Sorunlarını gör(e)meyen şehir!İnsan yapısı itibariyle medeni/toplumsal bir varlıktır. Hayatının tamamında dışa ilgisiz kalması ve yalnızlaşması imkânsızdır. Etrafında oluşan her olay ve olgudan etkilenir. Bunlar ister kar, yağmur gibi çevresel, tabii ve coğrafi faktörler olsun, ister aile, kabile, millet, komşu, belge gibi tarihsel unsurlar olsun, ister düne, bugüne ve yarına yöne veren inançlar olsun, ister madde ve manalardan neşet eden tartışmalar, ilmi çabalar olsun. Çünkü insan hem etkilenen hem etkileyendir. Her iki durum da düzen ve ilerlemeyle ilgilidir. Toplumun bağrındaki insan, bilinçli veya bilinçsiz sosyal hayata müdahil olur, onu olumlu ya da olumsuz yönde etkilemeye çalışır. Fakat bizim açımızdan bu hususun en can alıcı noktası sosyal hayata müdahalenin dünyayı imar, ahirette kurtuluşa erme gibi varoluşun gerçek sebebi etrafında oluşan ilkeler önceliğinde olabilmesidir. Toplumların ilerleyişine yön verenlerin atacakları en doğru adımlar varoluşun gerçek sebebi olarak belirlenen işte bu kuşatıcı prensiplerdir. Bazen biz, kuşatıcı ve uhrevi açıdan kalıcı olan varlığın merkezine katılıp bir ahenk oluşturma hedefini bırakır, gelip geçici, aldatıcı fakat günlük yaşama haz verir gibi gözüken durumlara kendimizi kaptırır, asli meseleleri derkenar ederiz. Üstad Nursi (rh)'in tarihin derinliklerinden alıp yarınlara emanet ettiği “insanın yeryüzündeki en büyük meselesi imanı kurtarma meselesidir” hakikatini idrak etme ve bunu “Her şakirdin vazifesi, yalnız kendi imanını kurtarmak değil belki başkasının imanlarını da muhafaza etmeye mükelleftir” boyutuna taşıma bizlerin asli meselesi iken kendimizi kısır tartışmaların arasına attık, ağyarı da unutur olduk. Girişte ifade ettiğimiz gibi insan medeni, etkilenen ve etkileyen varlıktır. Ahiret idealine sahip bireyler bu etkileşime rağmen, medeniliğin tahakkuk edeceği yeryüzü coğrafyasını iman-ahlak-amel ve ihsan etrafında şekillendirirler. Başkalarının gündemlerine saldığı konuları, ilkelerinin yerine konumlandırma çabasına girmez, kendi ideallerini tarihin içinde yeniden oluşturmaya bakarlardı. Fakat bugün biz, mahallî düzeyde, örneğin Bingöl gibi bir ortamda bu idealleri gerçekleştirmenin oldukça uzağındayız. Dünün mektepli idealistleri çağın getirdiği bütün ideolojik durakların dışında kalarak hayatı iman merkezli anlamaya çalışır, bu idealler etrafında yepyeni kuşaklar yetişebilmesi için seferber olurlardı. Günlerini etnik, dil, kabile, hemşericilik gibi basiretleri bağlayan, köreltici, ayrıştırıcı, günaha ortak kılıcı hususlara bulaştırmadan rıza-i bari için geçirmeye çalışırlardı. Bu idealler neredeyse gündemimizde bile yer almıyor artık. Herkes derin dünyevi hesaplar, milli veya beyne'l-milel çıkarlar uğruna küçük bir şehri dönüştürmeye, kendi emellerine alet etme yarışına girmiş durumda. Kimimiz varlık yokluk meselesi haline getirilen dil tartışmaları arasında kendimize vücut vermeye çalışırken, imanı ve namazı teneffüs ettiremediğimiz çocuklarımız çarşıda pazarda birbirlerinin canlarını almaya başladılar. Bizden olan başkaları ise reklam panoları ve afişlerinde, dindışı hayatın sıradanlaştırıldığı televizyon programlarında boy gösteren hemşerilerinin reklamını yapmağı en önemli mesele olarak görürken elimizin altından kayıp giden çocuklarımıza nasıl bir yol gösterdiklerinin farkında değillerdi sanırım. İşin bir de en acı noktası var ki yüreklere sekte vuracak nitelikte. İnsanların birbirine kurşun sıktığı, çocukların kavgalarda öldürüldüğü, intiharların yaygınlaştığı ortamda bizim camilerimizde sevgililer günü hürmetine hutbe okunur ya, işte buna yürek dayanmaz. Dün, baskılardan müşteki olan hatiplerimiz toplumun kanayan yaraları üzerinde durmamayı bugün hangi mazeretin arkasına sığınarak ifade edebilirler? Sadece cami hatipleri değil suçlu olanlar. Zengin bireyler üzerinde kendi dünyalarını kurma yarışına giren, mekteplerinde ve binalarında çoğunlukla para sahiplerinin nesline yer veren ve kendi dini telakkileri etrafında kümelenen gruplarımız. Yapılan onca hizmeti takdir etmekle birlikte para sahiplerinin, namlı kimselerin, erkin etrafında geçirdiğiniz zamanın yüzde birini sokakta, bilinmez ortamlarda hayata bağlanmaya çalışan çocuklar, gençler için harcayabildiniz mi? İnşa ettiğimiz bütün mektep ve binalarımız gözümüzü kamaştıracak düzeyde insanlarla dolup taşsa bile itibar etmediğimiz, nisyana sürüklediğimiz o sokak çocukları yarın bizlerin en amansız düşmanları olabilir. Arada bir bile olsa, evlerinizden, mesakini aliyelerinizden dışarı çıkıp, sokaklarda, bina altlarında karanlık dünyalara çekilmeye çalışılan çocuklarınıza el atın. Gelin, vakit henüz geçmemişken her gün mahalli gazete ve internet sitelerini meşgul eden sahte, bir o kadar da faydasız (çünkü hepimizin Âdem ile Havva'nın çocuklarıyız) dil ve etnik tartışmalar yerine medenileşmemize vesile olabilecek gerçek sorunlarımıza el atalım. İmanlı ve ahlaklı, bir yandan dünyasını imar ederken öte yandan gerçek amacı olan vuslat diyarına odaklanmış gençler yetiştirelim. Kalkınmışlığımızı, basit ve bizleri günaha sürükleyebilecek manasız şeylere bağlamayalım. Unutmayalım ki, mevcudiyetini tanınmışlıkla ilintileyenler, bu yolda her türlü yol ve usulü meşru görmeye başlarlar. Bu ise bir toplumun gerçek ilerlemesinin önündeki en büyük engeldir. YORUM YAZIN ![]()
|
YAZARIN DİĞER MAKALELERİ 13 Temmuz 2015 Kadir gecesi / risaletin gecesi02 Ekim 2014 Kurban terkedilmemesi gereken bir sünnettir26 Temmuz 2014 Ramazan hilali- 219 Temmuz 2014 Zekat verilecek kimseler- 2
|