KİM KİMDİR FİRMA REHBERİ Hemen Üye Ol Üye Girşi
Uye Girişi
Giriş
Beni Hatırla
Yeni Üye Kayıt
Haber sitemizin aktivitelerinden yararlanmak için üyelik başvuru yapın.
Hemen Üye Olun
Uye Hizmetleri
 
06 Mayıs 2025 Salı
°C
Hüseyin Özdemir
huseynozdemir@hotmail.com

Zekat verilecek kimseler- 2

19 TEMMUZ 2014 CUMARTESİ 20:53
0
1590
0
AA aa

Zekât verilecek üçüncü kesim, zekâtın toplanması ve dağıtılmasında görevlendirilmiş kimselerdir. İslam, malın tespitini ve dağıtımını mal sahiplerine bırakmamış, yerinde nitelik ve nicelik açısından tespitinden tutun, onun eksiksiz olarak toplanması ve mezkûr ihtiyaç sahiplerine dağıtılması için zekâtın bilgisine sahip bireylerin görevlendirilmesine büyük önem vermiştir. Bunun için görevlendirilenlere de zekât malından ihtiyaçları oranında zekât verilmesini istemiştir. Allah Resulü (sav) kendi döneminde buna önem verdiği, onun izinden giden Raşit Halifeler de aynı hassasiyeti sürdürmüşlerdir.

Kalpleri İslam'a ısındırılanlara (müellefe-i kulub) gelince, bunlar bağlı bulundukları dinden soğumuş, gönülleri İslam'a ısınan ve yakın duran veya İslam'a henüz girip, düşüncelerinde gelgitler yaşayabilenlerdir. Peygamber Efendimiz (as), Mekke'nin fethinden sonraki zekât dağıtımında bunlara pay vermiştir. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer döneminde ise Müslümanların bu tür insanlara ihtiyaçları kalmadığı gerekçesinden hareketle kendilerine zekâttan pay verilmemiştir. Fıkıh ilminin bugüne de yansıyan önemli tartışma konularından olan bu uygulama farklı içtihatlara medar olmuştur. Hanefilerin de içlerinde bulunduğu bir gruba göre bunlara zekât verilmezken, diğer mezheplere göre, bir takım nüanslarla birlikte, zekât verilebilir.

Bu tartışmaya ilişkin şu hususu hatırlatalım: İlk iki raşit halifenin müellefe-i kulub'a zekât vermemeleri ilahi emri iptal etme anlamına alınmamalıdır. Zira ayeti kerime de geçen bu kelimenin ifade ettiği anlam, toplumda bulunan güçlü ve etkin bir zümreyi Müslüman topluma katma isteği ile ilgilidir. Şayet İslam toplumu, güçlü oluşundan dolayı böyle bir arzu taşımazsa adı geçen sınıf oluşmayacağı için zekât da söz konusu olmayacaktır.

Bu bağlamda üzerinde düşünülmesi gereken başka bir husus da Müslüman olmayan kesimlere zekât verilip verilmeyeceğidir. İslam geleneğindeki ağırlıklı eğilim bunlara zekât verilmemesi yönünde olsa da Yusus Karadavi'nin isabetle belirttiği gibi "gayrimüslimlerin gönüllerini kazanma adına bu insanlara da zekât mallarında pay verilebilmelidir" (Fıkhu'z-zekât, 598).

Özellikle yaşadığımız çağda, dünyanın gayri Müslim yoksullarına, hem insani duyarlılık hem de İslam'ı kendilerine tanıtma imkânı bulabilme adına zekât verilmesi kanaatimce en isabetli yorum olarak görülmektedir.

Sınıfsal olarak artık varlığı kalmayan kölelere gelince, bunlar eski dönemlerde hürriyetlerini elde etmek için efendileri ile belirli miktarda para üzerinde anlaşırlardı. Bu kölelerin özgürlüklerine kavuşmaları için Yüce Rabbimiz, zekâttan kendilerine muhakkak pay verilmesini emretmiştir. Bu nokta aslında İslam'ın, köleliği kaldırmaya dönük attığı adımlardan biri olmuş ve bu sayede birçok köle hürriyetini elde etmiştir. İslam'ın birçok uygulamasında hedeflediği köleliğin kaldırılması bugün itibari ile tamamen tahakkuk ettiğinden bu isim altında bir sınıf bulunmamaktadır. Kelime etrafında, bilinmeyen yeni anlam örgüleri çıkartmanın hiçbir faydası olmadığı gibi Kur'an'ın anlamının da buharlaşmasına neden olacaktır.

Kur'an'ın kendilerine zekât'tan pay verilmesini istediği diğer bir sınıf da borçlular ve yolda kalmış olanlardır. İster kendileri için ister başkaları için borçlanmış olsunlar, borçlandıklarını ödemekte güçlük çekenlere zekât'tan pay verilerek borçlarının ödenmesi sağlanır. Tıpkı bunun gibi yolculuğa çıkmış birinin, yolculuğu esnasında parasal sıkıntıya düşmesi dinimizce bir yardım nedeni olarak kabul edilmiştir. Kendi memleketine dönünceye kadar yolculuğunu devam ettirmesi, yolculukta oluşabilecek temel ihtiyaçlarını giderebilmesi amacıyla bu kişiye zekât fonundan pay verilmesi emredilmiştir.

Burada dikkat vurgulanması gereken bir diğer husus ise babalık-evlatlık (usul-füru) ilişkisi nedeniyle birbirlerine zekât veremeyenlerin bu durumunun Şafii mezhebi açısında sadece fakirlik ve yoksulluk niteliklerine bağlı olduğudur. Buna göre baba, dede, anne, nine veya çocuklardan birinin borç yükü altında bulunması durumunda borcun kapatılması için kendisine borçluluk sıfatı nedeniyle zekât verebilirler. Örneğin babanın borcu varsa çocukları, evlatlardan birinin borcu varsa baba bu borcun ödenmesine imkân sağlamak için ötekine rahatlıkla zekât verebilir.

Kendilerine zekâttan pay verilmesi emredilen kesimlerden biri de Allah yolunda cihad edenlerdir. Allah yolunda cihad olarak ifade ettiğimiz kavramsal terkip, Kur'an-ı Kerim'de fi sebilillah olarak geçmektedir. Bununla kastedilen sınıf ise fiili olarak Allah yolunda cihada çıkan mücahitlerdir. Hz. Peygamber dönemi başta olmak üzere raşit halifeleri de içeren selef-i salihin döneminde bu kelimeyle kastedilenin gaziler olduğu hususunda görüş birliği vardır. Fakat sonraki dönemlerde orduların teçhizi, savaş malzemeleri gibi noktalardan başlayarak anlamı genişletilmeye çalışılan kavram, ileriki dönemlerde cami, kurs, yurt gibi genele hitap eden bütün hayır işlerini de içerecek şekilde akıl almaz yorumlara uğratılmıştır. Bu yorumlar fıkıh ekollerinin kendilerini tekrar etmeye başladıkları dönemlerden bu yana cılız kalsa da günümüzde adeta kelimenin vazgeçilmez manası olarak anlaşılmak istenmekte ve belirli ölçülerde dayatılmaya çalışılmaktadır. Bu yorumların sahiplerinin kelimeye verdikleri anlam diğer yedi sınıfın tümünü kapsadığı için hâşâ Kur'an'ın anlamsız bir tekrar içinde olduğu izlenimini uyandırmaktadır. Hâlbuki Kur'an'ın, daha ayetin başında kullandığı innema gibi birbirinden ayrı ve sadece anılanlara özgünlüğü ifade eden sözcüğü her bir sınıfın ötekinden kesin hatlarla ayrıldığını ifade etmektedir. Bir başka nokta da ayette zikredilen diğer sınıfın

tümü insan unsurundadır. Bunlardan sadece 'Allah yolunda' ifadesini cımbızla çekip insan unsuru dâhil her şeyi kapsayan bir anlam genişletmesine uğratmak ayetin akışındaki insani unsura ters düştüğü gibi Kur'an'ın indiği dönemdeki mütedavil olmayan bir manayı lafza dayatmak olur ki bu da tahrifin basamaklarından biridir. Bu nedenle Allah yolunda terkibiyle maksut mana, Allah yolunda cihada çıkan savaşçılar olduğu yönünde üzerinde görüş birliği bulunan anlamdır. Bunun dışındaki anlamlar hem yorumda yozlaşma hem de cansız cisimleri insana öncelemedir.

Bu bağlamda sonuç olarak; "Allah yolunda kavramsal terkibinden hareketle cami, kurs, yurt gibi yapılar için zekât toplanması caiz olmadığı gibi buralara zekât verilmesinin de dinen geçersiz olduğunu" ifade edelim.

 

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Kodu Girin
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir
©Copyright 2017
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın