Bu gerçek bize insan olduğumuzu hatırlattı; haksızlığa karşı mücadele etmemiz gerektiğini öğretti. Özgür bireyler ve bağımsız ülkeler olmanın değerini yeniden anladık.”

Bu ifadeler, yalnızca politik bir eleştiriyi değil; insanlık bilincinin yeniden dirilişini de yansıtmaktadır.

Gazze'nin İnsanlık Vicdanında Yarattığı Değişim

Gazze olayları, dünya genelinde insani ve ahlaki değerlere yeniden yönelişi beraberinde getirmiştir. İnsanlar, yaşanan trajediler karşısında sorgulayan, hisseden ve tepki veren bireyler hâline gelmiştir. Bu süreç, batının en kritik ülkelerinde dahi sisteme, medyaya ve siyasi otoritelere duyulan güvenin sarsılmasına yol açmıştır. Aynı zamanda, Gazze'deki zulmün ortaya çıkardığı bu vicdani uyanış, birçok insanı İslam'ı tanımaya ve öğrenmeye yöneltmiştir. Müslümanların sabrı, dayanışması ve adalet vurgusu, farklı inançlardan insanlarda İslam'a karşı merak ve saygı duygusunu güçlendirmiştir. Bu durum, çağımızda insanlık değerlerinin ve inanç arayışının yeniden şekillendiğini göstermektedir. Gazze'de yaşanan trajedi, yalnızca bölgesel bir kriz değil; insanlığın ortak değerlerinin yeniden sorgulanmasına neden olan küresel bir kırılmadır. Halkların vicdanlarında yankı bulan bu uyanış, uzun vadede siyasi bilinçlenmeye, manevi yenilenmeye ve toplumsal dayanışmaya dönüşmektedir.

Bugün dünya, Gazze üzerinden insan olmanın anlamını, adaletin önemini ve özgürlüğün gerçek değerini yeniden hatırlamaktadır.

DÜNYA DEĞİŞİYOR YA BİZLER…

Peki… İslam ülkelerinin halkları olarak bizler; politize, ideolojize ve cemaatleşmiş zihinlerimizle, bu dar aidiyetleri aşabilecek miyiz?

Gazze'de yaşanan zulme tepki gösteren halklar kadar özgür bireyler ve yalnızca insan olarak, vicdanımızla hareket edebilecek miyiz?

Yapılan yanlışları, alışılmış yorumlarla yumuşatmadan, gerçeği olduğu gibi haykırma cesaretini gösterebilecek miyiz?

Yoksa, ait olduğumuz politik veya dinsel grupların bakış açılarına sığınıp; olayları onların filtresinden yorumlayan, kendi vicdanını susturmuş zihni çalınmış kurbanlar olarak mı kalacağız?

Dünya değişiyor… Ancak asıl soru şu:
Bizler gerçekten değişiyor muyuz, yoksa sadece seyirci mi kalıyoruz?

BİREY OLMA SORUNUMUZ VAR

Batılı toplumlar, Rönesans'la birlikte bireysel düşünme devrimini yaşadılar.
Birey olmak, özgür olmak demektir. Bizim kültürel yapımız ise farklı. Bizler, emir almaya, bir büyüğün sözünü dinlemeye, bir gruba ait olarak yaşamaya daha yatkınız. Hayatı, grubun bir üyesi olarak sürdürme eğilimindeyiz. Evde anne-baba sürekli direktif verir; okulda düşünmek yerine ezber dayatılır, iş hayatında “müdür ne derse o olur”; akademide ise “profesör ne istiyorsa tez öyle yazılır.”

Sistemi sorgulamaya kalktığınızda otoriter güçler hemen devreye girer. Çünkü sistem böyle kurulmuştur; çıkarlar böyle işler. Yakın zamanda bir üniversitemizde iki öğrenci yemekten zehirlendiğinde, olayı protesto eden öğrenciler yürüyüş yaptı. Ancak rektör, polisi arayıp öğrencileri “karga tulumba” gözaltına aldırdı. Bir yurtta asansör düşüyor, ölen var, yaralanan var — ama kimse sorgulamıyor. Çünkü otoriteye aykırı gelen her şey suç sayılıyor.

Bizim toplumsal yapılanmamız, üstten alta doğru hiyerarşik bir düzene dayanıyor.

Bu düzende bireyler edilgendir, sürü psikolojisiyle hareket ederler. Oysa insan, gerçekten özgür olduğunda birey olur. Ve biz, hâlâ birey olmayı öğrenemedik.

İNSANLIĞI KORUMALIYIZ

İster milliyetçi ister Atatürkçü ister İslamcı olalım; önce bizi temsil edenlerin kimlerle iş birliği yaptıklarına, politikalarının kime hizmet ettiğine bakmalıyız.
Eğer bunu sorgulamadan, yalnızca ait olduğumuz siyasal zemin üzerinden olaylara yaklaşırsak ne doğruyu bulabiliriz ne de özgürlüğü yakalayabiliriz.

Aidiyetin Körleştirdiği Zihinler

Atatürkçü diyor ki: “Çankaya bize yeter, Kâbe Arap'ın olsun.”
Milliyetçi diyor ki: “Arap bizi arkadan vurdu, şimdi belalarını buluyorlar.”
İslamcı ise diyor ki: “Bunlar kâfir ve zındık, Şunlar mümin ve Müslümandır.”

Oysa bütün bu söylemler, bizi insan olma özünden uzaklaştıran duvarlardır.
Asıl olan, insanlığı korumaktır. İnsanların bağımsız, eşit ve özgür bir toplumda yaşayabilmesinin yolunu açmaktır.

Unutmayalım:
Yarın aynı zulüm senin başına geldiğinde, seni savunacak olanlar senin kimliğinle değil, insanlığınla savunacaktır. Eğer bağımsız ve özgür değilsen, dinin de anlamı kalmaz.
Çünkü din; özgür ve samimi bir ortamda gelişir. Baskıcı ortamlarda ise din, ikiyüzlülük ve ahlaki çürüme üretir; sonunda lekelenir.

Gerçek Özgürlük ve Bilinç

Bugün insanlık büyük bir uyanış içinde. Dünyaya egemen olan Siyonist düzenin ve küresel sermayenin, devletleri nasıl yönlendirdiğini artık görebiliyoruz. Bu gerçeği fark ettiğimizde, önce kendimizi yeniden değerlendirmemiz gerekir. Eğer biz de bu insani uyanışa eşlik edeceksek, bunu bir partinin, cemaatin ya da grubun diliyle değil, özgür bir birey, vicdan sahibi bir insan ve bağımsız bir vatandaş olarak yapmalıyız. Çünkü özgür değilsen, bağımsız değilsen; ister Kemalist ister milliyetçi ister İslamcı ol — fark etmez. Sonuçta sen başkasının çıkarına hizmet eden bir araç olursun. Bu nedenle, özgürlüğe ve bağımsızlığa ulaşmak için her şeyden önce ciddi bir bilinç devrimine ihtiyacımız var.

DÜNYA HİÇ BU KADAR ACİZ KALMAMIŞTI

İki yıldır, bombalarla bir halkı yok etmeye çalışan, küçücük bir ülkenin karşısında bütün dünya çaresiz kalması çok ilginçtir. Tarih böyle bir şeye şahit değildir. Adamlar uluslararası sularda insani yardım götüren gemilere ve filolara el koyabiliyorlar ve dünya seyrediyor. İtalyan filosuymuş İspanya filosuymuş hepsi hiçbir şey yapamıyor.

Dünyanın böyle küçücük bir toplum için böyle aciz olması çok düşündürücü utanç vericidir.

Şu dersi çıkarmalıyız;

Mutlaka güçlü olmalıyız, yerli üretime ağırlık vermeliyiz, birlik olmalıyız, özgür düşünmeliyiz, bizlerin ve dünyanın geleceği adına, politik ve grupsal anlayışları aşarak olayları değerlendirebilmeliyiz. Yöneticilerimizi belirlerken buna göre davranmalıyız, yeri geldiğinde yanlış yapana hesap sormalıyız.

Yahudilerin hikayesi bitti…

Meşhur “Sapiens” kitabının yazarı Yuval Noah Harari, “İsrail bu yaptığıyıla dünyada yahudiliği bitirdi “diyordu. Dünyada oluşan bu rüzgârın karşısında, İsrail'in kazanma şansı yoktur; çünkü artık yalnızca belli bir coğrafyanın değil, küresel bir vicdanın uyanışı söz konusudur. Bir insanlık ve adalet refleksinin küresel boyutta harekete geçmesidir.

7 Ekim 2023 sonrasında Gazze'de yaşanan İsrail vahşeti, yeni bir dönüm noktasıdır. İsrail'in uyguladığı ağır zulüm, yüzbin sivilin ölümü ve medyanın artık bu gerçeği saklayamaması, dünya genelinde bir vicdan uyanışına yol açtı. Yıllardır sürdürülen “Yahudi mağduriyeti” algısı yıkıldı. Artık İsrail'in zulmü açıkça görülüyor.

Bugün dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan Filistin için yürüyor. Almanya, İngiltere, Avustralya, Japonya gibi ülkelerde dahi yüz binlerce insan “Gazze'ye özgürlük” diyor. Sosyal medya sayesinde İsrail'in gerçek yüzü tüm dünyaya ifşa oldu. En dikkat çekici olan ise, bu duyarlılığın çocuk yaşlarda başlamasıdır. İlkokul çocukları bile İsrail ürünlerini boykot ediyor; zalime karşı durmanın, mazlumu savunmanın erdemini öğreniyor.

Bu yeni nesil, 20 yıl sonra dünyanın yöneticileri, sanatçıları, bilim insanları ve kanaat önderleri olacak. Onlar adaletsizliğe karşı daha bilinçli, sömürüye karşı daha duyarlı bireyler olarak yetişiyor. Tıpkı geçmişteki devrimlerin yeni idealler doğurması gibi, Gazze direnişi de adalet merkezli yeni bir dünya bilincinin temelini atıyor.

Zulümle abad olanın sonu berbat olur. İsrail'in bugünkü gücü, tarihin yasası gereği, bir gün kendi zulmüyle yıkılacaktır. Çünkü insanlık artık uyanıyor.

YENİ ÇAĞDA GELECEĞİMİZ...

Yeni bir çağ, “vicdan” üzerine kurulmak üzere doğuyor.

Dünyanın dört bir yanında — İspanya'da, İngiltere'de, İrlanda'da, Avustralya'da, Japonya'da, Fransa'da, Almanya'da — Gazze için yapılan protestolara katılan çocuklar ve gençler yeni bir anlatıyla karşılaştı. Gazeteler, sosyal medya ve sokaklardan yayılan görüntüler şöyle bir gerçekliği gösterdi: “Sahipsiz insanlara yönelik şiddet, çocukların açlığa ve yokluğa mahkûm edilmesi, bu ölçekte bir acı insani vicdanı sarsıyor. “Bu düşünceyle yetişen bir nesil, 20 yıl sonra dünyaya bambaşka değerler katacaktır.

İşte dünyanın dört bir yanında yeni bir kuşak yetişiyor, işin ilginç yanlı lise ve üniversite gençlik biraz daha duyarsız ama gidin ilçe okullarına ilkokul ve ortaokul çocukları inanılmaz bir boykotla iç içe yaşıyorlar ve İsrail ürünlerini Siyonizm'i destekleyen o firmaların ürünlerini boykot ediyorlar inanılmaz duyarlılar.

Ben kendi torunumdan biliyorum. Aceleden boykot ürünü olduğunu bilmediğim bir şişe su almak durumunda kaldım. 5.sınıfta okuyan torunum, “dede sen nasıl bu suyu alırsın” diye bana çıkıştı, suyu iade etmemi istedi. Mecburen dediğine uyduk.

Bu gelişmeler, yalnızca Müslüman ülkelerde değil, dünyanın her yerinde adalet ve insanlık yanlısı bir refleksin filizlendiğini gösteriyor. Önümüzdeki yıllarda; siyasi, sosyal ve kültürel alanda etkili olacak yeni nesil temsilciler, milletvekilleri, aktivistler ve kanaat önderleri çıkacaktır. Eğer çocuklarımıza bu bilinç aktarılırsa, dünya gerçekten değişebilir.

Bu yeni kuşak, zalime karşı duran, mazlumu savunan bir nesil olarak büyürse, 20 yıl sonra bu bilinçli nesille, adaletin ve insanlığın hâkim olduğu yeni bir dünya kurabilir.

Bizim görevimiz ise bu farkındalığı beslemek, öğretmek ve yeni kuşağın önünü açmaktır.

Sevgi ve saygılarımla….

 

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın